KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [T-U-Ü] Doç.Dr. Kenan ACAR

“Söz uçar, yazı kalır” demiş eskiler. Kandıra’nın köylerinde artık çok az kullanılan, unutulmaya yüz tutmuş kelimeleri uçup gitmemeleri için kendimizce kayda geçirmeye devam ediyoruz. Kaldığımız yerden devam edelim:

TAKANAK: Köylerimizde “dakanak” şeklinde söyleniyor. “Bir işi veya hareketi yapmaya engel olan yahut onu yavaşlatan şey” demek. Bir bakıma yürümeye çalışan bir insanın ayaklarına takılıp paçalarına dolanarak onun ilerlemesini zorlaştıran şey. Böyle bir çağrışım yapıyor. Çocuksuz dul insanların yeniden evlenmesine engel bir durumlarının olmadığını belirtmek için “Dakanağı yok” ifadesi kullanılır. Takmak fiiline -anak eki getirilerek yapıldığı belli. Bu ek sürekli tekrarlanan eylem adları yapıyor. (Gelenek, görenek vs.) Anadolu’nun bazı yerlerindeki “borç, takıntı” anlamında kullanımı bizde de var. Ancak oralardaki “ilişki”, “yamru yumru” vb. anlamları bizde yok.

TAKAVİT: “Emekli” demek. Emekli olan insanlar için “Takavide çıkmış” derdi büyüklerimiz. Demek ki bir de emekli olmak yerine “takavide çıkmak” birleşik fiili ya da deyimi varmış. Arapçadan dilimize giren “tekaüt” sözünün bölgemizdeki şekli “takavit”. Bazen bir lâkap olarak da kullanılırdı eskiden.

TALKIN: “Tavsiye, öğüt” anlamında seyrek de olsa kullanılan bir söz. “Telkin” sözünün kalın ünlülü biçimi. Genel dilde “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” sözünde bu biçimiyle kullanılıyor. “Talkın” kullanımı halk arasındaki din terminolojisinde “imamın mezara konan kişiye kabir sualinin cevaplarını hatırlatması” anlamında da kullanılır bilindiği gibi. Tarama Sözlüğü, kelimenin Niğde’nin Bor ilçesinde bizdekine yakın bir biçimde “kulağına koyma, aşılama” anlamında kullanıldığını kaydediyor.

TEMRİİ, TOMRAA: “İnsanların yüzünde çıkan kaşıntılı kabarıklık.” Halk hekimliğinde temriotu denen bir çeşit ot ile, okunarak tedavi edilirmiş eskiden. Büyüklerimizden duyduğumuz “tomraa” ise “ayak topuğunda oluşan çatlak”lara verilen ad imiş. Bu kelimeleri bugün kullanan yok artık. Modern tıbbın gelişmesiyle yerlerini onun terimlerine bıraktılar.

TEPME: Genel dilde “tepmek eylemi” demek olan bu kelime, Kandıra ağzında “tekme” sözünün yerine “depme” şeklinde kullanılıyor. Köylerimizde ahırda beslenen inekler, yabancı biri onları sağmaya geldiğinde yadırgayarak arka ayaklarıyla teper yani “depme atar”. Çocuklarına sinirlenen büyükler de yerlerinden kalkmaya üşendiklerinde onları Kandıra ağzı ile “Şindi bi depme furacim!” (Şimdi bir tekme vuracağım!) diye tehdit ederek azarlar zaman zaman.

TIIMAK / TÜÜMEK 1: Bizim köylerimizde “zıplamak, yüksekçe bir yerden atlamak” anlamlarında kullanılır bu iki kelime Aralarındaki farkı hatırlamıyorum doğrusu. Tarama Sözlüğü “tığmak” biçiminin Samsun’un Terme ilçesinde “sıçrayıp aşağı düşmek” anlamında kullanıldığını, “tüğmek” sözünün ise (“tüymek” fiiline göndererek) Anadolu’nun çok çeşitli yörelerinde “atlamak” yerine kullanıldığını yazıyor.

TOMURMAK: “Ekmek vb. hacimce büyük yiyecekleri kaba bir şekilde kemirmek”. Bunu yapanlar genellikle görgü kurallarını önemsemeden, etraflarındaki kişilere aldırmadan tomururlar ekmeği. Kemirmek kibarca, sadece dişler kullanarak yapılır. Tomurmakta ise ağız kocaman açılır; burun, kaş, göz vb. de eşlik eder yeme işine. Çoğunlukla uzun süre aç kalmış insanlarda görüldüğü için belki de ayıplamamak lâzımdır elindeki ekmeği tomuran kişileri…

TÜÜMEK 2, TÜÜNÜKLEMEK, TÜÜNÜK: İlk ikisi birer fiil. “Düğüm atmak, düğümlemek” demek, “tüünük” ise “düğüm”. Ya bu kelimeyi ya da “tüğüm” kelimesini kullanırdı büyüklerimiz. Daha çok da “tüünük” sözünü. Ötüken’den getirdikleri pek çok kelimenin başındaki t’yi d yapan (datlı, dakılmak vb.) atalarımız, nedense bu kelimenin başındaki t’ye dokunmayıp öylece bırakmış. İstanbul Türkçesindeki “düğüm” sözüne rağmen kelimenin eski biçimine sadık kalmışlar. Dîvânü Lûgâti’t-Türk’te “Düğümlemek, bağlamak” anlamında kullanılan “tüü-” fiilinin genel dilde kaybolup Kandıra ağzında bu biçimiyle yaşaması çok ilgi çekici. Demek ki ağızları küçümsememek lâzım.

UĞRAMA OLMAK: “Kötü cinlerin etkisiyle hastalanmak.” Bir başka ifadeyle “çarpılmak”. Halk hekimliği kaynaklı, kötü cinlerin insana uğraması şeklinde bir tasavvur veya tahayyülün sonucunda ortaya çıkmış bir tabir olmalı. Genellikle dar aralıklardan geçmek, gece dışarıda küçük abdestini yapmak, açıktaki küle basmak gibi hareketlerin sonucunda insanların uğrama olduğuna inanılırmış eskiden. Psikolojik yahut fizikî hastalıkları için de bu işlerle uğraşan “bakımcı” vs. denen kişilerde ararmış şifayı uğrama olanlar doktorsuzluk, hekimsizlik yıllarında.

ÜRKÜK: Büyüklerimiz “çok ciddî duran, yüzü gülmeyen, somurtkan” insanlar için kullanırdı bu ifadeyi. Pek hoş olmayan bir sıfattı. Başka ağızlarda karşılaşmadım hiç. Çevresinde çok da insan olmaz “ürkük” insanların. Bir kısmı içlerindeki olumsuz bakış açısının dışa yansıması ise de bir kısmının bu duruşunda böyle bir arka plan yoktur. Yaradılıştan gelen bir duruştur onlarda bu “ürkük” duruş. İsteseler de değiştiremezler onu. Öyle ki bazılarına lâkap olur, yapışır üstlerine.

Bir sonraki yazıda buluşmak umuduyla…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir