KANDIRA’DA ESKİ SİYASET ZAMANLARINDAN GÖRÜNTÜLER
İSMAİL SARICA
Kandıra’da siyaset zamanlarının eskisi de ne olabilir? Ne zamana denk düşer bu eski siyaset zamanı?
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze siyaset zamanlarını: Kurtuluş ve Kuruluştan 1938’e, 1938’den 1950’ye ve 1950 sonrası olarak üçe ayırsak yeterli midir? Gerçi Kuruluştan 1950’ye bir dönem, 1950 sonrasını diğer bir dönem olarak ikiye ayıranlar da vardır. Bu arada ülke tarihinde kısa bir dönem olmakla birlikte, tarihimizin şanlı bir dönemi TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’te başlamıştır. Bu dönem Meclis Hükümeti dönemidir. Meclis Başkanı seçilen Atatürk Meclis Hükümeti’nin de Başkanıdır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri Mecliste toplanmıştır. Mareşal Gazi Mustafa Kemal yönetiminde Kurtuluş Savaşı’nı kazanmıştır bu Meclis. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kurmuştur. Kuruluştan 1950’ye kadar; İsmet İnönü, Fethi Okyar, Celal Bayar, Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu, Recep Peker, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay Hükümetleri vardır. Biz yine de 1950-1960 arasını ayrı düşünelim. Bu dönemde Başbakan Adnan Menderes’tir. 27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra Cemal Gürsel Devlet ve Hükümet Başkanı olmuştur. Kısa bir dönem İsmet İnönü Hükümeti vardır. Ardından kapı gibi Süleyman Demirel iş başına gelmiştir. 12 Mart 1971’de Nihat Erim Başbakan’dır. Kısa dönemli Ferit Melen, Naim Talu ve Sadi Irmak Hükümetlerini bir yana bırakacak olursak, bu döneme Demirel’in yeniden gelişiyle birlikte 70’li yıllarda Demirel-Ecevit karşılaşmaları damgasını vurmuştur. Bu karşılaşmaların olumsuz etkileriyle gümbür gümbür 12 Eylül 1980 Darbesi gelmiştir. Biz yazımızda oralara kadar gelmeye çalışalım ve Kandıra’lı parlamenter kişilerle de sınırlı tutalım.
12 Eylül 1980 Darbesi bir anlamda şimdi bile hükmünü sürdürüyor. 12 Eylül ile başlayan Türk-İslam Sentezi 12 Eylül’cülerin amaçlarını aşa aşa günümüze ulaştı. Diğer bir deyişle bugünlerin ardında ya da başında 12 Eylül 1980 var. NATO’ya girişimizle Amerika’nın dümen suyuna girdik diyenler de yanlış söylemiş değil. Yani bir de NATO öncesi ve NATO sonrası söylemi var.
xxx
Eski siyaset zamanlarına çocukluk günlerimizden görüntülerle bakalım: Büyüklerimizden Cumhuriyetin erken yılları ile ilgili duyumlarımız arasında ilk anımsadığım Kezban Ninemden öğrendiğim bir ağıttır: “Atatürk’ün eserleri, söylenecek bundan geri”. Çocukluk yıllarından bende kalan ilk anılardan biridir. 1947 yılı olabilir, 6 yaşımdayım.
1949 yılında 8 yaşıma girmişim. Bizim Çerçili Kandıra’nın büyükçe köylerindendir. O zamanlar Çerçili Divanı denirdi. Avlanlı, Belenköy, Beyceğiz, Budaklar, Erikli ve Çerçili, Çerçili Divanını oluşturuyor. Siyasetçiler köyün iki kahvesinde “Halkçılar” ve “Demirgıratlar” olarak ayrı telden çalıyorlar. Biz Halkçıyız. Nihat Erim’i biliyoruz. Demokratlar olarak Cemal Tüzün, Turan Güneş adları dolaşıyor ama görmüşlüğümüz yok.
Kandıra siyasetinde 50’li yıllarda adı çok duyulan Kandıra’lı Cemal Tüzün 1950-54 arası Demokrat Parti il başkanlığı yapmış, 1954 ve 1957 seçimleriyle Kocaeli milletvekili olmuştur. İstanbul Orman Okulu mezunudur. 27 Mayıs sonrası Yassıada’da ölümle yargılanan milletvekilleri arasındadır. Ömür boyu hapse mahkûm olarak Kayseri cezaevindeyken sağlık durumundan dolayı 1964’te affedilmiş, 1970’te ölmüştür. Milletvekilliği sırasında Kandıra’nın sorunlarıyla yakından ilgilendiği dile getirilmiştir. Seçim çalışmaları sırasında, Kandıra merkezde koyu CHP’li bir akrabasında konuk olurmuş, partiler arasındaki tüm çekişmeler arasında böyle hoş görüntülerde vardır
1950’de kış aylarından başlayarak geliş gidişler artıyor. Soyadı kanunu çıkınca Uysal soyadı alan amca oğlumuz Mustafa Uysal Partinin köyde birinci kişisi. Demokratlar, 1946’da yapılan seçimde haksızlığa uğradıklarını işliyorlar. Mustafa amcamın kahvesinde Halkçılar Nihat Erim’in çok değerli olduğunu, profesör olduğunu, Kandıra’da hastane yaptırdığını, Halk Partisinin seçimi kazanacağını konuşuyorlar. 1943 ve 1946’da Kocaeli milletvekili, Bayındırlık Bakanı, Başbakan yardımcısı olan Nihat Erim’in 14 Mayıs 1950’de yine milletvekili olacağından hiç kuşku yok.
Anımsarım: Nihat Erim’in köye geldiği gün, köy girişinde insanlar tek sıra oldu. Mustafa Amcam Erim’e hoş geldiniz dedikten sonra, insanları tanıtırken Mollusin (Molla Hüseyin) amcayı da tanıtınca Nihat Erim imam hatip okullarından söz açtı. Biz çocuklar seyirciyiz. Arkadaşım Celal ile birlikteydik. Celal’ler Demokrat. Babası köyde partinin birinci adamı. Erim’e, konuşmalarında dinden bahsetmesi söylendi; O da “İmam hatip okullarında aydın din adamı yetiştireceğiz” diyerek konuştu.
Nihat Erim’in köy gezilerinden uzun boylu bir ağabey olan Nazmi Oğuz’u, Dr. Abdullah Köseoğlu’nu, İsmet ve Müfit Yelkencioğlu kardeşleri anımsarım. Sonraları “Milli Bakiye Sistemi” uyarınca Kocaeli yerine Mardin Milletvekili olan Nazmi Oğuz, kendini hep Kocaeli Milletvekili saymış ve Kocaeli ’ye hizmet etmiştir.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olan Dr. Abdullah Köseoğlu’nun köyde çocukları muayene ettiğini de anımsarım. Abdullah Ağabey benim de okulum olan Haydarpaşa Lisesi mezunudur. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olmuş Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında uzmanlık eğitimi almıştır. Siyasi görevleri arasında CHP Kocaeli İl Başkanlığı ve 1975-1980 arası Kocaeli Senatörlüğü vardır. Prof. Dr. Nihat Erim’in kız kardeşi Mukadder Hanım’la evliliklerinden Lale ve Sait adlı çocukları olmuştur. Lale Köseoğlu, İstanbul Avusturya Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra Hamburg’da Alman Dili ve Edebiyatı doktorası yapmıştır. İstanbul ve Ankara Üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Eşi, Büyükelçi Reha Aytaman’ın görevleri kapsamında çeşitli ülkelerde bulunmuştur. Dr. Lale Aytaman, Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1991’de ilk kadın vali olarak, Muğla Valiliği’ne atanmıştır. Valilik göreviyle ilgili anıları “İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl” adlı kitabında yer almıştır. Anavatan Partisi’nden 1995-1999 arası Muğla Milletvekili olmuş, seçkin bir Kandıralı’dır.
Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950 “Zaferini” Mustafa Amcamın bataryalı radyosundan öğrenmiş olmalıyız. Nihat Erim de seçilemediği için ayrıca bir üzüntü var. Bir de arkadaşım Celal Seçkin “Sizin kel kaybetti” demez mi? Çok ağırıma gitti. Asıl büyüklerin tümden keyfinin kaçtığı görülüyordu. İnanılması zor ama Celal’in “Sizin kel” demesini hiç unutmadım. Bizim kel, Nihat Erim.
xxx
1950 yılından unutulmaz izler taşıyan diğer bir siyaset olayı, Kore Savaşı konuşmalarıydı. Bu Kore Savaşı işi seçim sırasında da konuşulmuş olmalı çünkü Celal “Halk Partisi Harp Partisi” diyordu. Oysa Kore Savaşı’na ülkeyi sokan iktidara gelmiş olan Demokrat partinin Menderes hükümetinin kararıdır. Kore’ye asker gönderilecek söylentileri askerlik çağındaki ağabeyleri ve onların ailelerini tedirgin ediyordu. “Türkiye, Sovyet Rusya’nın tehditleri karşısında NATO’ya üye olabilmek için ve de komünizme karşı savaş için Kore Savaşı’na katılmak zorunda kaldı” denir.
Gerçekte, Stalin’in saldırgan siyaseti karşısında NATO’ya girmek için ilk başvuruyu 1949’da İnönü yapmıştır. İstiklal Harbimizde bize çok destek olan Sovyetler Birliği, Türkiye’nin NATO’ya girmesinin temel nedeni olmuştur.
1950 yılı ortalarında Türkiye’de çok konuşulan konular Demokratların zaferi ve Kore savaşıydı. Dış siyaset iç siyasete karışmıştı. Kore Savaşı’na Birleşmiş Milletler üyesi 16 ülke katıldı. Türkiye gönderdiği asker bakımından ABD, İngiltere ve Kanada’dan sonra dördüncü sıradaydı. Kore Savaşı’nda 741 Türk genci can verdi. 2149 yaralı, 254 asker tutsak oldu. 175 askerin ise akıbeti belli değildir. Aklımızda, ilkokulda öğrendiğimiz bir marş vardır:
Hudutlar boyunca hazır dururuz
Sulhun düşmanına yaman vururuz
Yurtta ve cihanda sulhu koruruz
Yaşasın kahraman Türk askerleri
Burayı Kore’yi korur her yer
Sormayın bu erler gider nereye
Yol açıp koşarız Şanlı Kore’ye
Söz verdik şerefle girdik araya
Yaşasın kahraman Türk askerleri
Burayı Kore’yi korur her yeri
Demokrat Partinin kurucu babası Celal Bayar Cumhuriyet Halk Partisi’nin de kurucuları arasındadır. Menderes, Köprülü ve Koraltan ile birlikte Demokrat Partiyi kurunca iki parti arasında çatışma ve çekişmeler artmış, İsmet İnönü’nün kendisinin her iki partiye de eşit mesafede olacağını belgelemesi yani “12 Temmuz Beyannamesi”ni imzalayıp yayımlamasıyla demokratik ortam biraz durulmuştu. İsmet İnönü söz konusu beyanname ile bir anlamda “Partili Cumhurbaşkanı” olmayacağını belirterek taraflara güven veren; dış dünyaya da Türkiye’nin demokrasiden yana olduğunu gösteren yaklaşımını duyurmuştur. DP kurucuları da bu beyanı olumlu karşılamışlardır.
Ancak, Demokrat Parti’nin özellikle 1950’den sonra demokrasi karşıtı eylem ve söylemleri nedeniyle CHP içinde DP’nin gidişine karşı yazılı bir belgenin ortaya konulması gerekmiştir. Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de “zafer” kazanmıştır ve Kandıra’da bile yapılan yeni okula “Zafer İlkokulu” denilmiştir ama 22 Mayıs 1950’de İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığını Celal Bayar’a devretmesinin de CHP’nin, İsmet İnönü’nün demokrasi zaferi olduğu çabuk unutularak ortam git gide girilmiştir.
Bu arada Nihat Erim’in bir sözünü anımsayalım: 12 Temmuz Beyannamesi ile İsmet İnönü’nün ortaya koyduğu yeni yaklaşımı daha da belirginleştirmek için Nihat Erim “Milli Şef dönemi bitmiştir” demiştir. O gün için bu söz çok değerlidir, Erim’in demokrat kişiliğine de örnektir. Nihat Erim’in “Gerekirse demokrasinin üzerine şal örteriz” gibi bir sözü olması, O’nu kötülemek için kullanılan bir belge gibidir. Erim bu sözü 1946 seçimleri sonrasında ortaya çıkan sınırlı demokrasi tartışmalarına iktidar adına açıklık getirmek için söylemiştir.
Bu konuda Cahit Kayra’nın yazdıkları vardır. Ayrıntıya girmemiştir ancak Nihat Erim ile yaptığı görüşmede bu sözler de dile getirildiğinde, Erim’in anlattıklarından sonra, kendisine haksızlık yapıldığını yazmıştır.
“1963 yılında Nihat Erim ve eşi de Cenevre’ye geldiler. Nihat Bey bir araştırma çalışması yapıyordu. Aynı apartmanda birbirimizle komşu olduk. Onun sakin, kusursuz anlatı ve tartışmalarından çok etkilenmiştim. Bir gün şu meşhur şal olayını anlattı. Olaylara çoğu kez kuşku ile bakan müfettiş alışkanlığıma rağmen Nihat Erim’in o olayda ne kadar haklı olduğunu ve insanların O’nun sözlerini nasıl sıkılmadan saptırdıklarını öğrendim.” (Cahit Kayra, 38 Kuşağı, Cumhuriyet’le Yetişenler, sf: 221, Türkiye İş Bankası Yayınları)
Siyasal tarihimizde önemli diğer bir “Beyanname” Cumhuriyet Halk Partisi’nin “İlk Hedefler Beyannamesi”dir. Hazırlayanlar arasında “Teşkilatı Esasiyeci” ve “İnsan Hakları” konusunda ilgili ve bilgili Nihat Erim’in, parti büyüklerinin katkıları vardır ancak konuyu asıl kotaran kişi yine bir Kandıralı; Doç. Dr. Turan Güneş’tir. İlk Hedefler Beyannamesi 14 Ocak 1959’da CHP’nin 14. Kurultayında Turan Güneş tarafından okunmuştur. Bu beyanıyla CHP, Anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaştığında, yeni Anayasada yer alacak temel ilkeleri kamuoyuna duyurmuştur.
Bu Beyanname 27 Mayıs 1960’tan sonra da gündemde olmuş, Kurucu Meclis tarafından hazırlanan 1961 Anayasası’na yansıtılmıştır. Yönetimin yansızlığı, yazılı sözlü anlatım, toplantı özgürlüğü, üniversite bağımsızlığı, Anayasaya aykırı yasaların çıkarılmaması 1960’tan önce CHP’nin temel hedefleri arasındadır.
xxx
Kocaeli siyasetinde ve doğal olarak Kandıra’da eski siyaset zamanlarında Nihat Erim önde ve önderdir. İsmet İnönü’nün Nihat Erim’e çok değer verdiği, parti genel sekreterliğine getireceği de olmuştur, Erim’i dışladığı da olmuştur. Nihat Erim 1943’te Kocaeli’de bağımsız milletvekili olarak seçilmiş, sonra CHP’ye katılmıştır. 1946’da ikinci kez milletvekili olmuş ancak Demokrat Parti iktidarı döneminde seçilememiştir. 1961, 1965, 1969 seçimleriyle Meclistedir. 1948 – 1950 yılları arasında Bayındırlık Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı yapmış, 12 Mart 1971’de askerlerin göreve çağırmasıyla Başbakan olmuştur.
Nihat Erim ve Turan Güneş başlangıçta iki ayrı partiden rakip olsalar da Güneş’in CHP’ye gelişiyle aynı parti içinde rakip konumunda olmuşlardır. Kandıra’da bu böyle görülmüş, böyle değerlendirilmiştir. Hiç kuşkusuz Kocaeli düzeyinde de böyle bilinmiştir.
Siyasetle ilgili çocukluk anılarım 1954 seçimlerinde daha çok. CHP’nin ağır topu Prof. Dr. Nihat Erim, Demokrat Parti’nin ağır topu Doç. Dr. Turan Güneş. Bizimki profesör, tane tane, kızmadan, bağırmadan yeri geldiğinde “San Francisco Konferansı” gibi zor konuları dile getiren efendilerinden bir insan. Demokrat partiye verip veriştirmiyor. Fakat Turan Güneş CHP’ye karşı yaman bir muhalefet yapıyormuş. Ben Turan Güneş’i hiç görmemişim. Çünkü Demokratların kahvesine siyasetçi dinlemeye gitmiyoruz. Gerçekte çocuklar kahveye gitmez. Ara sıra götürülürse bir köşede çocuklar ayrı oturur. Çay içer, çok durmaz giderlerdi. Böylesi siyasi toplantılarda büyükler daha hoşgörülüydüler.
Unutmadığım bir anı da kahvedeki konuşma sırasında Nihat Erim’e Turan Güneş’in konuşmalarından dolayı yakınmaydı. Nihat Erim, “Gençtir konuşsun” dedi Turan Güneş için. Güneş o sıralar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde asistandı. Turan Güneş’in asıl parlaması 1954 seçimi sırasıydı çünkü bu seçimde Demokrat Parti’nin milletvekili adayı idi, seçildi, fakat Demokrat Parti’de istediği özgürlüğü bulamayınca 1955’te istifa ederek Hürriyet Partisi kurucularından oldu. Parti CHP ile birleşti, CHP’li olarak siyaset ve üniversite hocalığı yaptı. “CHP’nin Demokrat Partilileştirilmesi” için çaba gösterdi. Bu çabasından dolayı Cumhuriyet Gazetesi başyazarı Nadir Nadi’nin ağır bir eleştirisini okumuştum. Turan Güneş’in Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs Barış Harekâtı günlerini de kapsar ki, tarihe altın harflerle yazılmıştır.
xxx
Turan Güneş anlatmıştı: Seçim günlerine yakın çarşamba günü partiler miting yapar. Kandıra’nın pazarıdır, kalabalık olur. CHP’nin miting saatlerini değiştirelim önerisini Demokratlar kabul etmiş. Önce Nihat Erim seslenmiş Kandıralılara. Erim konuşması sırasında dini söylemlere yer vermiş. İmam hatip okullarını CHP’nin açtığını da söylemiş.
DP’nin konuşmacısı Turan Güneş ise konuşmasında dini söylemleri hiç yer vermemiş. “Akşam üzeri Kocaköprü’ye doğru (İstanbul yolu) eve gidiyordum. Önümde bir grup köylü yüksek sesle konuşarak köylerine gidiyorlar. Köylülerden biri ‘Gördün mü şu Nihat Erim’i, hiç dinden bahsetti mi? Turan Güneş dinden imandan bahsetti.’ Bu duruma şaşmışımdır. Köylüler pekâlâ durumun tam tersi olduğunu bildikleri halde öyle söylüyorlardı.”
