SAVAŞ VE BARIŞ
Sizlere sonucu İNSANLIK için,katılan DEVLETLER için, kötü neticelere sebep olan ,SAVAŞ hakkında, dünya ya mal olmuş düşünürler ile savaşlara katılmış ve yaşamış devlet adamlarının görüşlerini ve düşüncelerini arz etmeye çalışacağım.
Konuya hayatının büyük bölümünü Savaş meydanlarında geçirmiş,Başkomutanımız
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bir sözü ile başlamak istiyorum. ”MUTLAKA ŞU VEYA BU SEBEPLER
İÇİN MİLLETİ SAVAŞA SÜRÜKLEMEK TARAFTARI DEĞİLİM.
SAVAŞ ZORUNLU VE HAYATİ OLMALIDIR. ULUSU SAVAŞA GÖTÜRÜNCE VİJDAN
AZABI DUYMAMALIYIM.ÖLDÜRECEĞİZ DİYENLERE KARŞI ÖLMEYECEĞİZ DİYE
SAVAŞA GİREBİLİRİZ ANCAK ULUSUN HAYATI TEHLİKEYE GİRMEDİKÇE SAVAŞ BİR
CiNAYETTİR.”
SAVAŞ KAVRAMININ ORTAYA ÇIKIŞI:
İnsanoğlunun yaratılışı ile başlayan rekabet,yine insanlık tarihi ile yaşıt bir olgu olan MÜCADELEYİ karşımıza çıkarmıştır. İlk önceleri kabileler düzeninde yaşayan insanlar,çok iptidai araçlar ile
(taş ve sopa) adeta SAVAŞ olayını başlatmışlardır. İnsanlık zamanla devlet olma yolunda bir araya
gelerek,büyümeye ve kendilerini geliştirmeye başlamışlardır. Çıkar çatışmaları ve menfaat kesişmeleri neticesinde şiddet kullanma yoluna gidilerek,adına SAVAŞ yada HARP dediğimiz kavram ortaya çıkmıştır.
En basit tanımıyla bu kavramı açıklayacak olursak, SAVAŞ;düşmanı irademizi kabule zorlamak için bir kuvvet kullanma eylemidir diye tarif edebiliriz.
Çinli bir düşünür olan SUN TZU (M.Ö 400-320)”Savaş Sanatı”adlı eserinde savaşı”SAVAŞ DEVLET İÇİN HAYATİ ÖNEME HAİZDİR,YAŞAM YADA ÖLÜMLE SON BULAN BİR SAHADIR VE HAYATTA
KALMAYA VEYA MAHVOLMAYA GİDEN BİR YOLDUR”şeklinde tanımlamıştır.
İlk çağlarda kabileler arası çatışmaların,orta çağda şehir milisleri ve paralı askerlerin oluşturduğu ordular ile,yeni çağdan itibaren ulus devletlerin kurulmasıyla oluşturulan milli orduların,önceki çağlarda
uğruna savaştıkları hükümdarların yerine ÜLKELERİ için savaştıklarını görüyoruz.
İngiliz filozof HOBBES ünlü eseri LEVİATHAN’da”Şayet birbirinin kurdu olan
iki insan aynı anda beraber sahip olamayacakları bir şeyi isterlerse düşman haline
gelirler ve süreç sonunda ya birinin diğerini kontrol altına alması,yada yok etmesi
ile neticelenir”der. Bu kaçınılmaz çatışma aslında insan doğasından gelen”ne pahasına olursa olsun,
hayatta kalma refleksinin bir bedelidir”.Realist düşüncenin temelini oluşturan bu görüşe göre,hayatta
kalabilmek adına her zaman en güçlüler en iyi yemeyi yerler ve en iyi mekanı almak isterler. İhtiyaçların sonsuz ,kaynakların kısıtlı olduğu gerçeği ile en iyiyi elde etmek için verilen mücadelenin nihayetinde ,insanları ülkeleri için çatışmalara götürmektedir.
Savaşlar,genellikle dini,milli,siyasi ve ekonomik amaçlara ulaşmak için gerçekleştirilir. Kullanılan silahlara,amaçlara,taraflara ve gerçekleştiği yerlere göre farklı şekillerde adlandırılır. Bunlar nükleer savaş,
soğuk savaş,iç savaş,dini savaş,dünya savaşı ve gerilla savaşı olarak adlandırılmaktadır.
Savaşların en önemli sebebi EKONOMİ’dir.Tüm çağlar boyuncada bu böyleolmuştur,olmaktadır ve olacaktır.
Kapitalizm öncesi savaşlar,bir ülkeyi sömürgeleştirmek için yapılırdı.Emperyalist süreçteki savaşlar ise bir başka ülkenin yada ülkelerin sömürgelerini ele geçirip kendi sömürgesi haline getirmek amacıyla yapıldı.Bu tür savaşlara”Emperyalist Paylaşım Savaşları” veya “Yeniden Paylaşım Savaşları”da denir.
Savaşın bu Ekonomik özelliği bir”SAVAŞ EKONOMİSİ”felsefesinin doğuşunu gerektirmiştir. İngiliz ekonomist KEYNES’e göre”Kapitalist ekonomideki durgunluğun önüne ancak ,Savaş ekonomisine ağırlık
verilerek geçilir.”Emperyalistler Keynes’in bu kuramına dört elle sarılarak,insan kanından beslenmeyi daha rahat ve keyifle yaşamalarının garantisi görmüşlerdir.
Savaşlar ekonomik nedenler ile yapıldığı için hiç bir ülke diğerinin ekonomik kaynaklarını yok etmez.
Yoksa savaş sonunda savaşın amacı olan ekonomik kaynakları yok etmiş olur ve savaşın anlamı kalmaz.İkinci Dünya Savaşında ne Almanya’nın nede Japonya’nın ekonomik kaynakları zarar görmemiştir.Hiçbir savaşçı savaş sonunda nimetine konacağı EKONOMİK tesisleri yok etmez.
Savaşan Ülkelerin komşusu durumundaki veya ticari ilişkileri olan üçüncü Ülkelerin de etkilenmeleri savaşın başka bir yüzünü göstermektedir.Bu etkilenmelerin önüne geçmek için öncelikle GIDA
MADDELERİNDE ve ENERJİDE dışa bağımlılığın asgari düzeye indirilmesi ,ülkenin
kaynaklarının bu iki konuda yapılacak planlamalarla güçlendirilmesinin ortaya çıkması muhtemel sıkıntıların önüne geçecektir.
Savaşın nimetlerinden sermaye ve onun çıkarlarının temsilcisi olan küçük bir azınlık faydalanırken ,savaşın bedelini ödeyenler daima bunların dışında kalan toplumların geniş kesimleridir.
İnsanlığın kabusu olan ve son örneğini UKRAYNA-RUSYA arasında hemen hemen 20 gündür devam eden SAVAŞIN acı görüntülerini üzülerek izlemekteyiz.Bu kötü görüntülere son verilmesi için başlatılan görüşmelerin BARIŞ’la sonlandırılması en büyük arzumuzdur.
İnsanoğlunun yaşamına anlam katan ve hayatını güzelleştiren değerlerin başında gelen kavramların en önemlisi BARIŞTIR. Barış devletlerarası antlaşma ile sağlanabilen bir kavram olmakla beraber, devletler kendi iç yapılarında da barış dolu bir yaşam arzu etmektedirler.
İnsanoğlunun yeryüzündeki varlığı ile beraber savaşların başladığın yukarıda izah ettim.İnsanoğlu bir yandan savaş yaparken bir yandan da savaşlara engel olmaya çalışmıştır. Dinler,gelenekler ve kültürler savaşın kötülüğünden,barışın iyiliğinden bahsetmiştir.
İnsanlığın barışa ulaşıp ulaşamayacağı konusunda muhakeme yapanlardan birisi de TOLSTOY’dur. Rus edebiyatçı insanlığın savaşı ortadan kaldırabileceği konusunda oldukça umutsuzdur. Çünkü insanlar arasındaki çıkarlar savaşı ortadan kaldırmaya engeldir. Ayrıca iktidarlarını korumak isteyen hükümetler Ordulara ve Silahlara ihtiyaç duymaktadırlar. Hükümetler bu iktidar araçlarını ortadan kaldırmak is-temezler, dolayısıyla savaş da ortadan kaldırılamaz.
İnsanoğlunun barışa ulaşıp ulaşamayacağı tartışmalarının yanı sıra bütün barışların iyi olup olmadığı da tartışma konusudur. Dünyada bazı barışların huzur getirmediği gibi büyük savaşlara neden olduğu görülmüştür.Birinci Dünya Savaş’ından sonra imzalanan MONDROS MÜTA –
REKESİ bizlere,VERSAY ANTLAŞMASI ‘da Almanlara adeta yaşam hakkı tanımamıştır. Türk Milleti Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde KURTULUŞ SAVAŞINI başla-
tarak,haksız ve adaletsiz barış antlaşma sını geçersiz kılmıştır. Almanlara imzalattırılan Versay Antlaşması ise İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ başlamasının en büyük nedenlerinden birisi olmuştur. Bu nedenle yapılan
barış antlaşmaları tarafların iyiliğine olmalıdır. İçerisinde adalet taşıyan ve tarafların iyiliğine olan barış”POZİTİF BARIŞ”zorla imzalattırılan adaletten yoksun barışlara “NEGATİF BARIŞ”denilmektedir. Fakat şu nuda unutmamak gerekir,barış kimi zaman savaşlar ile yada, elde bulundurduğu
silahları kullanmadan CAYDIRICILIĞINDAN istifade ile sağlanır.
Devletimizin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
yazımın başlangıcında insanlık için”SAVAŞ CİNAYET”diyerek, savaşın kötülüğünü, insanlık için de barışın önemini “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” ve “BARIŞ ULUSLARI REFAH VE SAADETE ERİŞTİREN EN
İYİ YOLDUR. MEMLEKETİMİZİ HERGÜN DAHA ÇOK KUVVETLENDİRMEK, HER TÜRLÜ İHTİMALLERE KARŞI KOYACAK BİR HALDE BULUNDURMAK VE DÜNYA OLAYLARININ BÜTÜN SAFHALARINI BÜYÜK BİR UYANIKLILIK İÇİNDE İZLEMEK BARIŞ-SEVER SİYASETİMİZİN DAYANACAĞI ESASLARIN BAŞLANGICIDIR” sözleriyle vurgulamıştır.
Milletimizin ezelden ebede giden yolculuğunu; ruh derinliğini, gönül yüceliğini, manevi değerlerini,milli kimliğini,vatan sevgisini en müstesna biçimde anlattığı İSTİKLAL MARŞI’nda Milli şairimiz
Mehmet Akif ERSOY’un savaşın acı çekmek, ölüm demek olduğunu vurgulayarak söylediği”ALLAH BİR DAHA BU MİLLETE İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN” diyerek barış içinde yaşamanın önemine vurgu yapmıştır.
Salih AKYILDIZ
Emekli Yarbay
Emeğinize sağlık…
Ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş Osmanlı Devleti’nin bir askeri olarak geçirmiş ve Emperyalizmin yok etmek ve esaret içinde yaşamayı içine sindiremeyerek, Türk olmanın tarih boyunca bir ırk olmaktan çok genlerinde özgürlük olduğunu bilen Mustafa Kemal Atatürk’ün Lozan ve Montrö gibi anlaşmalar ile ülkemizin dış siyasetini oturttuğu temel ilkenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vazgeçilmezleri olduğu günümüzde de tescil edilmiştir “Yurtta sulh cihanda sulh”.