ÇANAKKALE RUHUNUN DOĞUŞU ve ŞEHİTLER GÜNÜ
Bundan 108 yıl önce, o zamanki dünyanın en büyük güçleri birleşmiş ve tek bir amaçları vardı. 600 yıldır vergi verdikleri eski efendisi Osmanlı İmparatorluğunu tarihten silmek ve mirasına konmak. O kadar kinlenmişlerdi ki, yine haçlı orduları gibi denizden, karadan, havadan ve her yandan saldırıyor, Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a, hayallerinin şehri, dünya başkentine ulaşma arzusu ile yanıp tutuşuyorlardı.
Peki, savaş nasıl başladı ve neler getirdi ve bir KANDIRALI olarak neleri bilmeliyiz?
Öncelikle bilmemiz gereken şu ki, devletler zaman zaman birbiri ile dost, zaman zaman da düşman olabilirler ve milli çıkarlar değiştikçe de bu durum defalarca değişebilir. Ebedi dostluklar ise sadece ve sadece masallarda olur…
Yukarıdaki haritada yeşil olan ülkeler Avrupa’da en sık ittifak oluşturmuş erken SÖMÜRGECİ ve YAYILMACI (Emperyalist) ülkelerdir. İngiltere, Fransa ve Rusya bu bloku oluşturur. Sarı renkle işaretlenmiş ülkeler ise başta Almanya olmak üzere geç kalan SÖMÜRGECİ ülkelerdir ve yeşil blokun ortasında sıkışmış durumdadırlar. Her iki bloğun amaçları da Osmanlı İmparatorluğunun kaynaklarını dostça veya düşmanca ama öncelikle kullanmaktır.
Halk arasında 93 harbi denilen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı İmparatorluğu çok kötü bir yenilgi sonrası Ruslar AYASTEFANOS (Yeşilköy) Antlaşmasını yaptı. Ruslar böylece Osmanlıyı her açıdan mahvedeceklerdi. Ancak, Avrupa ülkeleri buna izin vermediler ve BERLİN KONFERANSI ile durumu nispeten yumuşattılar. Buna sebep Osmanlı sevgisi değil, mirastan kendilerine de pay almak düşüncesi idi.
Bu arada Osmanlı’da başına gelecekleri fark etmiş ve yeşil bloktaki ülkelere daha yakın olmak niyetinde idi ancak, zaten niyetleri Balkanlar ve Osmanlı’yı kendi aralarında paylaşmak olan bu ülkeler, tabii ki buna izin vermemişlerdir.
Aslında Osmanlı, tüm devletlerle iyi geçinmek için modernleştirme hareketleri kapsamında Kara K.K.lığını ALMAN, Deniz K.K.lığını İNGİLİZ, Jandarma Gn. K.lığını İTALYAN, Karayolları ve Demir yollarını ise FRANSIZ’lara emanet etmiş, RUS’lara da Karadeniz Basra bölgesinde bazı kolaylıklar sunmuştu ama kimseye yetmemişti bunlar.
Sonuçta tüm bu girişimlere rağmen Osmanlının sarı renkli blok içerisine girmekten başka çaresi de kalmamıştı. Çünkü tarafsız kalmaya da gücü yetmiyordu. Almanya ise başlangıçta buna pek sıcak bakmıyordu. Çünkü Osmanlı BALKAN Harbinden yorgun, bitkin ve demode silahlar ile çıkmıştı ve ayağa kaldırmak için çok maddi destek gerekir idi. Zaten bu arada bloklar da yukarıdaki şemada öngörüldüğü gibi oluşmaktaydı ki, tek sürpriz İtalya’dan geldi ve sarı bloktan bir anda yeşil bloğa kaydı.
Olaylar bir anda çok hızlı gelişti. Birinci Dünya Savaşı artık Osmanlı için de başlamak üzere idi. 02 Ağustos 1914’de Almanya ile İttifak Antlaşması imzalandı, ertesi gün Almanya Fransa’ya savaş açtı, ertesi gün GOBEN ve BRESLAU adlı Alman gemileri Osmanlıya sığındı ve şapkaları çıkarıp fes giyerek Osmanlı oldular ☺
Ancak, bu gemiler 28/29 Ağustos 1914 gecesi Odessa’dan başlayarak Rus limanlarını bombaladılar. Ertesi gün RUSYA Osmanlıya savaş ilan etti ve İLK CEPHE AÇILDI.
İlk cephe diyorum, çünkü 1915 yılında Osmanlı için peş peşe birçok cephe açıldı ve ÇANAKKALE bunlardan sadece birisidir. Mustafa Kemal bu cephelerden altı çizgili olan üç cephede savaşmıştır.
Bu cephelerin bir kısmını kendi milli çıkarları için İNGİLİZLER ve gerisini de ALMANLAR bize açtırmışlardır. Osmanlı ordusu ise her bir cephede aynı anda veya peş peşe savaşmak zorunda kalmıştır.
Tüm zamanların gördüğü en büyük ve modern donanma ve onu destekleyen hava gücü Çanakkale Boğazına doğru yüklendiler. Düşman donanması bir anda 530 topu birden ateşleyebiliyordu. Bu cehennem ateşi altında siperdeki Mehmetçik bombalarla kara toprağa gömülüyor ve topraktan şehadetle fışkırıyordu. Deniz yanıyor, kara yanıyor, her yer cehennem ateşiyle kavruluyordu. Deniz taarruzları yaklaşık beş ay sürdü.
18 Mart günü geldiğinde Cevat Çobanlı Paşanın Tophaneli Hakkı Yüzbaşısı Nusrat Mayın Gemisiyle zırhlıları havaya uçururken, Seyit Onbaşısı Mecidiye tabyasından sırtlayarak attığı 276 kiloluk mermi ile Ocean zırhlısını vurmuş, boğazı düşmana kapatmış ve Çanakkale’yi geçilmez kılmıştı.
Doğal olarak (B) Planı devreye girmeliydi, yani kara harekâtı başlamak zorundaydı. Acele ile 5’inci Ordu K. olarak General Liman Von SANDERS görevlendirildi.
Yine geçemediler, yine vuruldular, yine yara aldılar, karanlık sulara gömüldüler yetmedi. Daha alacakları dersler vardı. Bu sefer Seddül Bahir, Arı burnu ve Suvla koylarından karaya çıkarak yedi ay daha göğüs göğüse savaşarak, beş yüz bin kahraman kendi destanlarını yazdılar. Tek eksik 33 yıldır Haliç’te çürüyen donanma idi. Onların da topları sökülerek Çanakkale Boğazına 32 adet Tabya yapılmıştı ve gemilerinin adı ile anılıyordu.
Kıyıda bekleyen Yahya Çavuşlar ve Conk Bayırında beklemedikleri bir Yarbay Mustafa Kemal kaderlerini değiştirmişti. SANDERS’ten sonra en yüksek kumandan Mehmet Esat Paşa Harp Akademisinde Enver, Mustafa Fevzi ve Mustafa Kemal’in hocasıydı ve savaşın stratejileri kitaplara geçecekti.
Aslında Çanakkale Cephesindeki Osmanlı zabitleri geleceğin şöhretler kadrosu gibiydi. Mehmet Esat Paşa, Fevzi Çakmak, Yakup Şevki Subaşı, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal, Cevat Çobanlı, Selahattin Adil, Ali İhsan Sabis, Fahrettin Altay, Faik Paşa, Refet Bele, Cafer Tayyar, Kazım İnanç, Halil Sami, Hüseyin Avni, Nuri Conker, Recai ve Vehip Paşa’lar her biri ayrı bir Çanakkale’ydi. Her biri ayrı bir destan kahramanıydı. Balkan savaşının intikamını almak için yemin etmişlerdi. Bu savaş devlerin savaşıydı ve dağlar Türk doğuruyordu.
Mustafa Kemal ise bu cephede tecrübesi, hırsı, şansı ve aldığı risklerin savaşın yönünü olumlu değiştirmesi ile en çok meşhur olanı idi. Bu cephede adı geçmeyenler ise diğer cephelerde idi. Conk Bayırı başından savaş yerine ölmeyi emreden Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal, son erine kadar vuruşan Hüseyin Avni ve kutsal sancağı teslim etmeyenler istilacı güçlere Gelibolu’yu mezar ettiler.
Bu cephe ile ilgili bilmemiz gereken en önemli husus şudur ki; General Liman Von SANDERS Osmanlı Ordu Komutanı idi ancak, seçtiği savaş stratejisi düşmanı karaya çıkarmak ve uzun uzun savaşa zorlayarak ALMANYA cephesine daha az kuvvet gitmesini sağlamaktı. Uzun süren savaş ise daha çok ŞEHİT demekti. Bu yüzden Mustafa Kemal’in stratejisi ise, düşmanı tam kıyıya çıkmak üzere iken, yani zayıf anında vurup imha etmek üzerine idi. Hatta bu ve benzeri güzel fikirlerinin kitabını bile yazmıştı Sofya’daki askeri ataşelik günlerinde “ZABİT VE KUMANDAN İLE HASBIHAL” . Ancak her iki general de kendi askerinin, kendi milletinin, kendi vatanını BEKA’sını ön plana alarak strateji belirliyordu. İkisi de kendi açılarından görevlerini doğru yaptılar ve … Daha az Alman öldü bu cephe sayesinde. Yani yerli ve milli kumandanlar tercih edilmeliydi!
Bu destan, başta ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve istiklal savaşımızın kahramanlarının yaratıldığı, yeni bir millet olmanın ulusal bilincinin ve benliğinin ortaya konduğu, özgürlük ve bağımsızlığımızın ve de bu günkü güzel Türkiye’mizin temellerinin atıldığı bir destandır. Bu destan, ülkemizi istilaya gelen düşman askerlerinin, Mehmetçikle koyun koyuna yatarak, artık bizim evlatlarımızın olduğu bir destandır. İşte bu destanda adı geçen Kumandanlar, Mehmetçik ve onlara inanan, güvenen Millet’in toplamına da ÇANAKKALE RUHU denir ve KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN ANA MALZEMESİDİR.
Şimdi gelelim ZAYİAT’lara!
Askeri tanımlara göre; artık savaşamayan herkese zayiat denir. Yani ille de ölmesi gerekmez. Hatta modern harplerde ölen bir kişi (-1) sayılıyor iken, yaralanan bir kişi (-8) kabul edilmektedir. Yani savaşabilecek durumdaki 8 kişi, savaşmak yerine yaralı ile ilgilenmek zorunda kalması tercih edilmektedir. Yukarıdaki tabloda savaşan tarafların toplam sayıları ve zayiat nedenleri görülmektedir. Bunların tamamına ŞEHİT/ölü demek mümkün değildir ve zayiat demek daha doğru olacaktır.
Şimdi de MSB kayıtlarına göre ŞEHİT sayılarımıza ve bunların anlamlarına gelelim. Çanakkale’de memleketimizin dört bir tarafındaki her ilden ve ilçeden az veya çok şehit verilmiştir. Ancak rakamlar bizi yanıltmamalıdır. Örneğin, Çanakkale Cephesinde Bingöl’den 5, Muş’tan 7 şehit ve sadece Kandıra’dan 151 şehit vardır. Burada unutulmaması gereken şey bu savaşın 8 cephesi olduğu ve askerlerin de genel olarak kendilerine en yakın cepheye gönderilmekte olduğudur. Yani Bingöllüler, Muşlular o tarihlerde Doğu Cephesinde Ruslara karşı savaşmışlardır ki o cephede de muhtemelen Kandıralı azdır.
Ayrıca Çanakkale cephesi biter bitmez, 15’inci Kolordumuzun personel, silah ve malzemeleri tamamlanarak müttefikimiz Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun cephesindeki GALİÇYA’ya gönderilmiş ve Romanya’ya karşı savaşmışlardır. Bu cephede savaşan ve şehit olanların arasında btamı tamına 10 KANDIRALI ŞEHİT hemşehrimiz de bulunmaktadır. Bu yüzden, GALİÇYA nerededir, hangi ülkededir ve oraya ne zaman ve ne sebeple gittik, bence bütün KANDIRALILAR öğrenmelidir.
MSB kayıtlarına göre kandıralı şehit sayımız yukarıdaki tabloda olduğu gibidir. Savaşlarda toplam 311 şehidimiz ve Terörle Mücadele Harekâtında 10 şehit hemşehrimiz olmak üzere bu yazı yazıldığı tarihte 321 şehidimiz mevcuttur. Ancak terörle mücadele ve gerektiğinde sınır ötesi harekât ve savaşlar da devam edebileceğinden, askerliğin doğası gereği şehit sayımız (asker, jandarma, polis, sivil) maalesef artacaktır.
Çanakkale Deniz Savaşımızın 108’inci yıldönümü kutlu olsun.
Şehitler günümüz dolayısı ile bu vatan ve bu millet için canlarını veren tüm şehitlerimize rahmet diliyor, sadece yakınlarına değil bütün Türk Milletine sabırlar diliyorum.
Ruhları şad olsun.