Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Gençliği – Prof. Dr. Z. Gönül Balkır

Gençlik, toplumun geleceğinin bir göstergesidir.

Giriş

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, en büyük eserim dediği, Türkiye Cumhuriyeti’ni, çok değer verdiği, Türk gençliğine emanet etmiştir. Büyük önder, daha Milli Mücadelenin başından itibaren, köhneleşmiş fikirlerle milleti geriye götürmek isteyenlere karşı, yegâne çarenin gençlikte, genç fikirlerde olduğunu anlamış, çağdaş zihniyetle yetişecek kuşakların, gelecekte Cumhuriyetini,  her türlü tehlikeden koruyarak, ebediyen yaşatacağını görmüştü. Bu yüzden, kurduğu cumhuriyetini koruma görevini, Ey Türk İstiklâlinin evlâdı diyerek, gençlere bırakmıştır. Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’a çıktığı 19 mayıs tarihini de, bu nedenle, Gençlik ve Spor Bayramı olarak, Türk gençliğine armağan etmiştir.

Nutuk Ve Millî Vasiyet

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ülkemizin kurtarıcısı, Mustafa Kemal ATATÜRK, yazdığı Nutuk adlı eserle, siyasi ve milli tarihimize, çok önemli ve değerli bir kaynak bırakmıştır. ATATÜRK’ün, kendi kaleminden çıkan bu eser, kendisi tarafından Ankara’da,  15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, 36,5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabedir.  Nutuk, aynı zamanda Türk hitabet sanatının da doruğuna yükselmiş ve edebi bir şaheserdir.

ATATÜRK, Büyük Nutku’ nu tamamlarken, Türk gençliğine şöyle seslenmiştir:

“Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı hitam bulmuş farz edilen büyük bir milletin; istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve fennin en son esaslarına müstenit, milli ve asrî bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım. Bugün vasıl olduğumuz netice asırlardan beri çekilen millî musibetlerin intihabı ve aziz vatanın, her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk

Gençliği’ne emanet ediyorum.”

ATATÜRK, Türk tarihinden aldığı ilhamla, söylediği bu sözlerden sonra, Türk Gençliği’ne, millî bir vasiyet yapmıştır:

“Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir.”

Atatürk, Gençliğe Hitabesi’nde, Türk Gençliğine son olarak şöyle seslenmiştir:

“Ey Türk İstiklâlinin evlâdı:

İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asîl kanda mevcuttur”.

Gençliğe hitabenin kendisi, Nutuk’un özetidir. Gençliğin, Atatürk’ün Gençliğe hitabesini içlerine sindirerek, her kelimesinin üzerinde durarak okumaları gerekir. Atatürk, Cumhuriyetin sorumluluğunu, gençlere, gelecek nesillere bırakmıştır. Bu sorumluluğu, bütün gençlik ve genç kuşaklar, farkındalıkla, taşımak zorundadır.

Gençliğe hitabenin her kelimesi, bir ciltlik, bir kitabı dolduracak içeriktedir. Birlik ve beraberliğimizin yolu, devlet ve milletimizin var olma sebebi, bu hitabe de açıkça gösterilmiştir.

ATATÜRK, “Ey Türk Gençliği!”diye seslenirken, zihninde şekillenen ve kendine muhatap aldığı gençlik, Atatürkçülük ilkelerinin ışığında eğitimini tamamlamış, “Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Laik, Devletçi ve İnkılapçı” bir gençliktir. Ayrıca bu gençlik, kendisine emanet edilen ağır görevin idrakine varabilecek ve bu yönde kendini yetiştirebilecektir.

Milli Mücadelenin Genç Kahramanları

Mustafa Kemal, devrimlere girişirken de, milli mücadeleyi başlattığı tarihlerde de, yaş itibariyle oldukça gençti. Her şeyden önce, kafa yapısı ve heyecanı ile gençti. Samsun’a çıktığında, 38 yaşındaydı. Atatürk, ömrü boyunca, yaptıklarıyla ve eserleriyle daima genç kalmıştır. Mustafa Kemal’in fikir arkadaşları ve kurtuluş savaşının ön saflarındaki lider kadrosu da çok genç olup, Rauf Orbay, Refet Bele kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi, yakın mücadele arkadaşları, 37-38 yaşlarındaki genç insanlardı. İsmet İnönü onlardan da, daha gençti. Meydan savaşlarındaki büyük birliklerin başındaki subaylara baktığımızda, savaşan komutanların yaşları, genellikle 40 yaşın altındaydı. Milli mücadeleyi destekleyen, sivil aydınların çoğunluğu da gençtiler. Milli mücadele yanlısı yazılar yazan Ruşen Eşref, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Yahya Kemal, gibi vatanseverlerin çoğu, 25-30 yaşlarındaki gençlerdi.