Turan Güneş şunu da anlatmıştır: sanırım Kullar’da, CHP’nin mitingi var. As konuşmacılardan önce birileri de çıkıp mitinge coşku katıyor. Şimdi adını unuttum, bir kişi de çıkıp ipe sapa gelmez sözlerle CHP’ye saldırıyor. Bu arada “İsmet Paşa asker kaçağıdır” diyor. Adam kürsüden inince Turan Güneş “Yahu İsmet Paşa asker kaçağıdır denir mi! Adam orgeneral. Ordu komutanı, asker kaçağı olur mu?” dediğinde, pekâlâ yalan söylediği halde, verdiği yanıt şöyle olmuştur: “Benden bu kadar!”
Bu söz bizim köylerde başka bir biçime dönüşmüştü. “İsmet Paşa asker kaçağıdır” yalanı “İsmet Bey asker kaçağıdır” biçimine dönüşmüştü. İsmet Bey, İsmet Yelkencioğlu idi. Nihat Erim’in annesiyle İsmet Bey’in babası kardeştir. Çamur at izi kalsın! Kimse alınmasın ama Demokratlar çok çamur atıyordu. Atatürk’ün ve Halk Partisi’nin başardıklarını yadsımak, yok saymak, kötülemek için akıl almaz yalanlar nasıl uyduruluyordu? Ne çamurlar atılıyordu!
Nihat Erim’i kötülemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ağabeyim anlatmıştı; Kandıra’ya gittiğinde, Türkocağı Caddesi’nde CHP’lilerin önünde, Nihat Erim ve eşi Kamile Hanım yürüyüş ve esnafla selamlaşma yaparken gençler marş söyler gibi ;
“Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi / Yaşasın Sayın Nihat Erim” demişler. Bu sırada Kamile Hanım Nihat Bey’in koluna girerek yürümüş. Ne uydurdular dersiniz? “Lan garıyı dakmış goluna sokakta gezeyo. Ayıp be!”
xxx
1954 seçimleri: Mustafa Amcam ve arkadaşları CHP’nin Ağva toplantısına gidiyorlar. Beni de götürdüler. O gün çekilmiş bir fotoğrafımız da vardı. Biz toplantıdan önce gittik. Nihat Bey ve yanındakiler, kahveye girmeden halkı selamladı. Köye gelişlerinden Nazmi Oğuz’u tanıyorum. Kadınlar da var. Uzun boylu genç biri var. Sonradan Leyla Atakan olduğunu anlıyorum. Nihat Erim salona girerken kapıya gelince durdu ve “Önce hanımlar” diyerek kadınlara öncelik verdi. Bu da geleneksel kültürümüze aykırı(!) geldi. Öyle ya, ne kadınların böyle toplantıda yeri vardı, ne de önceliği. Kadın dediğin erkeğinin ardı sıra sağına soluna bakmadan yolunda yürür. Bir kadın karşı yönde, yakın mesafede erkeğin önünden de geçemez. Bekleyecek, erkek geçecek yoldan, kadın ondan sonra yoluna devam edecek. Bizim Nihat Erim halka inemiyordu(!)
Köprünün altından çok sular aktı, bugün siyaset uğruna kadını yok sayanlarla eşinin elini bırakmayan sağcı liderler aynı kutsal hedeflerine ilerliyorlar.
xxx
Cumhuriyet tarihimizde günümüze kadar kalkınma hızının en yüksek olduğu dönem 1923 – 1938 arası %7,3 ile Atatürk dönemidir. İkinci Dünya Savaşı ekonomiyi doğal olarak kötü etkilemiş ise de 1946-1950 arasında kalkınma hızı %7’dir. 1950-1960 dönemi başlangıçta dış destekli ekonomik gelişmelerle göreli bir rahatlama getirmiş ise de işler kötüye gittiğinde dini siyasete alet etmekten kaçınılmamıştır. Oysa Bayar, Menderes, Koraltan, Köprülü laik insanlardı. Demokratların dini siyasete alet etmeleri sonucu Cumhuriyet, demokrasi, Atatürk karşıtı yeraltında çalışanlar git gide yer üstünde at oynatmaya başladılar. “Siz isterseniz şeriatı bile getirebilirsiniz” sözü onları alabildiğine cesaretlendirmiştir. Ekonomi kötüye gittikçe “komünizmle mücadele” dernekleri artmıştır.
Demokrat Parti’yi bir halk hareketi, sol bir çıkış olarak görenler de olmuştur bu ülkede. Demokrat Parti’nin; toprak ve ticaret ağlarını, dini de siyasetlerinde önemli bir araç olarak kullanıp CHP’ye karşı halkın örgütlenmesinin solla, demokrasi ile ne ilgisi olabilir?
Halk bunu gördü. Demokratların oyları hızlı bir düşüşe geçince Menderes korkuya kapıldı. Erken seçim yapsa CHP iktidar olacaktı. Konuyla ilgili bazı yazarlar Bayar’ın erken seçime karşı çıktığını dile getirir. “Vatan Cephesi” başlı başına bir olaydır. En kötüsü “Tahkikat Komisyonu”dur ki burada asıl amaç CHP’yi kapatmaktır. Bu “Darbe” “27 Mayıs Darbesi”nin nedenleri arasındadır.
xxx
Darbenin ardından ülke düzeyinde bir sevinç ve sessizlik olmuştur. İhtilale karşı bir tepki görülmemiştir. Kandıra’da Sobacı Fikri Menderes’e bağlılığını bildirmek için telgraf çekmeye kalkınca sıkı yönetimin ne olduğunu anlamıştır.
Doç. Dr. Turan Güneş İhtilalin Kurucu Meclisinde CHP temsilcisi olarak yer alan idare hukukçularından yani anayasa hocalarından biridir. Diğer anayasacı Doç. Dr. Mümtaz Soysal’dır.
27 Mayıs İhtilalinden sonra kurulan Cemal Gürsel Hükümeti’nde Kandıralı bir bakan vardır: Gümrük ve Tekel Bakanı Fethi Aşkın. Fethi Aşkın 1916 Kandıra doğumludur. 1926 yılında girdiği Galatasaray Lisesi hayatı, ilk orta ve lise olarak 1936’da mezuniyeti ile son bulmuş, görevinde yükselmiş, hayatında önemli başarılar bulunan bir Galatasaraylı olarak saygıyla anılmıştır.
Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, Gümrük ve Tekel Bakanlığı burslusu olarak yapmış ve mezuniyetinden sonra Turhal Şeker Fabrikası’nda ve Bakanlık Neşriyat Müdürlüğünde memur olmuştur. Gümrükler Genel Müdürlüğünde de memur olarak çalışmıştır. Ekonomik İşler Müdür Yardımcılığı, Bakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Gümrükler Genel Müdür Yardımcılığı ve Gümrükler Genel Müdürlüğü görevleri arasındadır. Gümrük ve Tekel Bakanlığı’ndan sonra 1961-1968 arası Meksika Büyükelçisi olmuştur. 12 Nisan 1975’te hakka yürümüştür. Çok dürüst, çok çalışkan bir Kandıralı, “Çok değerli bir devlet adamı” olarak anılmıştır.
xxx
60’lı yıllar Türkiye’de özgür düşüncenin boy gösterdiği yıllardır. Doğan Avcıoğlu’nun YÖN dergisi çevresinde Kandıralı Turan Güneş de yer almıştır. Yıllar sonra Nazım Hikmet’in şiirleri bu dergide yavaş yavaş gün yüzüne çıkmıştır. Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan şiirlerle başlayan süreç zamanla tüm şiirlerinin kitaplaşmasına varmıştır.
Nihat Erim’in de desteği ile bu yıllarda yıldızı parlayan CHP’li Bülent Ecevit’tir. Turan Güneş ve “Mülkiye Cuntası” Ecevit tayfasıdır. Turan Güneş milletvekili değildir ama partinin ağır toplarındandır. Ecevit fırtınası git gide hızlanmıştır. Kandıra da Ecevitçi’dir. Nihat Erim de Ecevit’i desteklemektedir.
Aşçı Arif’in oğlu İhsan Koca ağabeyimiz Nihat eniştemin Bolkepçe Aşevi yanında, yine sahibi Nihat Erim olan dükkânda lokanta açmıştı. 1965 yılı olabilir, bir akşam parti büyüklerince düzenlenen ve Nihat Erim’in de katılacağı yemeğe beni de çağırdılar. O akşam ortanın solunu savunuyordu ve Ecevit’i de destekliyordu. “CHP sosyalist olamaz” diyenleri de eleştiriyordu. Bunların tanığıyım.
Sedat Akay ağabeyimiz de 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Kocaeli milletvekili adayı idi ve seçildi. Bazı ileri gelenlerin O’nu desteklemediği söylentisi vardı. Ben o sıra Kandıra Kültür Derneği Başkanıydım. Sedat Ağabey ile dernekte buluştuk. Hiç unutmadığım bir cümlesi oldu: “Benim gazetem Cumhuriyet.” Bazı Adalet Partililerin, parti içindeki tutucuların yaklaşımları karşısında Nihat Erim de Sedat Akay’dan köylerde övgüyle söz ediyor, destek oluyordu. Ben de bizim yöredeki Adalet Partililere Sedat Ağabeyi seçimlerini söylüyordum. “Nihat Ağabeye de söyledim, aman bana fazla destek olmayın” demişti.
Yıllar sonra, Teksen köyünden Adalet Partisi delegesi olan bir hemşerimiz, Hacı Nazif’lerin manifatura dükkanında şöyle demişti: “Sedat Bey, Ankara’da bir işiniz olduğunda beni bulamazsanız İsmail Sarıca’yı bulun, ha ben ha o. Hiç hemşeri ayırmaz derdi.” Geçmiş yıllarda Kandıra siyasetinde böyle görüntüler de vardır. “Senin baban Nihat Erimci. O’na git, işini o halletsin” diyen de çıkmıştır.
Türkiye’nin en özgürlükçü anayasası olan 1961 Anayasası Demokrat Parti geleneğinin temsilcisi Adalet Partisi tarafından acımasızca eleştirildi. Yergi üstüne yergi savurdular. Sonunda Demirel şapkayı alıp gitti 12 Mart 1971’de. İşe bakın ki askerler Nihat Erim’in Başbakan’lığında anlaştılar.
Nihat Erim çok zor bir dönemde görev yaptı. “Reform Hükümeti” kurdu. Başlangıçta sol çevrelerin de desteğini aldı. Çetin Altan övgü yazısı yazdı Nihat Erim için. Ne var ki işler öyle bir hal aldı ki, Nihat Erim’i çoktan aştı. Nihat Erim’in geleneksel yemekli toplantı arkadaşı, Hukuk Fakültesi hocalığı günlerinden arkadaşı Prof. Dr. Bülent Nuri Esen’i bile içeri aldılar. En yakın arkadaşına dokunulmasına engel oldurmadılar. Nihat Bey kahrolmuştur. İnsancıl bir kişiliği vardır. Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idam edilmemeleri için Cemal Gürsel ile görüşmüş, “Bunu dünyaya izah edemeyiz” demiştir. Deniz’lerin de idamlarına karşıydı. İdamlara karşıydı. Mecliste oylama yapılırken partisinin milletvekillerinin oylamada fire vermemesine çalışan liderler hiç akla gelmiyor. “Balyoz Harekâtı” vardır ama idamlarına karşı olduğu da gerçektir.
Kandıra siyasetinde 1965 seçimleri ayrı bir öneme sahiptir 1950’de milletvekili seçilemeyen Nihat Erim 1961’de yapılan seçimde, İsmet İnönü’nün karşı durmasına rağmen milletvekili seçilerek Kocaeli siyasetinde, CHP’de yine başı çekmektedir. 1965 seçim çalışmaları sırasında Kandıra’daydım ve Nihat Bey’in köy köy dolaştığına tanık oluyorduk.
xxx
Bir ilginç olay da eski CHP’li Remzi Bayraktar (Kaynakçı Remzi) ağabeyimizin TİP’in milletvekili adayı olmasıydı. Bunu “İçinden Kandıra Geçen Yazılar” kitabımda anlattım. Orada dikkatimden kaçtı ki yazmamışım. “Remzi ağabey bir oy daha alsa milletvekili olacakmış” haberi Kandıra’da uzun süre konuşulan bir konu olmuştur. Kandıra İlçe Seçim Kurulu Başkanı, ağır ceza hakimi Faruk Bey’in “Yahu Remzi Bey keşke sana oy verseydim” demesi de anı olarak kalmıştır.
1965’ten 1980’e yani “12 Eylül”e gelene kadar 15 yıl var. Bu yıllar için yazacak çok sözümüz de var. Sonuç olarak bu yazı Kocaeli Gazetemizin 50. yılı özel sayısında yer alacak bir yazıdır. Daha da uzatmadan toparlayacak olursak; bu yıllar içinde yani CHP’nin 5 Mayıs 1972’de yapılan olağanüstü kurultayında Genel Sekreter olan Bülent Ecevit; 1961 – 1965 İnönü Hükümetinde Çalışma Bakanı ve İnönü’nün değer verdiği bir kişiyken “Ya ben ya o” noktasına gelindiğinde ve İnönü’nün istifası üzerine Genel Başkan oldu. 1973 seçimlerinde “Karaoğlan” idi. CHP’nin oyu %33,3 oldu. CHP-MSP Koalisyon Hükümeti kuruldu. Kıbrıs Barış Harekatıyla “Kıbrıs Fatihi” olan Ecevit’in Dışişleri Bakanı Kandıra’lı Turan Güneş idi ve O da unutulmaz Dışişleri Bakanı olarak tarihte yerini aldı.
Adnan Menderes’in değer verdiği Prof. Dr. Nihat Erim’in ve Fatin Rüştü Zorlu’nun Türkiye’nin; Kıbrıs’ta üç garantör devletten biri olmasında büyük çabaları vardır. Kıbrıs Barış Harekâtı bu “Garantör Devlet” olma hakkımıza dayanılarak yapılmıştır. Kıbrıs Fatihi Ecevit 18 Eylül 1974’te istifa edince CHP-MSP koalisyonu sona ermiş ve Milliyetçi Cephe Hükümetinin başında Süleyman Demirel yeniden Başbakan olmuştur.
70’li yıllar Karaoğlan Ecevit ile Çoban Süleyman yıllarıdır. Çok kavga olmuştur. CHP 5 Haziran 1977 seçimlerinde %41,4 oyla birinci partidir ancak 213 milletvekili çıkarabilmiştir. Güvenoyu için 226 oy gerekmektedir. Ecevit’in kurduğu hükümet güvenoyu alamayınca istifa etmiş ve Süleyman Demirel 2. Milliyetçi Cephe Hükümetini kurmuştur. Milliyetçi Cephe’den ayrılan milletvekilleri ile 17 Ocak 1978’de Ecevit yeniden Başbakan olmuş ancak 14 Ekim 1979’daki ara seçimde CHP’nin oylarında gerileme olunca istifa etmiştir.
Bu yıllardaki siyasal kavgalar üzerine anı kitapları ve romanlar yazılmıştır. Sağ-sol kavgasıyla ülkenin gençleri kırdırılmıştır. Demirel Ecevit’le bir türlü uzlaşmamıştır. Bu yıllarda Turan Güneş’in uzlaştırma çabaları vardır. Turan Güneş Cumhurbaşkanlığına seçtirilmemiştir. Sonunda 12 Eylül gelip çattı ve tam bir baskı uygulandı.
Bu yıllarla ilgili geçmiş yazılarımı burada yinelemek istemem. Bunları “İçinden Kandıra Geçen Yazılar” kitabımda yazdım. 1977 seçimlerinde Kocaeli’de 12 aday adayının katıldığı ön seçimde Turan Güneş, Kenan Akman ve İbrahim Akdoğan’dan sonra CHP listesinde dördüncü sırada milletvekili adayı olduğumu, Senato seçimlerine hazır olduğumu, parti içinde güçlü olduğumu, bu konuda Turan Güneş’le yaptığımız bir görüşmeyi de yazdım, ayrıntısına girmiyorum.
Yerel seçimlere bu yazıda yer vermesek de Erol Köse’nin İzmit’te, Turan Sarı’nın Kandıra’da, Süleyman Solak’ın Gölcük’te, Hikmet Doğansoy’un Karamürsel’de, Sedat Tüze’nin Gebze’de, Haşim Baştürk’ün Kızderbent’te, Hüseyin Avni Şirin’in Yarımca’da, Hüseyin Tetik’in Hereke’de, Hamdi Taşdemir’in Yuvacık’ta, Hasan Yılmaz’ın Aslanbey’de Ecevit rüzgarıyla bayrak dalgalandırdıklarını belirtmek gerek. Milletvekili oluşu burada ele aldığımız zamanın dışında kalan Erol Köse için Ecevit, Turan Güneş’e “Hiç istemediğim halde Erol Köse’yi İzmit Belediye Başkanı yaptırdın” dese de Erol Köse Belediye Başkanlığında başarılı olmuştur.
Bu yazıda, başta söylediğim gibi, 12 Eylül 1980’e gelecektik ve geldik. Yerel seçimlere girmeden, 12 Eylül’e kadar Kandıra’dan milletvekili olan hemşerilerimizden söz açarak, anılarla karışık değerlendirmeler yaptık.
Bitirirken şunu da söylemeliyim; 1980’e kadar Kandıra’da siyaseti temel alsak da Sağlık Bakanlığı da yapan Eczacı Kazım Dinç’in ve Prof. Dr. Hurşit Güneş’in de Kocaeli milletvekili olduklarını belirtmeden bitirmeyelim.
12 Eylül için çok yazıldı, çok söylendi. Daha da yazılıp söylenecektir. 12 Eylül’den sonraki karanlık günlerde 38 ton gazete, dergi, kitap yakıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı. 927 basın ve yayına yasak konuldu. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 14 kişi açlıktan grevde öldü. 171 kişi işkencede öldürüldü. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi.
Demiştim ya, 12 Eylül bir yönüyle sürüp gidiyor. Bizden önceki kuşaklar ve bizim kuşak böyle bir Türkiye düşünmemiştir. İnanılmaz günlere geldik. Umudumuzu koruyoruz. Yitirdiklerimizi yeniden kazanma öngörümüz var. Doğru ve değerli olan yanlış ve değersize üstün gelecektir. Değil mi ki yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, değil mi ki bilim her zaman güçlüdür, bilime inanıyoruz. Bu “Karanlık günlerden” “Ak günlere” çıkacağız. Gerçek olan budur. Gerisi yalan dolandır.
İSMAİL SARICA KİMDİR?
8 Eylül 1941’de Kandıra Çerçili köyünde doğdu. Çerçili İlkokulu ve Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Bir süre Kandıra’da öğretmenlik yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Sosyoloji öğrenimi gördü. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman yardımcılığı, uzmanlık ve daire başkanlığı görevlerinde bulundu. 1994-2004 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı’nın genel müdürlüğü görevini yürüttü ve daha sonra kendi rızasıyla emekli oldu. CHP’den iki dönem milletvekilliği adaylığı girişiminde bulundu. Bir dönem de Kandıra Belediye Başkan aday adayı olmuştu. Çocuk Doktoru Süheyla Sarıca ile evli olan İsmail Sarıca, bir çocuk babasıdır.