KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [E-F] Doç.Dr. Kenan ACAR

Son yazımın üzerinden iki ay geçti. Bu kadar uzatmamak lâzım. Hayat bazen severek yaptığınız şeylere izin vermiyor. Fırsatını bulmuşken devam edelim. Yöremizde kullanılan bize has sözleri veya bilinen sözlerin bize has kullanımlarını irdelemeye devam edelim:

ELEKÇİ: Bu söz genel dildeki “çingene” sözünün yerine kullanılıyor ama sadece o anlamda değil. “Çok gezen, her yeri gezip herkesin yanına girip çıkan” kişiler için kullanılan bir söz aynı zamanda. Biraz eleştiri kokan bir söz. “Çok gezme, otur oturduğun yerde” der gibi. Galiba daha çok da kadınlara yönelikbir sitem sözü. Başta sözünü ettiğim toplum kesiminin kırsalda yaşayanlarının elek yapıp onu satmak için sürekli gezip dolaşmasından doğmuş olmalı.

ELLİK: Köy hayatının değişmesiyle eski hayat tarzına ait aletler de birer birer çekilip gidiyor. “Ellik” de onlardan biri. Kısaca “orak eldiveni” diye tanımlayabiliriz. Köylerimizde ekinlerin elle, daha doğrusu orakla biçildiği zamanlarda orağın en yakın arkadaşı idi ellik. Şimdi artık nostalji köşelerinin binde birinde vardır herhalde. Yaz aylarında tarlada orak biçenlerin solak değillerse sağ elinde orak varken diğerinde ellik olurdu. Baş parmak dışındaki dört parmağın sokulduğu, ancak parmak uçları dışarıya kadar çıkmadığı için dışarıdan görünmediği,  parmak uçlarından sonraki kısmı kapalı ve tek parça hâlinde devam eden, ucu L veya çengel şeklinde içe doğru kıvrık, tahtadan bir eldivendi ellik. Ellikli sol elle ekinlerin avuca sığacak kadarlık bir tutamı orta yerinden kavranır, daha sonra sağ eldeki orakla dibinden kesilirdi. Sonrasında tabii ellikle kavranan ekinler “deste” yapmak üzere yere bırakılırdı. Eli oraktan ve diğer kesici yırtıcı şeylerden korurdu ellik.

ENCEK: “Köpek yavrusu”. Genel dilde ve Anadolu’nun diğer yörelerinde “enik” diye bilinen yavrulara verilen ad. Sonundaki “cek” hecesi sevgi ve şefkat “+cik” küçültme ekimize benzediği için köpek yavrularının küçüklüğünü biraz iyi anlatıyor gibi sanki. “Köpeğin yavrulaması” da  bu sözden türetilmiş “enceklemek“ sözüyle ifade ediliyor.

ENGASDAN: Bizim oralarda çok sık kullanılan bir söz… “Gerçek değilcesine, şakacıktan; bilerek, kasıtlı olarak; ciddîye alınmadan kötü yapılmış” gibi çeşitli anlamları var. Türk Dil Kurumu yayını Derleme Sözlüğü’nde Burdur, Aydın-Nazilli, Denizli-Acıpayam, Bartın, Elmalı-Antalya, Yatağan-Muğla, Bor-Niğde gibi yörelerde kullanılan “angastan, angesten” vb. biçimleri var. Orada “yalandan, şakacıktan, mahsustan” anlamları verilmiş. Ancak bizdeki son iki anlam (“bilerek, kasıtlı olarak” ve “ciddîye alınmadan kötü yapılmış”) bu sözlükte yok. Bu kullanımlar bize mahsus demek ki. Kelime Arapça “an-kasdin” sözünden geliyor. O da Ferit Devellioğlu’nun sözlüğünde “bile bile” şeklinde anlamlandıırlmış.

ESERLİ: Kandıra’nın köylerinde “Ne yapacağı, nasıl davranacağı kestirilemeyen, tuhaf davranışlar sergileyen kimse” anlamında kullanılıyor bu söz. Aklına eseni sonunu düşünmeden yapan, argo tabirle “kafadan çatlak” kimseler için kullanılıyor. Bu tür insanlardan uzak durmakta fayda vardır. Bazen beklenmedik şekilde davranan normal insanlara da şaka yollu sitem sözü olarak da söylenir tabii…

EŞDİRMEK: “Bir şeyin ayrıntılarını öğrenmek için ısrarla soru sormak” demektir. “Eştirmek” değil, “eşdirmek” şeklinde söylenir. Çoğu zaman gereksiz sorulardır sorulan. Üzerine vazife olmayan kişiler tarafından, kendilerini ilgilendirmeyen sorular. Aşırı meraklı, çoğu zaman da dedikoducu kimselerin işidir. Gıybet malzemesi toplamak için yapılır.

EVELİ: Bizim büyüklerimiz “eskiden, eski zamanlarda” demez, bu sözü kullanırdı. “Önceden, evvelden” anlamında. “Eveli araba yoğudu, yöriilek gideedik İzmid’e” sözünü çok duymuşuzdur gocabalarımızdan ve gocanalarımızdan. Hepsine rahmetler olsun.  Arapça “evvel” sözüne dayanıyor tabii. Biz Türkler ikiz ünsüzleri (burada vv) sevmez, birini atarız gider…

EVİN: Bu sıralar herkesin itibar ettiği şeylerden biri. Herkes sebze-meyve ekiyor. Kimi fidesini kimi ise tohumunu. “Evin” sözü işte bunlardan “tohum”un karşılığı olarak kullanılırdı eskiden. Daha çok da domates, biber, karpuz gibi çekirdekli olanlarının tohumunu ifade etmek için. Güzel bir kelime idi, keşke yaşasaydı.

EVLEK:  Aslında genel dilde de var ama biz şehirde yaşayanlar anlamını tam olarak bilmiyoruz. TDK Türkçe Sözlük’te “halk ağzına ait” olduğu belirtilip dört farklı anlamı verilmiş. “Tarlanın tohum ekmek için saban iziyle bölünen bölümlerinden her biri” şeklindeki ilk anlam ile “Dönümün dörtte biri kadar olan alan ölçüsü” anlamı, bizdekine en yakın olanlar. Kökeninin Rumca olduğunu görünce şaşırdım doğrusu. Ne kadar da Türkçe gibi duruyor…

FARIMAK : “Çok yorulmak” demek. Derleme Sözlüğü’de “ihtiyarlamak; yıpranmak, eskimek; zayıflamak; bıkıp usanmak; vazgeçmek; uslanmak” gbi başka anlamları da var ama bizde bu anlamlarda kullanılmıyor. Çok çalışmak, çok koşmak vb. eylemlerin sonunda hâlsiz düşme durumunu anlatıyor. Bitkin vaziyette olmayı, bir işe devam edemeyecek kadar yorgun düşmeyi. Tembelleri ilgilendirmeyen biz söz velhâsılı.

FİSTAN: Halk ağzına ait olmasına rağmen türkülerde çokça geçtiği için genel dili konuşanların da bildiği bir kelime. “ Kadınlara mahsus uzun elbise” demek. Genellikle de uzun kollu. Bu sözlüğe almamızın sebebi, Kandıra’nın köylerinde eski zamanlarda küçük erkek çocukların da yürümeye başladıktan pantolon giyecek çağa gelene kadar fistanlı olarak gezmeleri. Annelerinin işini kolaylaştırdığı için olsa gerek.

Nereden mi biliyorum?…      

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir