KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [EK: A,C,D,G,H,M,T] Doç.Dr. Kenan ACAR

Bu başlık altında şimdiye kadar A’dan Z’ye on iki yazı yazdım. Kandıra halkının kullandığı yüz yetmiş altı ilgi çekici kelimeyi okurlarımın dikkatine sundum. Bugünkülerle birlikte yüz seksen sekiz kelime.  Bu kelimeler hakkında bildiklerimi yazarken bu serideki yazılarımdan önceki kırk dördünde anlattıklarımı süzgeçten geçirerek tekrarlamamaya çalıştım. Onlarla beraber kelime sayısının beş yüzü bulacağını zannediyorum.

Bu kırk yedinci yazım. Yazılarım elbette devam edecek. Ancak şimdiye kadar yazdıklarımı artık bir kitapta toplayıp yayınlayarak kalıcı olmasını sağlamak istiyorum. Bu kitabın sonuna ekleyeceğim bir dizin ile yukarıda sözünü ettiğim (tahminen) beş yüzü aşkın kelimeye ulaşmak, Kandıra’mızda bunların ne anlamda, nasıl kullanıldıklarını öğrenmek mümkün olacak böylelikle.

Sözü uzatmadan bu haftaki kelimelere geçelim. Bunlar, şimdiye kadarki yazılarımı yazarken aklıma gelmeyen ya da aklıma geldiğinde alfabetik sırası geçtiği için yazamadıklarım:

AGIBAT: “Avukat” sözünün bizdeki söylenişi. Bu tür söyleyiş farklarına dayalı kelimeleri yazmıyordum ama bu çok ilgi çekici, biraz da komik geldiği için yazmak istedim. Kandıra köylerinde kelimeyi ses bakımından değiştirirken sanki bizde “agıl” şeklinde söylenen “akıl” kelimesine vurgu yapmışlar gibi. Kelime sadece “avukat” anlamında kullanılmıyor bizde. Çok konuşan ancak boş konuşmayan; çok akıllı, fazlaca zekî kişiler için bazen “Agıbat!” bazen de “Agıbat gibi!” ifadesi kullanılıyor. Bir bakıma “söz cambazı” anlamında.

AĞIZ ÜÜKÜNMEK: “Konuşmasının taklidini yapmak.” Genellikle anlaşmazlık içindeki iki kişinin ağız kavgasında yapılan bir hareket. Bir bakıma karşıdaki kişinin konuşmasını karikatürize etmek. Olmadığı gibi, abartarak, ağız yamultarak söylemek. Bu ifadedeki “üükünmek” fiilinin çok yeni gibi görünen “öykünmek” sözü olduğunu fark edince çok şaşırmıştım. O da “birisi gibi davranmaya çalışmak, onu taklit etmek” anlamında kullanılıyor bilindiği gibi. Ancak o kullanımda eleştirel bir yaklaşım yok. Bizdekinde ise var.

CARMIK: Bizim köylerimizde “güçlü kuvvetli, gayretli, tuttuğunu koparan kadınanlamında kullanılan bir sıfat. Azimli, kararlı ve yapmak istediğinde ısrar ederek her yolu deneyen kadınlar için kullanılan bir övgü sözü. Nereden geldiği konusunda net bir fikrim yok. Sadece “tırmık” ve “tırmıklamak” sözlerinin Kandıra ağzında “cırmık” ve “cırmıklamak” şeklinde söylenişinden hareketle yukarıda sözünü ettiğim gayretli kadın tipinin “tuttuğunu kopartmak” için adeta pençelerini kullanması gibi bir tablo canlanıyor gözümün önünde…

COKCOKBAŞI: Yine kadınlar için kullanılan bir sıfat. Bu da “kadınların toplu olarak, hep birlikte yaptıkları işlerde öne çıkan, diğerlerine önderlik eden kadın” için kullanılıyor. Her şeyi bilir “cokcokbaşı”. Herkesten önce atılır yapılması gereken şeyi yapmak için. Liderliği kimseye bırakmaz. Bazen bilerek bazen de farkında olmadan yapar bunu. Kendisi için bu sıfatı kullanmaz ama davranışlarını görenler birbirine onu işaret ederek “Cokcokbaşı bu galiba!” gibi sözler söyler. Başkalarını da dinliyorsa önemli değildir; ancak dinlemeden davranıyorsa olumsuz bir niteleme sayılabilir. Aslında belki de her ortama bir “cokcokbaşı” lâzımdır. Herkesin kendini geri çekmesi de istenen bir şey değil.

DANSIK: “Çevresindeki yakınlarını utandıracak derecede yersiz, ayıp sayılacak şekilde konuşan, böyle sözler söyleyen kişiler” için kullanılan bir yergi sözüdür bizde. Derleme Sözlüğü’ne göre Burdur, Tokat vb. başka ağızlarda “kibirli, alaycı” gibi başka anlamlarda kullanılıyormuş. Hatırladığım kadarıyla Türkçenin eski dönemlerinde “tansuk” biçiminde kullanılmış bir söz. Dansık insanlar sözünün nereye gideceğine bakmaz. Öyle bir konuşur ki bir anda etrafındaki insanlar şaşkınlıktan ya buz kesilir ya da utançtan suratları kıpkırmızı olur. Allah böylelerini meclisimizden uzak tutsun…

DİKLÂMBAÇ / DİKLÂMBAÇ KILMAK: Kaybolmaya yüz tutmuş sevimli kelimelerimizden biri daha. “Takla” ve “takla atmak” anlamlarında kullanılıyorlar. Çoğunlukla çocukların bu hareketi için kullanılır. Anne babalar büyümekte olan (çoğunlukla erkek) çocuklarının bu hünerini misafirlerine göstermek için “Hadi bakalım oğlum, bir diklâmbaç kıl da görsün amcaların” vb. sözlerle salon ya da oturma odalarının ortasına çağırırlar çocuklarını. Onlar da defalarca takla atarak bu becerilerini sergiler, övgü ve alkış bekler. Bu kelime seyrek de olsa bazen “amuda kalkmak” anlamında da kullanılır. “Tepesi üstü dikilmek, diklenmek” eylemlerini çağrıştırdığı için olsa gerek.

GARIŞGAYINNA: “Herkese müdahale eden, her şeye karışan” kişileri eleştirmek için onlara yöneltilen eleştirel bir sıfat. Kaynanaların gelinlerinin her işine karıştığı varsayımından türemiş olmalı. Ancak bu söz bizim köylerimizde sadece kadınlar için değil; kadın-erkek, çocuk-büyük ayırt etmeksizin herkes için, herkese hitaben kullanılır. İstenmedik bir sıfattır. Kimse üzerine alınmaz ama bazen “garışgayınna” gibi, “karışan kaynana” gibi davranır.

GODOŞ: Bu kelimeye TDK Türkçe Sözlük’te “pezevenk”, Derleme Sözlüğü’nde ise “ahlaksız adam, pezevenk; kendini beğenmiş, gururlu, çalımlı; tembel, yaramaz; sevimsiz, şaşkın; şişman (kimse)”, anlamlarıyla geçiyor.  Bizde hiç görülmeyen “mısır koçanı, biberon, emzik” anlamları da varmış. Sözlükteki “pezevenk, tembel, yaramaz, şaşkın, şişman” vb. anlamlarda kullanımı bizde hiç yok. Bizdeki anlam, “kendini beğenmiş, gururlu, çalımlı” daha ziyade. Konuşurken böbürlenen, kasıla kasıla yürürken “Etrafımda bana bakıp pohpohlayacak kimse var mı” diye etrafına bakınan kibirli insanlar için kullanılan, bu sevimsiz insanları yermek için kullanılan bir söz.

HORAMİSE KALKMAK: Beğenmediği bir söz veya davranış karşısında “ayaklanmak, isyan ve itiraz etmek” demektir. Sürekli bağırıp çağırarak kimseyi dinlememek demektir. Makul ve mantıklı insanların işi değildir “horamise kalkmak”. İstediği sonucu almak için çok düşünmeden yerli yersiz bağırarak karşısındaki kişi ya da kişileri bastırmaya çalışır böyleleri. Çoğu zaman da haksızdırlar. Bunlara pabuç bırakmamak gerekir.

MANİ: Kısa a ile söylenir. Uzun söylenirse halk edebiyatındaki bir türün adı olur. “Boyuna, devamlı, habire” demektir. Bazen “mani mani” biçiminde ikileme olarak da söylenir. Sürekli tekrarlanan şeyleri anlatmada kullanılır. Çoğunlukla istenmeyen davranışları niteleyen bir zarftır. Eskiler her ne kadar “Yüz seksen kere de olsa tekrar faydalıdır” anlamında “Ettekrarü ahsen, velevkâne yüz seksen” diye mizah kokan Arapça-Türkçe karışık bir atasözü üretmişlerse de her şeyin fazlası sıkıcıdır. Bunaltır insanı. “Mani” tekrarlamamak gerekir…

TEKCAL: Bizim köylerimizde “hareketli, yaramaz erkek çocuğu” anlamına gelen ilgi çekici bir sözdür.  “Hiperaktif” sözünün karşılığı gibi duruyor. Başı dertten kurtulmaz böyle çocukların. Sürekli hareket ettikleri, ele avuca sığmadıkları için tabii. Her ne kadar “şeytan” anlamına gelen “Deccal” sözünü çağrıştırıyorsa da çok olumsuz, kötüleyici bir sıfat değildir “tekcal”. Hep öyle kalmaz, zamanla sakinleşir, oturaklı bir genç olur çoğu. Zaten çocuk dediğin de biraz hareketli olmalı. Akıllılık alâmetidir biraz da hareketlilik. Yeter ki çevredekilere zarar vermemek adına doğru yönlendirilsin.

Başka konularda, başka yazılarda buluşmak dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir