KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [B] Doç.Dr. Kenan ACAR

Önceki yazıda Kandıra halk ağzında bulunan ancak genel dile yansımayan, köy hayatıyla doğrudan veya dolaylı olarak yolları kesişmemiş kişilerin bilmediği, kullanmadığı kelimeler arasında gezinmeye başlamıştık. Sözü uzatmadan devam edelim:

BABALIK (isim): Bizim oranın söyleyişiyle “bubalık”. Üvey baba. Geçen haftaki yazıda değindiğimiz “analık” sözünün erkek versiyonu. Aynen onun gibi genellikle kimsenin sahip olmak istemediği bir ebeveyn. Üveylik, hayatın insanlara hazırladığı tatsız rollerden biri. Üvey ana baba için de onların üvey çocukları için de. Ama öyle üvey ana babalar vardır ki insan oğlu insandır. Yüreğini sonuna kadar açtığı üvey çocuklarının sevgisini bütünüyle kazanır. Onunla birlikte olduğunuzda üveyliği aklınıza bile gelmez. Allah rahmetiyle muamele etsin, bizim de böyle bir büyüğümüz oldu. Varlığıyla rahmetli annemizin ve bizim içimizi ısıtan, köyden gelsin de sözü sohbetiyle evimizi şenlendirsin diye yolunu gözlediğimiz büyüğümüz: Annemizin Îbaga’sı, bizim İpbuba’mız. Eyüp Baba’mız…

BAKITMAK (fiil): Yani baktırmak. Bizde bazı fiillerin ettirgen biçimleri -Dır ile değil, -t ekiyle yapılıyor. Yıllar sonra bir arkadaşımın ikazıyla öğrenmiştim “bıkıtmak” değil, “bıktırmak” denmesi gerektiğini. Bakıtmak, genel anlamı olan “bakmasını sağlamak, bakmasına yol açmak”ın yanında bizde daha çok “muayene ettirmek” ya da “kontrol ettirmek” anlamında kullanılıyor. Hastalananlar ya bir hocaya ya da bir doktora “bakıtılır”dı bizde. Çoğunlukla da hocaya. Hoca bazen gerçekten şifa dağıtan bir halk hekimi, bazen şifa niyetine dua ya da ayetler okuyan samimî bir cami hocası veya din bilgini, bazen de halkın samimî din duygularını bir geçim kaynağı olarak gören bugünün üfürükçülerinden biri olurdu. Tamir edilmesi gereken bozuk aletler de ehline yani bir ustaya “bakıtılır”dı…

Bu sözle türetilen “siire bakıtmak” (seyre baktırmak) ise “yanlış bir hareket yaparak herkesin dikkatini kendine çekmek” demekti. Büyükler çocuklarını bir yere gönderirken “Ağzını açma, gönünü aç; elâleme siire bakıtma!” diye ikaz ederdi.

BASAK (isim): “Basamak” sözünün Kandıra ağızındaki biçimi. “Mertmen” denen merdivenin basamakları için kullanılırdı. Daha çok Manisa, Çanakkale, Eskişehir, Bolu, Sakarya, Zonguldak, Kastamonu gibi Batı Anadolu ve Batı Karadeniz ağızlarında bu şekliyle kullanılıyormuş. İşlek bir ekle “basamak”tan çok daha doğru türetilmiş, kullanışlı bir kelime. Keşke onun yerine bu yerleşseydi dilimize…

BELEN (isim): İki anlamı var. Biri “uzak yer”, diğeri “bayır”. Bizde “beleng” diye damak n’si ile söyleniyor. Diğer Anadolu ağızlarında “belan”, “bilan” vb. farklı söylenişleri de varmış. Hepsinde “yüksek yer, tepe, yamaç, sırt, dik dağ yolu” gibi anlamlarda kullanılıyor. Türk Dil Kurumunun Derleme Sözlüğü’nde de Türkçe Sözlük’ünde de sadece bu anlamları var. Kandıra ağzındaki “uzak yer” anlamı yok. Zaten bu anlamda kullanımı unutulmuş gibi bizde de. Artık anneler çocuklarına “Fazla uzaklaşma!” yerine bizim çocukluğumuzdaki gibi “Belene gitme!” demiyor.

BEREKETLİ OLSUN (kalıp söz): Eskinin “Afiyet olsun”u bir bakıma. Köylerimizde “afiyet” sözü şehirli kelimesiydi eskiden. Bizim büyüklerimiz bilmezdi onu. Sofra başındaki kimselere “Afiyet olsun!” değil, “Bereketli olsun!” derlerdi. Sofradaki insanlara selâm da verilmezdi. Diğer zamanlarda kullanılan “Selâmün aleyküm”, “Merhaba” gibi hitaplar ayıp sayılırdı. Bir bakıma onların yerini tutan selâm sözüydü “Bereketli olsun!”. Elbette karşılığı “Buyrun!” olurdu. Sonra sonra “Kolay gelsin!” yerine tarlada çalışan insanlara hitabende kullanılmaya başlandı.

BILDIR (zaman zarfı): “Geçen yıl” anlamında sık kullanılan bir sözdü eskiden. Sadece bizde değil, pek çok Anadolu ağzında da işlek bir kelime. Tek kelime olduğu için “geçen yıl”dan daha kullanışlı ama yazı diline geçmemiş her nedense. “Bir yıldır” ifadesinin kısalmış biçimi olsa gerek. Rahmetli Tuncer GÜLENSOY hocamız da köken bilgisi sözlüğünde *bir+yıl+turur”dan kısalmış olabileceğini yazmış. Eski Kıpçak Türkçesi sözlüklerinden birinde “bultur” biçiminin, Anadolu ağızlarında ise “bildir”,”buldur” vb. biçimlerinin de olduğunu da kaydediyor. Kandıra’da “Bıldır sene”, “bıldırkı” vb. pek çok kullanım yeri ve biçimi var bu sevimli kelimenin.

BONDÛRUK (isim): “Boyunduruk” elbette. Bizde ince bir d ile söyleniyor. Çift sürmek yahut bir şeyler taşımak için arabaya veya saban, pulluk gibi tarım aletlerine boyunlarından bağlanması gereken iki çeki hayvanının yanyana getirilip (koşulup) öyle kalmalarını sağlayan bir alet.  Bizim ifademizle iki “dombay” ya da “dombey”, başka yörelerdeki ifadelerle iki “camız”, “camış” veya “kömüş”ün yani mandaların. Bazen de öküzlerin tabii. Hayvanların boyunduruğa geçirilen boyunları da ondaki iki deliğe dikey olarak geçerilen bir sopa yardımıyla kilitleniyor. Boyunduruktan kurtulmalarını engelleyen bu özel sopaların da ilgi çekici bir adı var: “Selve”…

BURMA (isim): Kandıra’nın köylerinde keten ekilirdi eskiden. Bir keten fabrikamız bile vardı şimdiki cezaevinin olduğu yerde. Adı da KETSAN idi hatırladığım kadarıyla. Burma, ketenin işlenmiş son hâlini ifade eden bir kelime idi. İpliğe dönüşmeden önceki son hâli. Önceki yazılarımda kısmen değindiğim gibi tarlada olgunlaşan keten, orak vs. kullanılmadan elle yolunur, harmanda “yuğu”ya vurulmak suretiyle çırpılıp taneleri ayrılırdı. Taneler “bezirhane”lerde yağa dönüştürülürken saplarından oluşan desteleri önce bir derede bekletilerek yumuşatılır, sonra yol üzerine serilerek kurutulur daha sonra da “mengelez” adı verilen genellikle dört ayaklı bir aygıtla ve tokmakla dövülmek suretiyle yumuşacık hâle getirilirdi. İşte bu şekilde kıvama gelen keten lifleri burularak iki ucu birbirine bağlanınca “burma” yapılmış olurdu. Evlerimizin tavan ya da duvarlarında satılmayı ya da eğirilip ipe döştürülerek “güünek” (gömlek) olmayı bekleyen dizi dizi “burma”lar olurdu bizim. Değerli bir şeydi burma. Zamanın atlı seyyar satıcıları olan “yolcu”lar geldiğinde para yerine geçerdi. Aynen yumurta gibi. Ancak yumurta madenî bozuk para ise “burma” banknot değerindeydi.

Bugün hayatımızda sadece obez sosyetenin pahalı zayıflama ürünü “keten tohumu” var. O günlerden ne “keten” kaldı ne “bezir yağı” ne de “burma”…

2 thoughts on “KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [B] Doç.Dr. Kenan ACAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir