İZMİT YENİCUMA CAMİİ’NDEKİ ÂYET HATLARI VE KISA YORUMLARI
Murat SÜLÜN
Öncelikle; “Yenicuma” Camii’den ziyade, yeni “cuma camii” olarak anlaşılmalıdır. Bu adlandırma, Pertev Paşa tarafından yaptırılan bu muhteşem eserin, İzmit’in eski “cuma camii”nin yerini aldığını göstermektedir.
İkinci olarak; İzmit’in İslamî kimliğine ciddi katkı sağlayan Yenicuma Camii bir Osmanlı mührü olarak, mâşâallah 1579’dan beri sapasağlam ayakta durmaktadır. Yenicuma, Sanat Tarihi açısından taşıdığı önemin yanı sıra, maneviyatı da yüksek bir mabeddir. Bu şirin mabedde 442 senedir Allah’a ibadet edilmekte, -şu an çoğu âtıl durumdaki külliye unsurları da hesaba katılırsa- Allah’ın kullarına hizmet verilmektedir. Bu camiden Allah’ın nice mübarek kulu gelmiş geçmiştir kim bilir. Nice yaşanmışlıklar… Depremler… Mabed-dışı kullanımlar…
Üçüncü olarak; sanat eserlerindeki tezyinatın salt süsleme unsurları olarak algılanması isabetli olmaz. Eserlerin kendisi çeşitli mânalar içerdikleri gibi, üzerlerindeki işaretler, yazı vd. simgeler de mesajlar iletmektedir. İzmit’teki Yenicuma Camii’ne bu temelden hareketle baktığımızda, kalem işleri sayılmazsa, güzelyazı (hat) bakımından çok zengin bir mabed olmadığı söylenebilir. Sözgelimi mihraplar… Kıble yönünü göstermesi bakımından mabedin en önde, ortada, en göze çarpan, en önemli unsurudur. İmam efendilerin namaz kıldırdıkları “mihrap”lar, bu özellikleri ile mimarîdeki hat uygulamalarının en yoğun olduğu mabed unsurlarının da başında gelmektedir [Mihraplar ile ilgili müstakil bir yazı için bkz. Murat Sülün, “Mihrap Tezyinatında Uygulanan Âyet Hatları”, Uluslararası Cami Sempozyumu (Sosyo-Kültürel Açıdan) Bildiriler Kitabı, 08-09 Ekim 2018, Malatya, 2018, cilt: I, sh. 595-621].
1
Ancak -Konya’daki Selimiye, Afyon’daki Gedik Ahmed Paşa camileri ile birlikte Yenicuma Camii’nin mihrabında sadece ayet değil, yazı namına hiçbir şey bulunmamaktadır. Ayrıca, Yenicuma’nın ana girişinde ve minberinde de hat bulunmamaktadır.
Camiyi baştan sona kat eden kuşak hattında mabedin adına yani Yeni ‘Cuma’ya telmîhan Kur’an’ın 62. suresi olan Cuma suresinin yazılı olması ince, güzel bir düşünce olarak kayda geçirilmelidir.
Bu yazıda Yenicuma Camii’ndeki hatlar altı başlık altında; kıble duvarındaki pencereler, ana kubbe, çeyrek kubbeler, kuşak hattı, kürsü ve giriş kapı pervazları sırasıyla arz edilecektir.
I.KIBLE DUVARINDAKİ PENCERELER
Bu kısımda yer alan dört pencerede Fâtiha suresini hatırlatan şu dört hat bulun maktadır:
1) Rahman Rahim Allah’ın adıyla…
2) Hamdüsenalar tamamen Allah’a aittir…
3) Sadece O’na tapar, O’na kulluk ederiz…
4) Yalnızca O’nunla isti‘âne eder, sadece O’ndan medet umarız…
Kıble duvarına herkesin okuyabileceği şekilde yazılmış olan bu dört hatta; Yüce Allah’ın merhametinin vurgulandığı Besmele’ye ek olarak hamd, ibadet ve isti‘âne temaları görülmektedir. Dinde son derece önem arz eden bu üç kavramın, Allah’ın birliğini (tevhidi) vurgulamak üzere mef‘ûller öne alınarak dizilmiş olması dikkat çekicidir. Her tür övgünün asıl sahibi olan Allah’tan başka hiç kimseye kul olmamak, O’ndan başkasından medet ummamak tevhid dininin iki ana esasıdır.
II. KUBBE
Yenicuma Camii kubbesinde, Osmanlı kubbelerinde en sık rastlanan şu ayet görül mektedir:
“Gerçek şu ki Allah, düzenden sapmamaları için gökleri ve yeri tutmaktadır. Şayet sapacak olsalar artık O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O halîmdir, gafûrdur.” (Fâtır 35/41)
Bu ayette, gök kubbe ile yapının kubbesi arasında irtibat kurulmakta, gök kubbe gibi bu kubbeyi de Allah’ın ayakta tuttuğu belirtilerek acziyet itiraf edilmekte, Allah tenzih edilmekte ve kubbenin, Ayasofya’nın kubbesi gibi hasar görmemesi için bir nevî dua edilmektedir.
III. ÇEYREK KUBBELER
Aşağıdaki iki ayet dört çeyrek kubbeye sığacak şekilde başında Besmele olduğu hâlde yazılmıştır:
“Ben samimi bir muvahhit olarak, varlığımı gökleri ve yeri yaratana yönelttim Müşriklerden de değilim ben!” Ama kavmi onunla cedelleşti… O da dedi ki: “Beni Allah doğru yola iletmişken, siz O’nun hakkında mı benimle cedelleşiyorsunuz? Ben sizin O’na ortak koştuklarınızdan korkmam. -Rabbim bir şey dilerse (yani bana zarar gelmesini O isterse) o zaman başka.- Benim Rabbim, bilgi bakımından her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp ders çıkarmayacak mısınız?” (En‘âm 6/79-80)
Hz. İbrahim’in kavmiyle cedelleşmesini konu alan bu iki âyetten bilhassa birincisi, Allah’a yönelme ve kıble bağlamında oldukça önemlidir. Nitekim âyetler; minberin üst sağ kısmından yani kıble tarafından başlatılmış, dört çeyrek kubbeyi dolaşarak, müezzin mahfelinin üstündeki çeyrek kubbede sonlanmıştır.
IV. KUŞAK HATTI
Yenicuma Camii’nin kuşak hattında caminin adıyla bağlantılı olarak Cuma suresi bulunmaktadır.
Cuma suresi İstanbul Büyük Piyalepaşa ve Eminönü Yeni Camii’nin yanı sıra, Ankara’daki Kocatepe Camii gibi büyük mabedlerde de kendine yer bulmuştur. Ancak diğer mesajları bir yana, asıl Cuma namazını konu aldığı için yazıldığı anlaşılmaktadır. Surenin namazı konu alan kısmı son üç ayet olduğu için, bunların daha sık yazıldığı görülmektedir. 9. ve 10. ayet, Cuma namazını konu almanın ötesinde, namazın yüce Allah’la bağlantı kurma ve O’nu anma (zikrullah) fonksiyonunu vurgulaması bakımından ayrıca dikkat çekicidir.
Her şeyin gerçek sahibi olan Allah’ın azîz, kuddûs, hakîm olarak sınırsız bir hikmet ve izzete yani güce, şan ve şerefe sahip bir Rab olarak her tür eksik ve kusurdan mü nezzeh olduğu vurgulanarak başlanan Cuma suresinde aşağıdaki temalar öne çıkmakta; Müslüman cemaate bu yönde mesaj verilmeye çalışılmaktadır:
(i) Mutlak sıfatların tek sahibi olan o yüce varlığın, lütf u keremi sayesinde, açıkça yanlış yolda giden bir topluma peygamber gönderdiği,
(ii) Peygamberlerin temel vazifeleri: kitabı ve hikmeti öğretmekle kalmayıp teorinin nasıl uygulanacağını bizzat göstermek,
(iii) Kur’ân’ın sadece bu topluma değil, bütün toplumlara hitap eden evrensel bir mesaj olduğu,
(iv) Kadim kitap sahiplerinin; özellikle de dinbilim uzmanlarının ilahî mesajla ilişkilerindeki temel yanlış: işi salt teoride bırakma “iman-amel bütünlüğü” ve “eylem söylem birliği” ilkesinin ihlâli,
(v) Kadim kitap sahiplerinin Allah’la ilişkilerindeki temel yanlış: Allah’ı kendi tekeline alma, O’nun ‘her’kesin ve ‘her’ şeyin Rabbi (Rabbü’l-âlemin) olduğu gerçeğinin inkârı,
(vi) Ölümün kaçınılmaz son oluşu, Allah’ın velîsi/sevgili kulu olduğu iddia edenlerin, “rahatlıkla ölümü temenni edebilecek kıvamda bir iman”a sahip olması gerektiği,
(vii) Kendi yapması gerekenleri yapmayarak zulmedenleri Allah’ın sırf etiketine bakarak doğru yola iletmesinin söz konusu olmadığı,
(viii) Cuma namazı ile ilgili hükümler: ezan okunduğunda ticareti bırakarak namaza; Allah’ı zikretmeye koşmak, namaz bitişinde de rızkının peşinde koşmaya devam etmek gerektiği (yani bütün bir günü, Yahudi şabatı gibi yasak ve tabularla geçirmek gerekmediği),
(ix) Başta ihtiyaç sahipleri olmak üzere, insanların mala-mülke ve eğlenceye karşı eğilimli olduğu, ancak, çalışanlara rızık verenin Allah olduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiği…
V. KÜRSÜ
Yenicuma Camii vaaz kürsüsünün üzerinde YâSîn harflerinin uzaktan seçilebildiği bir levha buluanmakta idi. Ancak levhayı bu gelişimde göremedim.
Peygamber Aleyhisselâm tarafından “Kur’an-ı Kerim’in kalbi” sayılan YâSîn suresi, altı sayfa gibi uzunca bir sure olması dolayısıyla, mabetlerde kendine pek yer bulamamıştır. -Kudüs’teki Kubbetussahra’yı ve Hindistan’daki Taç Mahal’i istisna tutuyorum.- Bununla birlikte sûre zaman zaman, ilk âyeti olan “YâSîn” kelimesi uzaktan algılanacak şekilde celî (iri) harflerle özellikle kürsü üzerlerine –halıya nakşedilmiş olarak– asılmaktadır. İstanbul Mahmutpaşa ve İzmit Yenicuma camileri bu uygulamanın güzel örnekleridir.
YâSîn’i “Kur’ân’ın kalbi” kılan, bu surede yeniden diriliş temasının, akli delillerle son derece veciz biçimde işlenmesidir:
(…) 12. Şüphesiz ölüleri diriltecek olan biziz. Onların gelecek için yaptıkları her şeyi ve bıraktık ları her izi de yazmaktayız. Zaten biz her şeyi apaçık bir ana kitaba kaydetmişizdir. (…) 33. Onlar için ölü toprak açık bir kanıttır. Ona can verdik ve ondan taneler çıkardık; işte bundan yiyorlar. (…) 48. Ve şöyle derler: ‘Şayet gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit hani ne zaman gerçekleşecek?’ 49. Onlar, besbelli ki, birbirleriyle uğraşırken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar! 50. İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilecekler ne de ailelerine dönebilecekler. 51. Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar. 52. Derler ki: ‘Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmânın vaad ettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!’ 53. Olup biten yalnızca bir ses! Ama ardından onların tamamı, birden toplanmış olarak işte huzurumuzdalar. 54. Bugün hiç kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz. Sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını görürsünüz. (…) 77. İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur. 78. Kendi yaratılışını unutup bize örnek getirmeye kalkışıyor ve ‘Şu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş!’ diyor. 79. De ki: Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir.’ 80. Yemyeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O’dur; işte ondan yakıp durmaktasınız. 81. Gökleri ve yeri yaratan Allah onların benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette öyledir. O eşsiz yaratıcıdır, her şeyi bilir. 82. Bir şey murat ettiğinde, O’nun buyruğu ‘ol’ demekten ibarettir; anında olmaya başlar. 83. Her şeyin egemenliği kendi elinde olan Allah bütün eksikliklerden uzaktır ve hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz.”
VI. GİRİŞ KAPI PERVAZLARI
“O’nun kendinden başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28/88)
Genelde türbelerde rastladığımız bu âyet mabedin ana girişine yazılarak, camiye gelenlere; “fani oldukları” ve “sonuçta tek kalıcı varlık olan Allah Teâlâ’ya dönecekleri”, dolayısıyla “O’nun huzuruna çıkabilecek bir insanlık ve kulluk sergilemeleri gerektiği” hatırlatılmaktadır. Zaten âyet, “Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarma! O’ndan başka ilâh yok!..” diye başlamaktadır. Bu kulluğun merkezinde ise namaz ibadeti bulunmaktadır; yani bu kapıdan içeri girerek eda ettiğimiz dinin direği olan büyük ibadet…
SON OLARAK…
İzmit’e hemen her gelişimde yaptığım gibi bugün (11.07.2022) de Yenicuma Ca mii’ne gittim. İstanbul Yeşilcami’de tamamladığım hâfızlık sonrası 1982-84 arası üç yıl peş peşe mukabele okuduğum; Pertev Mehmed Paşa tarafından yaptırılan, o şirin camiye… -Merhum Paşa, Eyüp Sultan mezarlığında yatıyor. EyüpSultan Camii’nin Lala Mustafa Paşa’nın ufak türbesinin yer aldığı sol yan iç avlu girişi yakınında; dışarıda küçük bir hazirede.- “Bu güzel caminin içindeki hatların, bilhassa çeyrek kubbelerdekilerin yenilenmesi gerekiyor.” şeklindeki kanaatim bu ziyaretimde daha da pekişti. Hat şablonlarının duvara geçirilmesinde / uygulanmasında dolguların sanatkârane yapılamaması, hatta yer yer harflerin yanlış nakşedilmesi bir yana, surenin asıl ayetleri kuşak hattında yer almıyor.
Oysa 17 Ağustos 1999 depreminden önce camiyi baştan sona dolaşan Cuma suresi tam idi. Şu anki oldukça rahat okunabilen, belli bir istif ve sanat gözetilemeden yazıldığı gözlemlenen kuşak hattında sure hat mekânına sığdırılamamış; son dört ayet yazılamamış. İşin garibi; asıl, CUMA AYETLERİ yazılamamış kuşağa; hat “Allah bu zalimleri iyi bilir!” meali ile bitiyor.
Caminin mütevellilerini tanıyanlar keşke kendilerine iletseler, diye düşünmeden edemedim. Depremden önceki enfes hattın şablonları bulunabiliyorsa ne âla… Veya yeniden yazdırılabilir. Ama bu uzun ve yorucu bir iştir. Allah muvaffak eyle sin…