Çocukluğum ve Ramazanlar- Avukat Abdurrahman KAYMAK

KANDIRA-ÇOCUKLUĞUM VE RAMAZANLAR

Yoğurtlu ekmek yerdik, papara vardı bir de ortadan yenen. Ev sobalıydı ve kış günleri herkes aynı odada toplanırdı. Ben odamdayım diyemediğin yıllardı yani. Dedem ve babaannem ile paylaşıyordum odayı. Soba bizim odadaydı. Annem ve babamın odası müthiş soğuk olurdu.

Yer soframız vardı. Bir siniyi X şeklinde bir destek ile hafif havada tutardık. Masa ile taşınmamız ya misafir gelmesine bağlıydı ya da zamana ihtiyaç vardı bu lüks hayat için. İlk orucumu yarım gün olması şartı ile ilkokul dördüncü sınıfa gittiğim 1995 yılının Ramazan Ayında tutmuştum. Ramazanın ikinci günüydü. İlk gün korkumdan tutmamıştım. Sonrada içimde uyanan büyük bir saygıdan askerliğime denk gelen Ramazan hariç hiç bırakmadım. Anadolu Lisesi’nde hala devam eden güzel bir arkadaş grubumuz vardı. Zafer Camiinden başlardık teravih namazına, Şefik, Çarşı, Yeni Cami, eksi Mezarlığın oradaki cami ( adını hiç aklımda tutamamışımdır, şimdi internetten bakıp sizi kendimi kandırmak istemem) tek tek gezerek her akşam farklı bir camide bulunmak kaydı ile tavaf ederdik Kandıra’yı. Veznedar Muhammet Ordu’nun oğlu Ömer, Turgut Şanlı’nın oğlu Umut, Sanayi esnaflarında Dursun Yılmaz’ın oğlu Yiğit, Halk Eğitim Müdürü/Matematik öğretmeni Tacettin Memiş’in oğlu Hakan ve ben “sen yaparsın oğlum” diyen Nurettin Kaymak’ın oğlu Apo, bizim ekip böyleydi.

Yiğit Öğretmen oldu, Ömer Büyükşehir’de elektronik Haberleşme Mühendisi olarak çalışıyor, Hakan Ford’da Satın Alma Ekip Lideri, Umut üniversiteden sonra baba ocağına döndü ve ticarete devam ediyor. ( bence en doğrusunu da Umut yaptı, Zira Kandıra’dan kopmamıştı)

Övmek için demiyorum, bilinmesi gerekiyor diye yazıyorum. Yiğit Honda fabrikasının vites kutuları bağışlanmasını sağlayıp okula ve öğrencilerine değer katmak için uğraşıyor. İçimizde en hınzır ve akıl dolu düşüncelerin gizli mucidi de kendisi olur. Ömer’in bindiğiniz İzmit Tranway’ın da bilmeseniz de ciddi emekleri vardır. Özelde Ömer grubun da lokomotifidir. Sonralarda gruba gerçek bir Kandıralı da katıldı. Eskişehir Odunpazarlı Hakan Bahtiyar. Sınıf arkadaşımız Deryamız ile evlenen Hakan ( büyük Hakan) kardeşimiz, bu adam gibi adam da Prelli İK Müdürü olur. Kandıralı kardeşlerimize özel bir sevgi ve destek gösterir.

Neyse, biz dönelim Ramazan ayına, bu ayda inanılmaz bir iftar trafiği olurdu. Eve uyumaya ve iftar için komşu ve akrabaları davet etmek için gidebilirdik sanki. Mesela anne tarafım iftara geldiğinde evde ortalama 50 kişi olurdu. İnanılmaz bir kalabalıktan bahsediyorum. Bu birliktelik kaynaşmamıza ve ilişkilerimizin daha da kök salmasına sebep olmuş, şimdilerde anlıyorum. Daha çok sahip çıkıyoruz birbirimize.

Kaymakların en büyüğü Fevzi Amcamızın eşi Ayser Teyzemizin tavuk göğsü ve kadayıf tatlıları aradan geçen zamana karşı unutamadığım tatlardandır. İftardan sonra evde cemaatle kılınan akşam namazları olurdu. Teravih ile erkekler dağılırdı. Ama bizim ekip teraviden sonra Ünver’den kuru yeşimizi alır mutlaka bir İzmit Yolu yapardık.

Ramazan ayında lokantaların camları gazete kağıtları ile kapatılırdı. Bir nedenden oruçlu olmayan insanlar ve oruçlu insanlar birbirlerini görmezlerdi. Bir tür saygı şekliydi bu da. Bugünlerin “bana ne umursamazlığı yoktu lafın özü”

Annem bayram sabahları pilav, lokum, nohut hazır etmiş olurdu. Lokum dediysem hani fındıklı sarma gibi hamurdan yapılan lokumu diyorum. Olsa da yesek şimdi.


Kimler Mahmure Teyze’yi hatırlar ? Alaattin Okan Amcanın dükkana sırtınızı verin, Zafer Okuluna doğru yokuşu çıkarken Neziye Teyze’nin bakkalın tam karşındaki ev. Bayramlarda az mı torpil atar başını şişirirdik. Bir gün bizi kırdığını bilmem. O da rahmete kavuştu. Allah mekanını cennet eylesin.

Kandıra’nın bu içten insanları, vicdan, empati, dayanışma gibi insani duygularımın gelişmesinde en büyük katkıyı verenler oldu. Bazen küçük bir yerde yetişmek de güzel olabilir. Şimdilerde kızım Elifime diyorum ki; hayatta karşılaşacağın tüm zorluklara karşı ben olmasam bile sığınabileceğin bir yer var “Kandıra”. Sadece benim kızım olmandan, Kandıralı olmandan dolayı tekrar ayakların üzerine basıncaya kadar sana destek olabilecek insanlar var burada. Fırtınalı zamanlarda limandır Kandıra. Çocukluğum, ilk gençliğim de biriktirdiğim her güzel şeyi ben bu ilçeye ve bu ilçenin güzel yürekli insanlarına borçluyum. Ailemden sonra başıma gelen en güzel şey, Anadolu Lisesindeki başta şu güzel fotoğraftaki insanlar olmak üzere Kandıralılar oldu.

Öyle değil biliyorum ama bana öyle geliyor ki; dünyanın her ülkesinde her şehrinde bizden birileri var. Bu müthiş bir huzur kaynağı.

Lafı yine uzattım. Uzun yazılar okunmuyor diyorlar. Haksız da sayılmazlar. Size bir müjde verip sözü bitireyim. Aylardan Nisan ve Bahar geliyor Kandıra’ya. Yavaş yavaş hazırlanın, dilerseniz acelede edebilirsiniz. Ama ne yaparsanız yapın uzak kalmayın Kandıra ve Kandıralılara.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir