KANDIRA’DAN ANILAR- Nurşen YENİAY

KANDIRADAN ANILARA DEVAM!!!

MAHMURE ABLA!!

Mahmure abla, Kuytuoğulları Saffet amcamların evinin karşısında iki katlı evde otururdu. İlerlemiş yaşına rağmen evlenmemişti. Bir dikiş makinası vardı. Çeyizlik beyaz işler yapardı. Aşağı yukarı tüm Kandıra kızlarının beyaz iş yatak odası takımlarını o yapmıştır. Bir ara mahallenin kadınlarına ve kızlarına beyaz iş kursu vermişti. Annem de kursa gitmiş eve çok güzel beyaz iş sehpa takımları, şifonyerin üzerine örtü yapmıştı. Annem de benim çeyizlik beyaz iş takımlarımı ona yaptırmıştı. İşlerini çok muntazam yaptığı için herkes onu tercih ederdi.

Annem onu çok severdi ona Mahmur diye seslenirdi

Biraz dobra ve sert mizacı vardı. Ama neşeli ve sevilen biriydi. Neden sonra evlendi, bir oğlu oldu. Fakat eşi yurtdışına gitti, birdaha dönmedi. Nükhet Duru’nun Mahmure şarkısı eşi tarafından Mahmure ablaya yazılmıştır. Neşeli bir kadındı Nükhet Duru’nun şarkısındaki gibi makinasının başında tıkır tıkır işlerini yapardı.

Mahmure abla hakkında benim gözlemim bu kadar, birde nedendir bilemem bir ayağı aksardı.

Benim pek samimiyetim yoktu. Yaşıtımda olmadığından çok fazla bilgi edinemedim hakkında, Ama Kandıra’da kime sorsanız herkes onu tanır.

TERZİ MESUT AMCA !!MÜYESSER YENGE!!!

Müyesser yenge ve terzi Mesut amca evimizin tam karşısında otururlardı. Biri kız biri erkek 2 çocukları vardı. Mesut amcayı her gün kareli ceketiyle iş yerine giderken görürdüm. Müyesser yenge Kandıra’ya İstanbul’dan gelin gelmişti. Ufak tefek dalgalı saçlı güzel bir kadındı. Her defasında İstanbul’a dönmek için kocasını ikna etme çabasındaydı. Mesut amca anne ve babasını bırakıp gidemiyordu. Müyesser yenge mahalle kadınlarının yanında mutlaka İstanbul’a gideceğiz, ben İstanbul kaldırımı çiğnedim diye hava atardı.

Mesut amcanın babası Osman amca her gece zil zurna sarhoş gelir, Eşi Zeynep teyzeye sokaktan Eyyyyyyyyy benim karagözlü Zeynebim diye naralar atardı. Zeynep teyze mahallenin saygı duyduğu mütedeğin namazlı abdestli biriydi, Osman amcanın bu durumuna çok üzülür ve utanırdı. Osman amca içki bulamayınca zaman zaman ispirto içerdi. Dudakları içkiden mos mor olmuştu. Kimseye zararı yoktu

Yıllar sonra Müyesser yenge kocasını ikna edip İstanbul’a döndüler.

İşte Aydınlık mahallesinden bi anı daha.

NAZİLE YENGE !HÜSEYİN AMCA!

Nazile yengeler Asım Eniştelerin bitişiğinde otururlardı, Nazile Yenge bizim okulda (Zafer İlkokulunda) hademe olarak, eşi Hüseyin amcada kasapta çalışıyordu. Nazile yenge çabuk çabuk ve heyecanlı konuşan bir kadındı. Ufak tefekti. Eşi Hüseyin amca ise aksine uzun boylu ve kızıl saçlıydı. Üç çocuğu vardı. Muammer abi, Enver abi ve Aynur. Aynur benim arkadaşımdı. Kibar bir kızdı, konuşurken çok incelirdi. Ablam bu yüzden ona Enur derdi. Hiç unutmam hala üzülürüm. 10 kasım dı. Aynur şiir okumuştu ,Şiiri okurken bu gün 10 kasım anne en içli yasım anne diyecekken, bugün 10 kasım anne en sevinçli günüm anne diye okudu. (heyecendan sanırım) Niyazi Tuncay hoca tarafından tüm okulun önünde feci şekilde dövülmüştü. Yanakları kıpkırmızıydı ve çok utanmıştı. Benim içim cız etmişti. bu olay beni çok üzmüştü, Biz naylon ayakkabı hiç giymedik, Aynur’a Naylon ayakkabı almışlar. Hem de mavi delikli. Delikli, babet ayakkabıya benziyordu. Çok imrendim. Annemlere yalvar yakar aynı ayakkabıdan aldırdım.

Enver abi Tommiks,teksas ve bilumum çizgi romanlardan sergi açar. 5 kuruş 10 kuruşa okutur sonra geri alırdı.

Babaannem Nazile yengeyi çok severdi. Arada sırada misafirliğe giderdi. Bende peşine takılırdım. Evlerinin arka bahçesinde dut ağacı vardı. Aynur’la ağaca çıkar dut yerdik.

Muammer abiyi fazla görmedim. Zira o polis okulunda okuyordu. Polis olduktan sonra bahçede çok büyük düğün yaptılar.

Anılar hiç bitmiyor bu güzel mahallede!!!!!

işte güzel insanların yaşadığı mahalleden çocukluğuma ait bir kesit daha.

Burası Aydınlık mahallesi Tekke meydanı.

BABAM VE BENİM TATLI SEVDAMIZ!!!

Faik Efendi Sokağından

Bizim evin tatlısı hiç eksik olmaz. Çikolatalı helvayı babamda bende çok sevdiğimiz için iki günde bir helva alıp gelirdi. O gece annem sütlaç yapmış. Helvada var ama babamla ikimizi hiç açmadı. Ben zaten sütlü tatlıları hiç sevmem ve yemem. Ağdalı tatlıları çok severim. Babam haydi giyin de tatlı yemeye pastaneye gidelim dedi. Annem de bize kızıyor evde tatlı var diye söyleniyor. (kendi tatlıdan nefret eder tatlı krizinin ne olduğunu bilmez.) Neyse ben giyindim gittik, tatlılarımızı yedik. Müsterih halde eve döndük. Annem ise pisboğazlar döndünüz mü diye bize laf sokuyordu. Biz babamla annemin o lafı üzerine öldük gülmekten. Babam Cumhuriyet gazetesini okumaya bende televizyon seyretmeye koyuldum.

Üç dört gün sonra kardeşim Gülten’in Arkadaşı Birten Gülten’i düğün yemeğine davet etmişti. (Bunu burada yazmamın sebebini şimdi anlayacaksınız). Annem o gün kabak tatlısı yapmış.(karakabak) Şu kabuklu pişip kaşıkla yenen. Damar damar olan. Ben hiç sevmem, Babam da öyle.Biz tatlıdan kıvranıyoruz yine. Annemden zılgıt yememek için bir şey diyemiyoruz. Yine evde tatlı var diyecek. Kendisi tatlı sevmediği için bilmiyor nasıl insanın içinde dürtü olduğunu. Babam da annemi kırmamak için (nazik adam) sesini çıkartmıyordu. Babam Nurşen haydi giyin Gülten’i almaya gidelim dedi. Ben tabi eşofmanlarımı çıkarıp Jet gibi giyindim. Biz önce çarşıya tatlı yemeye gittik. Fakat açık yer bulamadık. Hayal kırıklığı içinde Gülten’i de alarak eve döndük. O beğenmediğimiz kabağı babam da ben de yedik. Annem de tabi anladı bize gülmekten öldü. Yine ben televizyon başına babamda Cumhuriyet gazetesini okumaya koyuldu. O geceki hayal kırıklığımızı size anlatamam.

Ertesi akşam annem bize kuru börekten tatlı yapmış. Harika yapar. Baklavadan güzel olur. O gece bende babam da tatlıya doyduk. Demek annem vicdan yapmış. Ertesi sabah işe gitmeden önce aç karnına bir tabak tatlı yiyerek gittim. O zamanlar kahvaltı hiç sevmezdim. Sabahları güzel tatlı olduğunda aç karnına yer işe öyle giderdim. Hala tatlıyı çok severim. Yerken canım babam aklıma gelir. Gözlerim dolar ağlamaklı olurum.

İşte Kandıra’dan çooookkkkk tatlı bir anı!!!!!!!

BÜYÜK HALAM NURİYE VE ENİŞTEM CEMAL YILDIZELİ!!!!!!!!!!

Halam ne zaman evlenip Ankara’ya yerleşti ben bilmiyorum. Her halde biz doğmadan önceydi galiba. Her yaz Şefika halama gelirlerdi. Biz onları görmeye Şefika halama giderdik. Ben niye bizde kalmıyorlar diye üzülürdüm.

Şefika Halam vefat ettikten sonra yazları bize gelmeye başladılar, Ama Eniştem Felç geçirmişti. Eniştemi çok severdim. Çok espritüel, çok tatlı insandı. Halam haza hanımefendi, kibar konuşan açık kızılla sarı arasında saçları vardı. Orta boylu, beyaz tenliydi. Bir çocukları vardı. Hukuk fakültesini bitirmişti. Şefik abim. Fakat stajını yapmamıştı. Zira İstatistik Enstitüsünde çalışıyordu. Daire başkanı olmuştu. O da eniştem gibi çok espritüel, çok candan insandı. Sonra İstatistik enstitüsü başkanı oldu. O kadar dürüst insandı ki kirada oturup devletin hiçbir imkanından yararlanmazdı. Uzun süre başkanlık yaptı. Enflasyon için aşırı baskılar yapıldı. Bir gece kafası attı, Gerçek enflasyonu açıkladı. (Onurlu insan) Ve bir gecede kızağa çekildi. Onunla beraber Beşir Atalay’da kızağa çekildi. Sonra stajını tamamlayıp serbest avukatlık yapmaya başladı. İki çocuğu oldu. Biri erkek biri kız.

Şefik abim beni halama benzetirdi, Sana bakınca annemi görüyorum derdi, Benim için çok özel bir insandı. Her zaman zarif ve kibardı. Kız kardeşim Ankara İktisatta okurken halamda kalıyordu. Ankara’da Kardeşimi görmeye gittiğimde bana tüm Ankara’yı gezdirmiş ,Yengemle ikisi beni çok güzel ağırlamıştı canım abim.

Ağustos 1999 Depreminde Koray Aydın’la bana gelmişlerdi. Fakat biz sokakta çadırlarda olduğumuz için durmadılar, Oradan Gölcüğe geçtiler. Yıkılan evleri tespit edip yenilerini yapmak için.

Bu anılar hiç unutulmayacak kadar güzeller.