Araştırma Notları- Yüksek Orman Mühendisi Erkan KAYAÖZ

  ISTRANCA ORMANLARINDA NESLİ TEHLİKE ALTINDAKİ SUSAMURU SAPTANDI

                  GİRİŞ:                  

                  Avrupa ülkeleri ile ülkemizde de koruma altına alınmış susamuru, Lutra lutra orta boy memeli faunası içinde yer alan ve çok ender bulunan yaban hayvanımızdır.

                  Bilindiği gibi nesilleri dünya çapında tehlike altında bulunan susamurları, tüm dünyada çeşitli yasal düzenlemelerle koruma altına alınan bir tür olarak önemi büyüktür.

                  Ülkemizin 1984 yılında taraf olduğu, “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” ( Bern Sözleşmesi ) Ek II listesinde “ Kesin olarak koruma altına alına fauna türleri” arasında yer alan susamurları; 11.07.2004 tarih ve 25165 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Ayrıca Merkez Av Komisyonu Kararının ekindeki EK LİSTE-I ile Bakanlıkça koruma altına alındığı belirtilmiştir.

                  Bunlardan başka 23.09.1996 yılında taraf olduğumuz, “Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine Dair Sözleşme (CITES) Ek I listesinde yer alan susamurlarının uluslararası ticareti çok sıkı mevzuata tabi tutulmuştur. Bu sözleşme sonucu; susamurlarının canlı, cansız, post ve tahnitleri ile tanınabilir parça ve türevlerinin evde ve işyerlerinde bulundurulması, satışı ve yurt dışına ihracı yasaklanmıştır. 

                 Yaklaşık olarak 30 yıldır düzenli olarak yenilenen ve nesli tehlikede olan türleri çeşitli kategorilerde ve sistem içinde sınıflandıran IUCN, su samurlarını Kırmızı Listede (IUCN Red List) orta vadede yüksek tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bulunan türler kategorisine dahil etmiştir.   

                 Istranca ormanlarında yapılan arazi çalışması sırasında, şimdiye kadar Trakya’da varlığı bir örnekle kanıtlanmamış olan susamurunun, öncelikle Istranca ormanlarındaki yaşama alanları belirlenmiş, Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında bulunan Motor dere ve Çanakça derelerinde yer ve zaman olarak fotoğrafla kayıt altına alınmıştır.

                                                                

                BİYOLOJİSİ:

                Orta boydaki memelilerden olan susamurlarının, baş boyları 570-700 mm. arasında değişir. Kuyrukları 350-400 mm. olup, total vücut boyu ise 1020-1370 mm.dir. Ağırlıkları 5-16 kg., ender olarak 23 kg.dır. Başları üstten basık, ağız kısımları küt ve yuvarlaktır. 

                                         3. I. 5

                Diş formülü : ———-  = 36, şeklindedir.

                                         3. I  5 

                Kulakları küçük ve yuvarlak, gözleri küçük, burunları çıplaktır. Sert ve uzun aynı zamanda duyarlı olan bıyıkları avını daha iyi hissetmesini sağlar. Boyunları kalın ve uzun yapılıdır. Vücutları uzun ve silindir şeklindedir. Bacakları kısa ve kalındır. Bunun için karada iyi yürüyemez. Ayakları 5 parmaklı, perdelidir. Kuvvetli pençelere sahiptir. 

                İki kat kürkü vardır. Dışarıdaki kürk su geçirmez özelliğe sahiptir. İçerdeki ise su samurunun sıcak kalmasını sağlar. Kılların sertliği orta düzeydedir. Dış kürkü 17-18 mm. uzunluğundadır. Alt kürkü ise 8-9 mm. uzunluğundadır. Susamurunun rengi kirli siyahtan dumanlı kahverengine çeşitlilik gösterir. Asya’dakiler daha açık renklidirler. Daha açık renkli karın kısmına sahiptirler. Tüyleri suda ıslanmaz. Burun kısımları her iki tarafında küçük açıklılar bulunan bir altıgene benzer. Burun delikleri ortada yer almaktadır.

                Susamurunun görme, koku alma ve duyma yeteneği çok hassastır. Gözler kafanın üst kısmında yer almaktadır. Bu sayede vücudu su altında iken görmeye devam edebilir.

                Susamuru yalnız yaşar ve erkeklerle dişiler arasında kuvvetli eş bağı yoktur. Gençler 13-15 ay anneleri ile birlikte yaşarlar. Popülasyonların büyük kısmı gececidir. Bunun yanı sıra çok utangaç olmaları nedeniyle insanlar tarafından gözlenmeleri çok güçtür. Her ne kadar samur iyi bir yüzücü ve balık yakalayıcısı olmasına karşın, avını yakalamak için su altıda 10-15 dakika kalabilirler. Geceleri daha çok akıntıya karşı, sabahın erken saatlerinde ve gündüzleri akıntı yönünde yüzer. Su içerisinde 12 km/saat hızla hareket edebilirler. Samurlar kakım ailesinin tek iki yaşamlı üyesidir. Kendi yaşama alanları içerisinde 30’dan fazla yuva ve dinlenme alanına gereksinme duyarlar. Yuva olarak kullandığı yerler ise, nehir kenarlarında bulunan ağaç kökleri, yoğun sazlıklar ve kovuklardır. Yuvalarının çıkış deliği genellikle su yüzeyinin alt kısmından açılır. Ayrıca su üstüne açılan bir hava deliği de yaparlar. Yuvaları boru şeklinde ve oldukça uzundur. Susamuru teritoryal canlılardır.

               Susamurları iletişimde ıslık, kuş benzeri sesler çıkarırlar. Değişik anlamlar içeren 100 değişik ses çıkarabilirler. Bunlardan 17 si diğer bireyler tarafından anlaşılabilecek üreme, yaş ve bireysel algılama ile ilgili bilgiler içermektedir.                  

               Susamurlarında çiftleşme dönemleri Nisan-Mayıs aylarıdır. Erkek bireyler dişilerini ve yavrularını iki yanına V şeklinde alarak yüzerler. Bu sırada sadece başlarının bir kısmını burun ve gözlerini suyun dışında tutarlar. Dişiler çiftleşme öncesi geceleri ıslığa benzer sesler çıkartırlar. Dişilerin gebelik süresi 61-65 gün arasında değişir,   ancak bu süre uygun olmayan koşullarda daha da uzayabilir. Yavruların doğma dönemi, Ocak-Şubat aylarıdır. Dişi bir defasında köstebek büyüklüğünde ve sarımtırak beyaz 2-4 yavru doğurur, yavrularının gözleri 30-35 günde açılır. Gerek doğum gerekse yavru bakımı su kenarlarındaki yuvalarda gerçekleşir. Doğum sonrasında anne bireyler kuş sesine benzer cıvıldamalar çıkararak, yavrularını çağırırlar. Bir tehlike anında ya da tehdit edilince miyavlamaya benzeyen uzun sesler çıkarırlar. Ortalama ömürleri 15-20 yıl kadardır. 

               Beslenmelerinde esas gıdalarını başta balıklar olmak üzere, memeli küçük hayvanlar, kurbağa türleri, tatlı su ıstakozu, bazı krustase türleri oluşturur. Hatta su kuşları ve yumurtalarını da yerler. Kışın bile buz altında balıkları yakalar. Bazen, yeterli besin bulamadıkları dönemlerde kümes hayvanlarını da tüketirler. Hatta 1991 yılında Beja tarafından Güney-Batı Portekiz’de yapılan bir çalışmada, denizden uzak iç kısımlardaki su samurlarının bitkisel besinlerle de beslendikleri saptanmıştır. Kış aylarında haftalarca yuvada kalabilirler, ancak kış uykusuna yatmazlar. Balık avlatmak için insana alıştırılabildiği bilinmektedir.

                HABİTATI:

                Susamurları çok çeşitli tatlı su ekosistemleri ile kıyısal bölgelerde yaşarlar. Göller, dereler ya da kayalık sahillerde bulunurlar. Su canlıları ve özellikle balıklarla beslenen su samurunun aralıklı akan sularda yaşaması düşünülemez. Dolayısıyla sızıntı sularıyla beslenen sürekli akarsular ve göller susamuru için daha uygun yaşama alanlarıdır. Susamuru yaşadığı sucul ortamların içindeki ve etrafındaki bitki örtüsüyle (hidrofitik ve riperial vejetasyon) yakın ilişki içindedir. Susamurları bu bitki örtüsünden yuva yapmak, saklanma ve hatta beslenme için yararlanırlar.

                                                       

               YAYILIŞI:

               Asya ve Avrupa’nın büyük kısmında ve Afrika’nın bir kısmında yaşarlar. Avrupa’da nadirdir. Türkiye, Fransa, İspanya, Portekiz, Yunanistan, İskandinavya ve İskoçya’da bulunurlar. İngiltere’de ise nadirdir. Diğer samur türleri Kuzey ve Güney Amerika’da, Güney Afrika, Ortadoğu ve Asya’da görülürler.

              Türkiye’de saptanan yayılışı:

              Ege ve Batı Akdeniz bölgelerinde yaptığımız arazi çalışmaları sırasında; Milas Avcılar Derneğinde 10 Temmuz 1999’da, Çine Avcılar Derneğinde 11 Temmuz 1999’da, bu bölgelerde vurulmuş ikişer tane susamuru postunun varlığının saptanması, bu bölgelerde az da olsa yaşadığını göstermektedir. Doğu Karadeniz bölgesinde 2001 yılı içinde yaptığımız röportajlarda; Rize İkizdere ile Terme, Ünye, Fatsa, Perşembe kıyı şeridinde 400 metre yüksekliğe kadar durgun su yüzeyleri olan temiz derelerde, çok az da olsa bulunduğu anlaşılmaktadır. Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu’nun Gavur Dağlarında 2002 yılı arazi çalışmalarımız sırasında, Köz deresinde çok ender olarak görülebilen susamuru bulunduğu, Orman Muhafaza Memurlarınca bildirilmektedir. Bunlardan başka saptayabildiğimize göre, Kızılırmak ile Edremit’teki temiz derelerde varlığı bilinmektedir. 

              20.04.2001 tarihinde İstanbul’da yaban hayatı populasyon envanteri yaptığımız, Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme sahasındaki, Motor dere ve Çanakça derelerinde, 8 adet susamuru tarafımca fotoğrafla saptanmıştır. 16-20 Temmuz 2002 tarihinde Terkos havzasında yaptığımız arazi çalışmalarında susamuru varlığı kanıtlanmıştır. 11.02.2002 tarihinde Riva deresinin denize döküldüğü yerde dalgıçlar tarafından görülmüştür. 7.11.2004 tarihinde Silivrili balıkçılarla yaptığımız görüşmede, susamurunun deniz kenarındaki kayalıklarda yaşadığı belirlenmiştir. 

               Burada önemli not olarak belirtmek gerekirse; Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında 2004 yılından sonra yapılan yaban hayatı envanter çalışmalarında, susamuru varlığının belirlenememesi kaygı yaratmıştır.

              TÜRÜN KARŞILAŞTIĞI TEHLİKELER:

              Susamurunun karşılaştığı tehlikelerin başında; çevre kirliliği, habitat tahribi, el değmemiş dere kıyılarının kaybedilmesi, yeni yolların açılması ve balık ağları gelmektedir.

               Özellikle tarım zararlılarına karşı kullanılan her türlü pestisitler (herbisit ve insektisitler), PCB, DDT, cıva ve petrol kirliliği, bunların kalıntıları yaşama alanına ulaştığında, beslenme zinciri yoluyla ya da doğrudan susamurlarının hayatlarını etkilemektedir.  

               Öncelikle yaşama ortamının su kalitesini bozan bu kimyasal maddeler ve türevleri su, plankton, balıklarda bioakümülasyon sonucunda dokularda birikme susamurunun ölümüne neden olmaktadır.

               Yeni yolların açılması ısısız olan alanlarında taşıtlara açılması nedeniyle artan trafik kazaları susamurları için ciddi tehlike oluşturmaktadır.

               Balık çiftliklerinde kontrol amaçlı kasıtlı öldürmeler de çeşitli bölgelerde susamurlarının varlığı için büyük tehlike oluşturmaktadır.

               Balık avcılığında kullanılan ağlar susamurlarının kaza ile boğularak ölümüne neden olmaktadır. Özellikle yılan balığı avcılığında görülen bu kazalar sonucu susamuru popülasyonlarında önemli çöküşlere yol açmaktadır. Bu ise akuatik ekosistemlerin tahribatında önemli izler bırakacaktır.

               Kıyılardaki sulak alan vejetasyonunun hızla azalması susamuru popülasyonlarının daha çok olumsuz yönde etkilenmesine neden olmuştur. Sulak alanların bitki örtüsünü korumadan susamurunu koruyamayacağımız açıktır. 1993 de Lode tarafından yapılan çalışma da bunu desteklemektedir. Fransa’da Loire bölgesinde su kenarlarındaki bitki örtüsünün (riperial vejetasyonun) azalmasıyla susamurunun popülasyonunun azaldığı bu çalışma ile ortaya çıkmıştır. Sulak ortamlarda bitki örtüsüne yapılacak müdahaleler susamurunun da etkilemekte, ayrıca bu alanların mikro iklim koşullarını değiştirdiği için bitki örtüsünün kendini yenileme olanağını da azaltmaktadır. Ülkemizin çeşitli yerlerinde yapılan kontrolsüz saz kesimleri susamurlarının yaşama alanlarının daralmasına yol açmaktadır. Bunun için tüm alanlarda yürütülen ekonomik faaliyetlerde buradaki ekosistemin sürdürebilirliği esas alınmalıdır.

               Susamurlarının doğada hasta ve zayıf olan organizmaları tüketerek diğer fauna elemanlarının dolayısıyla doğal dengenin korunmasında önemli katkıları olduğunu hiç akıldan çıkarmamak gerekmektedir.

              YAŞAMA ALANLARINI SAPTAMA ÇALIŞMALARI:   

               Ülkemizde susamurunun yaşama alanlarının belirlenmesi ile ilgili alan çalışmalarının yeterince olmadığı görülmektedir. Bunun başlıca nedeni sulak alan ekosistemlerinin her geçen gün daralmasından veya çeşitli nedenlerden dolayı özelliğini yitirmesinden ve son derece çekingen olan susamurunun araştırmacılar tarafından izlenmesinin zorluğundan kaynaklandığı şüphe götürmez.

               Trakya’da Istranca ormanlarında yapılan yaban hayatı popülasyon envanterinde, su samurunun incelenemeyişi, büyük bir eksiklik olarak her zaman zihnimizi meşgul etmişti. Trakya’da sulak alan ekosistemlerinin çevre kirliliği nedeniyle büyük ölçüde kirlenmesi, temiz sucul habitatlarda yaşayabilen su samurunu, dar bir yaşama alanına mahkum etmiş görünmektedir.

               Susamurunun yaşama alanlarını saptamak amacıyla 8-18 Kasım 2001 tarihlerinde, Istranca ormanlarında, bir araştırma yapmaya karar verdiğimizde, susamurunu görebileceğimizden çok endişeliydik. Öncelikle balık yaşayabilen dereleri saptadık. Bu derelerde yer yer göllenme yapan yerleri işaretledik. Daha sonra yuva, ayak izi ve dışkı bulgularını aramaya başladık. Son derece ürkek ve gececi olan bu sevimli hayvan, bizi son derece yoruyordu. Fakat altın arayıcıları gibi dere yataklarını yılmadan dolaşıyorduk 

               Her geçen gün umutsuzluğumuzu artırsa da doğadaki diğer canlıları, su yılanı, iki tür kertenkele, çeşitli kurbağa türleri, üç tür kelebek, ağaçkakan, yaban ördeği türleri, beyaz balıkçıl, doğan, şahin, atmaca, kerkenez gibi hayvanları görüntülemek zamanımızı fazlasıyla dolduruyordu. 

               18 Kasım 2001 sabahı saat 06 da Istranca ormanlarındaki Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında bulunan  Motor derede,  atlayan tatlı su kefallerini (Chelon labrosus) izleyip, görüntülüyoruz (Foto,E.Kayaöz ve arazi ekibi). Motor derenin doğal bir barajla gölleme yapan tarafı susamuru için çok uygun bir yaşama alanı olabileceğini düşünürken, su samuru günlerce peşinde olduğumuzun sanki idraki içindeymiş gibi, 2-3 metre mesafeden arka arkaya pozlar vermeye başladı. (Foto, E. Kayaöz ve arazi ekibi)

                     

               19 Mart 2002 sabahı saat 07 de Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasında bulunan Çanakça deresinin İSKİ baraj gölüne döküldüğü kısımda, balık avlayan susamurunun çok iyi üç kare resmini almayı başardık.(Foto E.Kayaöz ve arazi ekibi)        

              Istranca ormanlarındaki bir başka su kaynağı olan Aynalı derede yaptığımız incelemede; susamurunun dışkı ve izlerine rastlanması, bu derenin kollarından beslenen alabalık çiftliklerinde geçen yıl içinde bir kez görülmesi, Aynalı derede de bulunduğunu kanıtlamaktadır. Bir başka arazi çalışmasında bu derede de susamurunun varlığı fotoğrafla kesin olarak saptanacaktır.

             Yaban hayatı envanter metotlarından olan direkt gözlem uygulanarak, 26819 hektar büyüklüğündeki Çilingoz Yaban Hayatı Geliştirme sahasında bulunan Motor dere, Çanakça dere ve Aynalı derenin doğal göllenme yapan yerlerinde yaşayan 8 adet su samuru saptanmıştır. 

             16-20 Temmuz 2002 tarihlerinde Terkos havzasında yaptığımız arazi çalışması sırasında, İSKİ su tahliye kanalında bir adet susamuru saptanmıştır. (E.Kayaöz ve ekibi)  

             TARTIŞMA VE SONUÇ:

              Yaptığımız araştırmalarda; Türkiye’de susamuru ile ilgili ilk sayılabilecek kayıtlara, Karekin Deveciyan’ın 1915 yılında yayımladığı, “Balık ve Balıkçılık” adlı Osmanlıca ve Fransızca olarak yazılmış esrinde rastlıyoruz. Bu eserde kara ve deniz susamurundan bahsedilmesi, vaktiyle Türkiye’de deniz susamurunun da bulunduğunu kesin olarak göstermese de, karada yaşayan susamurlarının İstanbul Riva deresi örneğinde olduğu gibi, zaman zaman denize de açıldıkları anlamında da değerlendirilebilir.

                 Bu araştırma sırasında yaşama alanında karşılaşılan susamurlarının sanıldığının aksine insandan kaçmadığı, aksine poz verdiği düşünülürse, araştırmaların dayandığı duyumların başka kemirgenlere de ait olabileceğinden endişe edilmektedir. Bu nedenle bu türün sanıldığından daha az olduğu gerçeği ile yüz yüze olduğumuz bir gerçektir.

                 Anadolu’daki zoolojik alan çalışmalarının yeterli olmaması, cansız örnekler ve duyumlara dayalı çalışmalarla bu türün yayılış alanlarındaki popülasyon büyüklükleri saptanamayacağı gerçeği göz önüne alınarak, yaşama alanları belirlenip, direkt gözlem metoduyla populasyon envanterinin yapılması kaçınılmaz görünmektedir.                

                 Susamurunun soyunun sürekliliği, biyolojik kaynak yönetiminin kararlılığı, iç suların kirletilmesinin önlenmesi, özellikle temiz ve durgun sulu akarsuların mutlak korumaya alınması, buralardaki balık popülasyonlarının korunması ve usulsüz avcılığın önlenmesi ile sağlanabileceğine şüphe yoktur. Bunun için de öncelikle bu türün ülke düzeyinde popülasyon envanterinin yapılması gerekmektedir. Ancak bu sayede türün korunup korunamadığı anlaşılabilir.                           

             Ülkemizde ilk kez yer ve zaman olarak fotoğrafla saptadığımız su samurunun, ülke düzeyinde yaşama ve yayılış alanlarının belirlenerek, popülasyon envanterinin yapılması büyük önem arz etmektedir. Bern Sözleşmesinin simgesi olan bu ender memelimizin, Türkiye’de sanıldığından az olan yaşama alanlarının mutlak korumaya alınması, başta yaban hayatı yönetimi olmak üzere, bilim adamlarının ve tüm doğaseverlerin başlıca görevi olmalıdır.  Erkan KAYAÖZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir