Ailenin özellikleri yapısal, işlevsel, ilişkiler ve değerler bakımından dört ana grupta incelenip değerlendirilebilir. Türkiye’de son zamanlarda “ aile sorunları” söz konusu edildiğinde öne çıkan başlıklar evlenmelerin azalması, boşanmaların artışı, fertler arası iletişimsizlik, sadakatsizlik, geçimsizlik, huzursuzluk, şiddet, kuşak çatışması, aşırı bireyselleşme ve değer yargılarının değişmesi gelmektedir. Bu sorunların ortaya çıkışında aile değerlerindeki değişim, değişen evlilik ve aile algısı ve artan bireyselleşmenin önemli bir etkisi olduğu söylenebilir. Geçen haftaki yazımda ilk iki konu hakkındaki değerlendirmelerimi sizlere arz etmiştim. Bu hafta başka bir temel sorun üzerinde durmaya çalışacağım.
Bilindiği gibi Diyanet İşleri Başkanlığımızca, Kur’an ve sünnet eksenli sahih dini bilgi çerçevesinde ailenin kurulması, korunması ve güçlendirilmesi konularında çeşitli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda küresel boyutta yaşanılan salgın sürecinde insanların evde kalma sürelerinin uzaması göz önüne alınarak bu geçici dönemin hasarsız atlatılabilmesi ve aileyi ayakta tutan değerlerin canlı tutulmasını sağlamak amacıyla “Pandemi Sürecinde Aile Eğitimleri Projesi” uygulanmasını tüm İl Müftülüklerimizden talep etmiş Müftülüklerimiz de sosyal medya kanalları üzerinden konu ile ilgili eğitici programlar yayımlamış, yayımlamaya devam etmektedir. Bu programları izlemenizi tavsiye ederim.
Aile içi sorunlarının en önemlilerinden birisi aile içi iletişim ( daha doğrusu iletişimsizlik ) sorunudur. Bu sorun özellikle gençler merkeze alınırsa kuşaklararası çatışma anlamına gelmektedir. 2016 yılında gençler arasında İsmail Barış ve Hasan Hüseyin Taylan tarafından yapılan bir araştırmada “Uluslararası Toplum ve Kültür Çalışmaları Dergisi – Gürsoy Akça Özel Sayısı, 5, 13-32” gençlerin penceresinden en temel aile içi sorunlar sırasıyla, aile içi iletişimsizlik (%42,3); aldatma-sadakatsizlik (%30,5); boşanma (%10,4) ve şiddet (%9,1) olarak tespit edilmiştir. Bu araştırmada aile içi iletişimsizliğin ilk sırada yer alması dikkate değerdir.
Kuşaklar arası çatışma, belli bir yaşam dilimindeki kuşak ile farklı bir zaman diliminde kişilik gelişimini tamamlamış kuşağın birbirlerini reddetmeleri, umursamazlık göstermeleri, ya da iletişimlerindeki bozukluk, anlaşmazlık olarak tanımlanabilir. Özellikle günümüzde internet nesli ya da “z” kuşağı denilen kuşağın önceki kuşaklardan (x, y gibi) önemli ölçüde farklılaştığı yapılan çalışmalarda dile getirilmektedir. Eşler arası uyum problemleri ve ilişkiler konusuyla ilgili elimizde en önemli veriler 2006, 2011 ve 2016 yıllarında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından geniş kapsamlı yürütülen “Türkiye’de Aile Yapısı Araştırmaları” dır. Bu araştırmalara göre eşle yaşanan sorunlara bakıldığında, en çok sorun yaşanan konular sırasıyla; iletişimsizlik, ev ile ilgili sorumluluklar, çocuklar ile ilgili sorumluluklar, harcamalar konusu ve gelirin yeterli olmaması olarak görülmektedir.
“İletişimin bittiği yerde şiddet başlar” özdeyişinde olduğu gibi aile içi şiddet genelde eşler arası iletişim problemlerinin veya çatışmalarının akabinde gelmektedir. Aile içi şiddet; “aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını fiziki veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmal” olarak tanımlanabilir. Kadına yönelik şiddet aile içindeki en görünür şiddet türüdür. Küresel bir problem olarak da değerlendirilen kadına yönelik şiddet, Türkiye’nin de önemli sosyal problemlerinden biridir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2013 yılındaki raporunda, dünya genelindeki yaklaşık her 3 kadından 1’i fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması bulgularına göre ( TÜİK ) 10 kadından 4’ünün fiziksel ve cinsel şiddete uğradığı ortaya çıkmıştır.
Aile kurumunun, ailenin yapı, işlev ve ilişkilerindeki değişimden, gittikçe artan bireyselleşme tehdidinden, yeni nesillerin değişen aile algısı ve değer anlayışından etkilenmemesi mümkün değildir. Aile algısında ve değerlerindeki değişim, aile içi sorunlarda da değişmeye ve farklılaşmaya neden olmaktadır. Burada önemli olan bu değişimi iyi yöneterek gelişime dönüştürebilmektir.
Aile içi iletişimin sağlıklı olabilmesi, bireylerin kendini ve çevresini anlayabilmesi için etkili iletişime girmeleri gerekir. Etkili iletişim, iletişim engellerinin ortadan kaldırıldığı veya mümkün olduğunca aza indirildiği, istenilen ve beklendik iletişim biçimidir. Bireylerin birbirlerini etkin bir şekilde dinlemesi ve birbirlerine karşı dürüst ve açık olması, düşüncelerini etkin bir şekilde ifade etmesinde etkili olabilmektedir. Ailede çocuğun birey olarak görülmemesi, kuşak çatışmalarından kaynaklı karşılıklı mesajların çözülüp anlaşılamaması, duygu ve düşüncelerin açıkça söylenmemesi, rahat konuşulamaması gibi kişiler arası iletişim engelleri ailedeki iletişimi olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Ailede yaşanan problemin çözümü için atılacak ilk adım sorunlarla yüzleşmektir. Çünkü bir sorunun varlığının kabulü demek, sorunun çözümüne ilişkin uzlaşmaya hazır olmak demektir. Dolayısıyla aile içinde meydana gelen anlaşmazlıkların nedenine ilişkin bireyler birbirlerini dinlemelidirler. Anne-babalık öğüt vermekten ibaret değildir. Çocuklar sizin bizim söylediklerimizi değil yaptıklarımızı öğreniyorlar. Kendi kendimize asıl sorulması gereken soru şu olmalıdır. Nasıl dinleyeyim ki muhatabım konuşsun? Nasıl konuşayım ki muhatabım dinlesin? Doğru bir şekilde dinler, doğru bir üslupla konuşursak çözülemeyecek problem yoktur.