Kelime dağarcığımda bulunan Kandıra halk ağzı sözlerinden hatırladıklarımı sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bu yazıda da tamamıyla bilinmedik bazı kelimelerimizle beraber bilindik kelimelerin bilinmedik anlamlarını vereceğim. Bu hafta p ve s sesleriyle başlayanlara göz atacağız:
PALA / PALAK / PALAMAK : Bu kelime insanların zihninde normalden büyük kılıç ya da satırdan enlice bıçak çağrışımı yapar. Oysa Kandıra ağzında herkesin bilmediği ikinci bir anlamı daha vardır: Bizim köylerimizde “eskimiş, yıpranmış, bir bakıma döküntü hâline gelmiş giysi, örtü, kilim vb. şeyler” için kullanılan bir sıfattır pala. Nadiren de olsa “eskidiği için çeşitli yerlerinden delinmesi”ne de “palamak” fiili kullanılır. “Palak” ise “pala” kelimesinin biraz daha kabacasıdır. Daha çok çocuk dilinde görülür. Benim çocukluğumda eskiyen örtü, giysi vb. şeyler annelerimiz tarafından makasla birbirinden kopmayacak şekilde yaklaşık yarım ya da bir santim eninde ince ince kesilir, bu şekilde elde edilen bir nevi kaba ip yumak yapılır, sonra da ya kendileri yahut para karşılığında bu işi yapması için götürdükleri (“düzen”i bulunan) kişiler tarafından dokunarak kilim hâline getirilirdi. En fazla bir metre eninde olan yolluk biçimindeki bu kilimlere de “pala kilim(i)” denirdi.
PALİ, PALİBAŞ: “Bakımsız, dağınık saç” demektir bizde. Özellikle erkek çocuklarının uzamış, ancak taranmadığı için perişan vaziyetteki saçları için kullanılırdı eskiden. Yakın dönemde kız çocuklarının saçları da kısa kesilmeye başlayınca onlar için de kullanılır oldu. Bir kınama sözüdür aslında. Uyarı içeren bir kınama sözü. “Git saçını düzelt de gel!” mesajı vermektir karşıdaki kişiye. Böyle görünen bir kişiyi üçüncü şahıslara anlatmak için için ise “palibaş” nitelemesi kullanılır çoğunlukla. “Pali” pek Türkçe bir kelime gibi durmuyor. Derleme Sözlüğü’nde Rize ağzında bir “pali” kelimesi var ama “çatal kazık” anlamına geliyor. Bizdeki anlamla ilgisi yok.
POÇUKLU: Çokça kullanılan ilgi çekici bir kelime. “Pasaklı” demek. Giyimine özen göstermeyen, özellikle pantolon vb. alt kısım dış giysilerinden ip, cep vb. bir şeyler sarkan kişiler için kullanılırdı köylerimizde. “Dağınık” anlamında da kullanılırdı bazen. Bu da aslında tatlı bir uyarı kelimesidir bizde. Pek ayıplama içermeyen, sevgi ve kimi zaman şefkat duygularıyla söylenen kinayeli bir söz. Keşke unutulmasaydı…
PÜSKÜT: “Bisküvi” sözünün Kandıracası. İzmit’e çalışmaya giden babaları akşam gelirken “püsküt” getirirdi köy çocuklarına. Artık bisküvinin yüzüne bile bakılmıyor. Getirilen püsküt kaymaklıysa daha bir parlardı çocukların gözleri. İki bisküvi arasına bir lokum konarak yapılan tatlı atıştırmalık, büyükler için bile çok cazipti. En ucuz, en kolay ev tatlısıdır bugün bile. Kimi anneler çocuklarına mama yapardı sütün içine püsküt ufalayarak. Kendileri de çaya daldırıp yumuşatır, afiyetle yerdi. Zannımca hâlâ böyle yapan anneler vardır.
SAMPAL: “Sağa sola sallanarak yürüyen pejmürde kişi” demek. Pek sık kullanılan bir sıfat değil. Hatırımda bu adın lâkap larak kullanıldığı bir kişi vardı. Şu anda yaşamadığını tahmin ediyorum. Öldüyse Allah rahmet eylesin. Bu kelimenin alâlı olduğunu düşündüğüm “sampıl sumpul yürümek” eylemi var. Aynen bu şekilde sallanarak, etrafa eğilerek yürümeyi ifade ediyor.
SAMIT: Arapça kökenli bir kelime. Kamus-ı Türkî’de “susan, lâkırdı etmeyen, sessiz, ses çıkarmaz; sağır” gibi anlamlar verilmiş. Bizde çok sık kullanılan bir kınama sözüdür. “Konuşması gerektiği hâlde hemen hiç konuşmayan” kişileri ifade ediyor. Çoğu zaman art niyetli bir susmadır onlarınki. Kimi zaman da toplumla kaynaşamayan, nasıl konuşacağını bilmeyen kişilerin susmasıdır. Âdeta “lâl”dir böyleleri toplum içinde. Ancak işlerine gelmeyen sözler karşısında dilleri çözülür art niyetli olanlarının. Allah böylelerinden korusun iyi insanları…
SERGEN: Bu kelimenin Kandıra ağızlarındaki “raf” anlamını yazmıştım önceki yazılarımdan birinde. Bir de “gereğinden fazla uzamış saç” anlamı var. Bir benzetme aslında. Dışarıya taşacak kadar uzayıp görüntüyü bozduğu için herhalde. Rahmetli annem saçım uzadığında “Sergen gibi olmuş, kestirsene o saçlarını!” diye uyarırdı beni, nur içinde yatsın. Yukarıdaki “pali” ve “palibaş”a benzer, ancak onlar gibi kınama içermeyen bir sözdü “sergen”.
SİİFATLAMAK: Önceki yazılarımı okuyan dikkatli bir öğrencimin hatırlattığı bir fiil. İlk görev yaptığım Zonguldak’ta öğrencim olan Numan hatırlatana ben de unutmuştum bu kelimeyi. “Gelen misafiri uğurlamak” anlamını hatırlıyorum. Eskilerin “selâmetlemek” dedikleri şey. Bir de “bebek, hasta vb. kendi işini göremeyecek insanların giyinme-soyunma vb. ihtiyaçlarını karşılama, onlara yardım etme” anlamı vardı galiba. Nedense “çocuk ve bebekleri ağlamalaları için oyalamak” çağrışımını da yapıyor zihnimde…
SİVTAA: “Önce” ya da “önceden” demek. “İlk alışveriş ” anlamına gelen Arapça galat “siftah” sözünden bozma tabii. “Evvelce, eski zamanlarda” yerine kullanılırdı bizde. “ Eskiden böyle şeyler yoktu” yerine ”“Sivtaa büüle işiilee yoğudu!” diye dile getirirdi büyüklerimiz yeni gördükleri bir şeye karşı şaşkınlıklarını. Bir de öncelik belirtmek için kullanılan zarf türünden bir kelimeydi “sivtaa”. Aynı şeyi yapmak için birbirini bekleyen kişiler birbirine “Sivtaa sen süüle.” (Önce sen söyle) vb. sözler söylerdi bizim köylerimizde.
SİVTİNMEK: “Sıvışmak, fark ettirmeden kaçmak” demek. “Siftinmek” sözünden geldiği belli ancak bizdeki anlam ne TDK Türkçe Sözlük’te ne de Derleme Sözlüğü’nde var. Oralarda “oyalanmak”, “sürtünerek kaşınmak”, “üşenmek” gibi anlamları var. Bizdeki anlam yok. Benzer bir anlam sadece Çanakkale’nin Ezine ilçesinde kullanılan “sivtemek” fiilinde varmış. Derleme Sözlüğü’nde “kaçmak” anlamında kullanıldığı kaydedilmiş.
SOĞUKLAMAK: “Üşütüp hasta olmak” anlamında seyrek de olsa kullanılan bir kelime. Soğuk algınlığına kapılarak hasta olmayı anlatıyor. Tabii bizim köylerimizde “suğuklamak” biçiminde kullanılıyor.
SUSA: Fransızca “şose” kelimesinden bozma bir kelime. “Şose”, Türkçe Sözlük’te “Genellikle taş kırıkları üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapılan yol” olarak tanımlanmış ama “susa” bizde “ “ana yol” anlamına geliyor. Ne ile ne şekilde yapıldığının bir önemi yoktur. Bütün patika yollar “susa”ya çıkar, ninelerimizin “posta” dediği otobüsler “susa”dan geçerdi eskiden Kandıra’da…
Başka güzel kelimelerde buluşmak dileğiyle…