KIRK YIL ÖNCE KÖYLERİMİZ-3: DÜĞÜNLER…
Bizim köylerimizde düğünler üç gün sürerdi. Cuma günü gelinin gelinliğinin ve kına vb. diğer malzemelerinin erkek tarafınca gelin adayının evine götürülüp bırakılmasına ve oradan çeyizinin alınmasına “urbacı” denirdi. (“Urba” sözü giysi, elbise anlamında köylerimizde hâlâ kullanılır.) Çoğu zaman gelinin küçük kardeşi veya yakınlarından küçük bir çocuk çeyiz sandığının üzerine oturur, kendisini ikna edecek bir bahşiş almadan sandığın üzerinden kalkmaz, alınıp götürülmesine izin vermezdi. Çeyiz sandığının içinde gelinin diğer çeyizleri ile birlikte (bugün antikacılar tarafından ısrarla aranan) ketenden yapılma işlemeli gömlekler ve “yaalık” (yağlık) adı verilen işlemeli havlular da bulunurdu. Sandığa oturma geleneği bugün şehir düğünlerimizde de devam etmektedir.
Aynı günün akşamı “küçük kına” yapılır, kadınlar kendi aralarında eğlenirdi. Cumartesi akşamları yapılan “büyük kına”, ilgi çekici olurdu. Eğlence arasında gelin adayının yakınları tarafından “dürü çekme” işi yapılırdı: İki veya dört kişinin uçlarından tuttuğu bir basmanın içine konan “dürü” yani hediyeler sağa sola sallanılırken “Kızın anası, anası” gibi sözlerle dürüyü çeken kişi (hediyenin kim tarafından verildiği) belirtilirdi. Acıklı bir ezgiyle söylenen bu sözlerle gelin adayı ağlatılmaya çalışılırdı. Çoğu zaman bu söz ve ezgilerden etkilenen kız, “A benim anacıım!” diye söze başlayarak duygularını dile getirir, ağlamaya başlardı. Düğünün birinci aşaması gelinin ellerine “kına yakma” ile biter, törenin sonunda gelin adayına yakılan kınadan birer parça daha sonra evlerinde misafirlere verilir, onlar da evlerinde kına yakardı.
Aynı akşam erkek evinde -genellikle de evin önündeki açık alanda- erkekler davul ve (eskiler her ne kadar “zurna” dese de) klârnet eşliğinde eğlenirdi. Bazı büyüklerimiz, kendi düğünlerine dünyaca ünlü klârnet ustamız Mustafa Kandıralı’nın kendi düğünlerinde klârnet çaldığını övünerek anlatırdı. Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum. Düğünlerde bir değil; iki, üç; bazen daha da fazla sayıda davul-klârnet ekibi, köylülerimizin ifadesiyle “çalgı takımı” bulunurdu. Erkek evine hediyeleriyle gelen misafirlerin bir kısmı doğrudan düğün evine gelmezdi. Köyün girişinde bir yerde kendilerini almak için evden biriyle birlikte bir çalgı takımının gelip kendilerini almasını bekler, onlarla birlikte düğün evinine gelirdi. Bu arada “dürü çalısı” denen renkli ip ve gelin telleriyle süslenmiş bir dal parçası köyün içinde gezdirilir, isteyenler kâğıt para vb. küçük hediyelerini bu dal parçasına takardı. Yaşlılarımız eski düğünlerde (aynen bayramlardaki gibi) güreş ve at yarışları yapıldığını, söylemekteydi. Bazıları da hangi köyde kimin düğünündeki güreşlerde kimi ya da kimleri sırtını yere getirerek yendiğini ballandıra balllandıra övünerek anlatırdı…
Pazar günü öğleye doğru “gelin alması” için “aynalı kilim”lerle üzeri kapatılan öküz ve “dombay” (manda) arabalarından bir (bugünün ifadesiyle) bir konvoy hazırlanırdı. Köyde yaşayanların bir kısmı da bu kervana yaya olarak eşlik ederdi. Gelinin bindirileceği araba daha bir itinayla süslenir, bazen bir saat sürecek bu yolculuk için hazırlanırdı. Kızla erkek aynı köyden bile olsalar bu konvoyla hiç olmazsa köyün etrafında bir tur atılırdı. Kız kendi evinden çıkartılırken aile büyükleri tarafından kilimlerle meydana getirilirken bir koridordan geçirilir, gelin olarak geldiği eve de aynı şekilde girerdi. Düğüne katılan misafirler, evinden çıkarken de yeni evine girerken de onu gelinlikli olarak görmezdi.
Erkek misafirler için gelin almasından sonra düğün bitmiş sayılırdı. Dışarıdan gelenler gittikten sonra komşu erkeklerin “hoca nikâhı” denen imam nikâhından başka yerine getirmesi gereken son bir görev vardı: “Güvii guyma” (güveyi koyma). Herkesle beraber yatsı namazına giden damadın arkadaşları tarafından kahkahalarla tekme tokat kendi evine sokulmasına bu ad verilirdi.
Düğün ya da eğlence, pazartesi günü kız tarafından kadın ve kızların “duvak”ta eğlenmeleriyle bitmiş olurdu. Yeni gelin ve damadın düğünden birkaç gün sonra yakınlarını ziyaretine “evilli” denirdi. Evilliye bazen köy olarak kafile hâlinde gidilir, köye girişte ev sahiplerinin erkekleri ile misafir erkekler arasında “tüfek atma yarışı” yapılırdı. Son atışı karşı tarafın yapmasının köyün itibarını zedelediği kabul edildiğinden, saçma veya kurşunların idareli kullanılmasına dikkat edilirdi.
Köy düğünlerimizdeki bu gelenekler, aradan geçen yaklaşık kırk yılda yaygınlaşan çağdaş salon düğünleri ile tatlı birer hâtıra olarak hafızalarımızda kaldı. Yetişkinlerin düğünlerini yazdığım bu yazıyı çocukarımızla ilgili olarak gözümün önünde canlanan ilgi çekici bir sahne ile bitireyim: Bizim köylerimizde kendi çocuklarını sünnet etirecek olan büyüklerimiz, (bugün bazen belediyelerin yaptığı gibi) isteyen herkesin sünnet olmamış çocuklarını sünnet ettirirdi. Bu yüzden “Sünnetçi gelmiş!” sözünü duyan köy çocukları hemen ortadan kaybolmaya bakar, büyükleri onları köyün dışındaki tarlalarda bulunan “cobul”larda yani çukurlarda, çalılıkların arasında saklandıkları yerde bularak alıp köye getirirdi.
Zaman, bu güzel gelenekleri öğüten bir değirmen taşı sanki…
Sevgili kardeslerimizin kandira dugunleri anlatimlari beni cocukluk gunlerine goturdu. Bende sizlere ilave olarak sunlari ilave etmek isterim.carsi mahalleli olarak pazar gunleri guve tirasina muteakip girnata esliginde tabiiki saskin ismail basta olmak uzere girnata takimiyla cumbus deli seref davulcu halil veya kekek mehmet ile sabagin seher vaktinde gore bilsem yarimi sarkizini okuyarak niyazi beyin hamamina gidisleri unutulurmu hic.kusura bakmayin helecandan cumartesi gecesi eglencesini unuttum cakal nazifin ibramla tozlu beyin cifte tellilerini zeyretmek bizlere keyif verirdi bizler bunu topal ihsan amcanin arkasindan zeyreder ona alkis tutar ve sovuna baslardi.ilk once bakir tabagindaki kofteleri bitirir ve bakir tabagi disleriyle isirarak serit halinde servis yaban mahalli genci cagirir al bunu bana tabak getir dedigi anda bizlerden alkis tufani baslar ihsan amca cok yasa naralarimizla ikinci sovuna baslardi. Oglum bana yeni bardak getir der eski bardagi disleri gicir gicir ederek yer veuzerine bir bardak su icerek bizlerin alkislari ile sovunu tamamlardi hey gidi gunler hey.tumhemserilerimi saygi sevgilerle kucaklarim.saglicakla kalin coccaklarim.
O günler çok güzeldi . Komşuluk ve dostluklar vardı . Rahmetli Şaşkın İsmail abi ve yine rahmeti Safalı Hasan ı düğünlerimizin tercih edilen çalgıcılarıydı . Komşu köylerden gelen misafirler karşılanır sabahlara kadar düğün sahibi ve komşuları tarafından ağırlanırdı . Alkol alacakların istekleri tedarik edilir en iyi şekilde karşılanırdı . Daha sonraları gidilen düğünlerdeki anılar yıllarca bıkıp usanmadan anlatılırdı . O günleri ve düğünleri özlüyorum .