Türk milli mücadelesini izleyen yabancıların, ilk dikkatini çeken, milli mücadele kahramanlarının çok genç oluşuydu. Gerçekten, Milli kuvvet komutanlarının ve TBMM Hükümetinin uluslararası temsilcileri, çok genç ama olgun insanlar oluşuyordu. Bu altın kuşak, istibdat devrini yaşamış, İkinci Meşrutiyeti ve onu izleyen karmaşayı görmüş, Balkan savaşlarını ve Birinci Dünya savaşını yaşayarak, ateş çemberinden geçmiş, memleket acısıyla yürekleri yanmış, genç yaşta büyük tecrübeler kazanarak, olgunlaşmışlardı.

Atatürk’ün Gençlik Kavramı

Ülkenin geleceğini oluşturan gençlik kavramı, Atatürk’te en güzel değerini ve anlamını bulmuştur.

Sivas Kongresi günlerinde, sadece bağımsızlığı kabul edeceklerini söyleyerek, mandayı reddeden gençliği gördüğünde, Mustafa kemal son derece duygulanmış, heyecan dolu bir sesle ” arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk Milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin” demiş, sonra da orada bulunan, genç tıp öğrencisine hitaben, ” Evlat müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum. Azınlıkta kalsak da, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir, değişmez. Ya istiklal ya ölüm.”, diyerek güvence verir. Ardından bu genci alnından öper ve şöyle der “Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine kalmıştır.”

O dönemin İstanbul’da bulunan yöneticileri ve pek çok Türk aydını, ülkenin geleceğinden tamamen ümidini kesmiş ve Amerikan mandası peşindeyken, bu gençlik kadar inançlı olamamışlardır. M. Kemal, gençliğe güvenmekte çok haklıdır.

Atatürk’te gençlik kavramı, biyolojik gençlik döneminin ötesinde, çoğu zaman yaş sınırını da aşarak, fikri bir ideal ve anlam kazanmaktadır. Atatürk’e göre genç, fikren genç olan insandır. Biyolojik olarak yaşı genç olup, gerici düşüncelere sahip birisi, düşünsel anlamda genç değildir. Öte yandan, yaşı ilerlemiş bir kişi, düşünceleriyle genç olabilir.

ATATÜRK, Türk Gençliğini, Türk insanının en hareketli unsuru olarak görmüş ve bu aktif gücün birlik ve bütünlüğünü, milli birlik ve bütünlük olarak yorumlamıştır. Gerçekten de milletlerin geçmişten geleceğe doğru akıp giden hayat seyirlerini, uzun zaman ve büyük bir dinamizmle etkileyecek, hâkimiyetini uzun süre devam ettirecek milli güç, gençliktir.

Atatürk, 42 yaşında Cumhuriyeti kurmuş, 44 yaşında kıyafet inkılabını yapmış, 48 yaşında yeni Türk harflerini getirmiştir. Büyük Atatürk düşünceleriyle, ruhundaki enerjisi ile hayatının her döneminde genç idi. Ona göre genç olmanın ölçüsü sadece yaş değildi. Yaşın yanında koyduğu ilkelere, başardığı inkılaplara inanç ve bağlılıktı. Atatürk gençliği şöyle tanımlamaktadır.

“Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyar, yetmiş yaşında bir idealist ise zinde bir gençtir”. Bu nedenle Atatürk’ün Ey Türk Gençliği, diye başlayan hitabında, bir anlamda yaş sınırını aşarak, bir fikir gençliği, bir ideal gençliği aramak, bu gençliği görmek, bu gençliği düşünmek lazımdır. Çünkü Atatürk’e göre ilke ve inkılaplara bağlı bir gençlik, kurduğu Cumhuriyetin teminatı olacaktır.

ATATÜRK’e göre cumhuriyeti, yüceltecek ve yükseltecek olanlar gençlerdi. 9 Ağustos 1929 günü İstanbul’a gittiğinde, kendisini görmek için sabaha kadar beklemeye azimli olan gençlerin arasına girerek; “Beni görmek için zahmet ediyorsunuz. Bundan mahçup oluyorum. Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeter” demiş ve ilave etmişti:

“Fikri hür, vicdanı hür, vatan ve milletini, her şeyin üzerinde tutan, cumhuriyet prensiplerine bağlı gençler olarak yetişmeniz en büyük emelimdir.”,  diyerek gençlerden ne beklediğini de anlatarak onlara yol gösteriyor, hedef belirliyordu.

Gençlik ve Gençliğin Eğitimi

1919 da başlayan milli mücadele, 1922 yılında zaferin kazanılmasıyla sonuca ulaşmıştır.

Ancak, harap hale gelmiş ülkenin yeniden inşası, ayrıca tekrar aynı zor durumlara düşmemek için kalıcı önlemler alınması gerekiyordu. Bir yandan Türk toplumunu çağdaşlaştırmak için devrimler ardarda yapılırken, diğer yandan, bu devrimlerin kalıcı hale getirilmesi gerekiyordu.

Emperyalizme karşı tam bağımsızlık ve gericiliğe karşı devrimcilik düşüncesinin halkla buluşması için en önemli araç, eğitimdi. Atatürk bu nedenlerle eğitime büyük önem vermiştir. M. Kemal eğitime önem vermekle aslında cumhuriyete önem vermiş oluyordu. Cumhuriyet kendini devam ettirecek kadroları eğitim yoluyla oluştururken gençlere de büyük görevler düşüyordu. Eğitim politikası aynı zamanda bir gençlik politikası anlamı taşıyordu.

Eğitime verilen değerle, gençliğe verilen değer birbirini tamamlıyordu. Cumhuriyet, kadrolarını gençlerden sağlama yoluna giderken, bunun aracı olarak da eğitimi devreye sokuyordu. Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde uygulanan eğitim politikasını incelemek, bize

Cumhuriyetin nasıl bir gençlik yaratmak istediğini anlamak ve anlatmak için çok faydalı olacaktır.

Eğitime yaklaşım, cumhuriyetin nasıl bir ülke ve dünya ya ulaşmak istediğini de anlatacaktır.

Aynı şekilde günümüzde de gençliğe verilen eğitim, gelecekte nasıl bir gençlik ve ülke istediğimizi göstermeye devam etmektedir.

20 yaşındaki bütün gençliğin mustafa kemaller olduğunu düşünen, Atatürk’e göre:

” Eğitim; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da bir milleti

esaret ve sefalete terk eder. ” (22 eylül 1924). Ankara’da toplanan muallimler birliği kongresinde, Atatürk, eğitimin görevini şu sözlerle ifade etmiştir.

” Yeni Türkiye’nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî, idarî inkılâplar çok büyük, çok

mühimdir. Bu inkılâplar, sayın öğretmenler, sizin; toplumsal ve fikrî inkılâptaki

muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki,

Cumhuriyet, sizden “fikri hür, vicdanı hür, seziş ve anlayışı hür” nesiller ister! ” ( 25 ağustos

1924 ).

Büyük Önder, en önemli tespitlerinden birini de şöyle ifade etmektedir:

“Türk toplumunun asıl düşmanı bilgisizliktir, cehalettir, tembelliktir. Bundan dolayıdır ki eğitim, bizi karanlıktan çıkaracak en güçlü ışıktır. Ülkeyi, ulusu kurtarmak isteyenler, çok çalışmak ve özverili olmak zorundadır.

ATATÜRK, bu yüzden,“geleceğin ışığı” olarak tanımladığı gençliğin, son derece modern bir eğitimden geçirilmesi gerektiğini, her konuşmasında  tekrar tekrar söylemekten asla vazgeçmemiştir.

Sonuç

Atatürk, her zaman, gençlerle beraber olmayı arzu eder, onların gösterdiği çaba ve gelişmeyi kendi diktiği körpe bir fidanın boy atıp serpilmesi gibi gururla izleyip, bundan büyük bir haz duyardı. ATATÜRK, her fırsatta bir öğretmen gibi iyiyi, doğruyu, gerçeği onlara anlatmaktan büyük zevk alan bir önderdi.

ATATÜRK ve gençlik ebediyen ayrılmaz bir bütündür. Tarihte hiçbir lider, Atatürk kadar, milletinin gençliğine güvenmemiş, onun kadar, gençliğe değer vermemiş ve onun kadar gençlikle bütünleşmemiştir. Atatürkçülükle, gençliğe güvenme ve gençliğe değer verme birbirinden ayrılamaz.

Prof. Dr. Z. Gönül Balkır

İstanbul‘da doğan, Prof. Dr. Z. Gönül Balkır, 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirerek 1994 yılına kadar Kocaeli Barosu’na kayıtlı serbest avukat olarak çalıştı. 1994 yılında kurucu öğretim üyesi olarak, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesine geçmiş, 2001-2006 yılları arasında Kandıra Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü yaptıktan sonra, Hukuk Fakültesi Dekanlığına atanmış ve 2012 tarihine kadar, bu görevi sürdürmüştür. Halen Özel Hukuk Bölüm Başkanı ve İş ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim Dalı Başkanı olarak, hukuk fakültesindeki çalışmalarına devam etmektedir. Felsefe, edebiyat ve fotoğraf sanatıyla ilgilenen Prof. Dr. Z. Gönül Balkır, on seneyi aşkın bir süredir, Yaratıcı Yazarlık dersleri vermektedir. Çektiği güvercin fotoğraflarıyla, 2010 yılında İstanbul’un dünya kültür başkenti olması nedeniyle yıl boyunca İstanbul’un çeşitli ilçelerinde açılmış bulunan Karma Fotoğraf sergilerine katılmıştır. 2012 yılında çıkardığı Güvercin Döngüsünü, Mevsimler, İhanet, Yoksunluk isimli romanlar izlemiştir. Beşinci romanı, Seçilen ise basım aşamasında olup, altıncı romanı olan Göç mutfakta hazırlanmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir