ATATÜRK’ÜM KABRİNDE RAHAT UYUMAK İSTER”-İsmail SARICA

Egemenliğin kaynağı, gerçek yol gösterici bilimin ışığındadır. Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” özdeyişi ile, dünya işlerimizde aklımızı kullanalım, bilimin ışığında yürüyelim, egemenliğin kaynağını gerçek yol gösterici bilimin ışığında arayalım demiştir.

Özgür düşünmeye alışmamış, alıştırılmamış köylü toplumundan çağdaş bir topluma ulaşmak için verilen uğraşa, Atatürk’ün sağlığında da karşı duranlar çıkmıştır. Ancak gelişmenin kendi zararlarına olacağını gören karanlık güçler, devrimlere karşı ne yaparsa yapsınlar, sonunda hallolmuşlardır.

Bir toplumda yurttaşların siyasal düşünce ve dini inanç ayrılıkları, toplumun ayrışmasına gerekçe olamaz. Demokratik laik düzen içinde bunlar doğal sayılır. Bu bakımdan; Atatürk döneminde yapılan büyük işleri, O’nun önderliğindeki Türk devrimini bazı yönlerden eleştirenleri de hoşgörü içinde değerlendirebiliriz… İnkârcıları ise hoş göremeyiz.

Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de, Rusya’da, Güney Amerika’da kimler geldi, kimler gitti. Ama Atatürk dimdik ayakta ve toplumun can damarlarında yaşıyor.

Atatürk’e saygısızlık yapanlar bunu biliyorlar. Türk insanının O’nu sağduyusu ile bağrına bastığını, yakışıksız söylemlere yüz vermediğini görüyorlar. O yüzdendir ki, yakışıksız, saygısız sözleri başkalarına söyletiyorlar.

* * *

Bunlar olduğu gibi görünmeyen, göründüğü gibi olmayanların sinsice düşmanlıklarıdır. Bunlar yurt içinde gizli, yurt dışında açık yuvalanırlar. Bunlar yalancıdır, inkârcıdır, haindir. Bunlar “Müzmahil” (darmadağın) olmuşlardır tarih boyu ve yine müzmahil olacaklardır.

Türkiye’nin genel doğrusu tersine çevrilemez. Cumhuriyete, Devrimlere, Anayasa’daki o değiştirilmesi önerilemeyecek olan maddelere karşı direnmeler hiç kuşkusuz üzüntü yaratır. Dinin siyasallaştırılmasına, dinin ekonomiye alet edilmesine, kutsal din duygularının sömürülmesine Atatürkçü yaklaşım yol vermez. Avrupa’da camilerde para toplayıp halkı kandıranlar, eninde sonunda kandırmacalarının altında kalır ve yıkılırlar. Dini kendi çıkarlarına kullanan ve böylece halkı aldatanları ne Allah bağışlar, ne de kul!

Zaman zaman görülen olumsuzlukların ülkenin gelişmesine zarar verdiğinden kuşku yok. Ülke geriye gidiyor gibi belirtiler de tedirginlik yaratabiliyor. İyilerin yerini kötüler alabiliyor. Sonuç değişmiyor, değişen varsa, o da yanlış yolda olanlardır.

* * *

Ulusçuluk, yani ırkçı olmayan milliyetçilik temel ilklerinden biridir. Atatürk’e göre “Türk Ulusçuluğu, bütün çağdaş uluslarla uyum içinde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmayı esas sayar.” Aşırılık yoktur. Irkçılık yoktur. Geçmişe takılıp kalmadan övünülecek işlerimizle övünürken, çalışıp güvenmeyi de görev ve hak biliriz… Bugünlere nasıl ulaştığımızı da hiç unutmamalıyız.

“Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet… Ve bunları başarmak için sürekli devrimler.” Atatürk’ün bu özetlemesinde, bu ülkenin yokluktan başlayıp varlık oluşuna yükselişi dile getirilmiştir. Emperyalizm bizi yok saydı. Yok, edebileceğini düşündü… Yunan’ı Anadolu macerasına sürükledi. İslam’ı emperyalizme alet etmeyi denedi.

* * *

Cumhuriyet düşüncesinin oluşumu, laik demokratik düzenlerin kurulması kolay olmadı. Avrupa’da çok kavgalar verildi. Biz biraz da kavgasız kazandık bu değerleri ve bu yüzden bazı değerbilmezler de üretebiliyoruz.

Sanayileşmemiş bir köylü toplumunda Cumhuriyet ve demokratik laik yönetim, siyaset tüccarlarını, ağaları-şıhları karşısında buldu. Bizim ağalar derebeyi değildi. Batılı anlamda feodalite yoktu. Yine de Cumhuriyetin Türk köylüsünü uyandırmaması için her çeşit ağa elinden geleni yaptı. Atatürk’ün dilende emekçi köylü efendiydi. Köylü, yani emekçi, Cumhuriyetin koruyup kollayacağı bir yurttaş idi. “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesi” idi. Mezhebi ne olursa olsun, yurttaşlar arasında ayrım yoktur.

Atatürk’ün döneminde okullar için yazılan “Medeni Bilgiler” kitabında yer alan şu cümlelere bakınız;

“Din inanışı vicdani olduğundan, Cumhuriyet, din fikirlerini Devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, ulusumuzun çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı nedeni görür.”

“Her kişi istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasi bir fikre sahip olmak, mensup olduğu dinin gereklerini yapmak ya da yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına hâkim olunamaz.”

Öyleyse; yollar ayrı olmamalı. Bu görüş, bu anlayış içinde yol birdir. Bu düşünceye inancı olan yurttaşlar, yorumlar ayrı olsa da, ayrı yollarda olamazlar. Avrupacıların Alevi- Sünni işlerine taktırmalarını nasıl yorumlayacağız? Bunca tarik, bunca yol, bunca mezhep niyedir? Var mıdır Hak kitabında bu mezhepler, bu tarikatlar, şıhlar, şeyhler, dedeler? Var mıdır?

Atatürk ilkelerine karşı duranlar, karşı devrimciler, ikinci cumhuriyetçiler, sahte Atatürkçüler, onun tam bağımsızlık ilkesine inanmayanlar, Türk devriminin gelişme sürecine engel koyanlar, kutsal dini siyasete ve ekonomiye alet edenler, kara vicdanlılar… Varsa…? Onlar Atatürk’ü daha da üzmesinler. Onlar kendilerine gelsinler!

Atatürk mertlik, yiğitlik ister!

Şair Suat Taşer’in dediği gibi, “Atatürk’üm kabrinde rahat uyumak ister.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir