Biz artık kullanmasak da bizim oralarda kullanılan bazı kalıplaşmış sözler var. Bu yazıda onlardan söz edeceğim. Çoğunluğu insanımızın samimiyetinin dışa yansımasının göstergesi olan, bana ilgi çekici gelen sözlerden:
Bizim köylerimizde bir insan sevip saydığı bir kişiye yalvarırken ya da ondan bir şey yapmasını ısrarla isterken söze “Off..” diye başlar. Sonra onunla olan akrabalığını belirten bir kelime yahut karşısındakinin adı gelir, sonra da bazen “…be!” sözü. “ Off Agacım!”, “Off Ahmet be!” vb. kalıplaşmış bir ısrar ve yalvarma sözü ortaya çıkar böylelikle. Standart dilimizdeki “Ne olursun…” kalıbına benzer bir ifade. Karşıdaki kişiden talep edilen şey iyice pekiştirilmiş, aradaki hatır ilişkisi de öne sürülmüş olur.
Böyle bir taleple karşılaşan birinin onu reddetmesi, artık neredeyse imkânsız hâle gelir. Hele bir reddetsin… İkisinin arasındaki samimiyete dayalı ilişki artık zedelenmiştir. Bunu göze almak kolay değildir. Böyle bir sözle kendi köyümden yaptğım bir derleme sırasında karşılaşmış ve kayda geçirmiştim. Rahmetli bir büyüğümüz, birlikte kuyu kazmak için gittiği Pendik’te yanındakilerin kuyuya girmesi için kendisine ısrarla yalvarmalarını şöyle anlatmıştı: “İple bağladılar beni buradan. Yapışıyorum ben ipe. Kuyunun kenarlarına dayıyorum ayaklarımı bu sefer. Beni kuyamıyorlar (sokamıyorlar K.A.) kuyuya. Of dayı be dedi yaav. Gir be dedi…”
İlgi çekici bir başka ifade kalıbı da aniden gerçekleşmiş bir olayın başkalarına heyecanla, biraz da abartarak anlatılması esnasında ortaya çıkar. Herhangi bir eylemin gerçekleşmesi “…dı mı sana!”, “…-ya mı (-yor mu K.A.) sana!” şeklinde anlatılıyorsa beklenmedik bir eylemdir o. Soru gibi görünen cümle aslında bu beklenmezliği, aniden gerçekleşmeyi anlatmaktadır. Anlatan kişi kendi şaşkınlığını dinleyene aktarmakta ve onun da şaşırmasını beklemektedir. Aslında ne soru sorulmuştur, ne de “sana” kelimesinin “sen” ile alâkası vardır… Belki “Sen de şaşır” bağlamında kullanıldığı için onunla ilişkilendirilebilir. Kandıra Sepetçi Sakallar Köyü’nde 1983 yılı yazında bana çocukluğundaki düşman işgalini anlatan rahmetli Şaban Temel dedemizin “Soora öteden beri gâvır geliverya (geliveriyor K.A.) mı sana!…” ve Kocakaymaz köyünden merhum Muharrem Sevük büyüğümüzün gençliğinde giydikleri fesleri anlatırken kullandığı “Kırmızı fesler olurdu bizde. Bu yanıbaşında da püskül olurdu. Onları giyerdik. Onları kalıba çekerdik bozuldu mu kalıbı. Ne delikanlılık… Şurdan da bir pullu çember sarılır mıydı sana!…” sözlerinde olduğu gibi.
Bu iki kalıp ifadenin dışında Kandıra’nın köylerinde duyduğum ve ilgimi çeken diğer bazı ifadeler de şunlar:
Kocakaymaz Köyünde bir kaynak kişinin birini nasıl dövdüğünü anlatırken kullandığı bir ifade: “Yatırdım; soktum hayvanın altına kafasını! Oturdum üstüne. Aldım kısa, şöyle şu kadar bir taş; verdim …ne!” Elindeki taşı dövüştüğü kişiye tekrar tekrar nasıl vurduğunu anlatırken kullanmıştı dinlediğim kişi. “Verdim …..ine” şeklindeki bu ifade, yaygın olarak kullanılmakta idi.
Günlük dildekinin aksine Kandıra halk ağzında “biriyle rekabet etmeden” koşmayı ifade eden “yarışmak” fiilinin az rastlanan değişik kullanımlarından biri de (daha çok çocuk dilinde görülen) “yarış koymak”tır. Karakiraz köyünden bir rahmetli büyüğümüzün çocukluğunu anlatırken kullandığı “Öteki kuyu yanına öte (doğru K.A.) ben buradan bir yarış koydum… Tutabilecek misin?…” ifadesinde olduğu gibi.
Bizim köylerimizde “ortasından” sözünün yerine daha çok “orta yerinden” ifadesi kullanılır. Yine Kocakaymaz köyünde derlediğim “Bir kızın üzerinde iki nişan olursa -o düğün yapacak, ben de düğün yapacağım- orta yerinden keselim mi bunu dedim be!” sözünde olduğu gibi.
Köylerimizde “hısım akraba” ikilemesinin yanında aynı anlamda “soy kök” ikilemesi de kullanılıyor. Karakiraz köyünden derlediğim ağız metinlerinde düğünün ertesi günü yapılan duvak geleneği anlatılırken şöyle bir ifade geçmişti: “Yaparlardı, pişirirlerdi hani soy kök gelir diini (diye K.A.) ama millet duvak yerinden dağılır giderdi.”
Kandıra köylerinde çok sık olmasa da zaman zaman kullanılan bir deyim var: Teli tüfeği, kilimi bezi. “Her şeyi” anlamında kullanılıyor. Aynı kaynak kişi, “Buralarda öğrendik teli tüfeği, kilimi bezi. Hâlâ devam ediyoruz” demişti genç gelinlik çağlarını anlatırken.
“Kimseye sezdirmeden, yavaşça” anlamında genel dilde bulunan “usulca” sözüyle birlikte “usul yol” ifadesi de kullanılırdı bizde. Kocakaymazlı büyüğüm evlenme hikâyesini bana anlatırken eşinin köylülerinden birinin kendisine “Eski nişanlın dönecekmiş oradan. Sen usul yol buradan kalk git köyüne” dediğini söylemişti.
“Ferasetli, uzak görüşlü” anlamında, bu vasıflarıyla öne çıkan kişileri anlatan “ilerlikli” sözü kullanılırdı bizim köylerimizde. Rahmetli babaannem, düşman işgalini yaşadığı çocukluk çağında düşmandan nasıl saklanacakları konusunda kendilerine akıl veren birinden bahsederken şöyle demişti: “Tekeşinler’den Yolcu Kasım’ın annesi, çok ilerlikli kadın idi.”
Son olarak “çok eskiden” anlamında bir tabirden söz edeceğim: Vakit seneler geçmiş. “Yıllar önce” değil, “yıllar geçmiş” değil; “vakit seneler geçmiş…” Karakirazlı rahmetli büyük teyzem kullanmıştı bu ifadeyi. “E bak, unutuyor insan. Vakit seneler geçmiş. Odalarda işte biyeri (bir araya K.A.) geldik mi konuşuyorduk. O, ondan aklımda kalmış.”
Vakit seneler geçse de biz sizi ve sizin bu sözlerinizi unutmayacağız…