GÖÇMEN KUŞLARININ ÖNEMİ VE YÖNETİM ESASLARI
Göçmen kuşlarla ilgili yönetim politikaları:
Göçmen kuşları; ülkelerin yaban hayatı kaynaklarını zenginleştiren, yaşama ortamlardaki kendilerine biçilmiş görevleri yerine getirerek doğal dengeyi gerçekleştiren, kuluçkalama ve üreme faaliyetleri sonucu ülkelerdeki yaban hayvan sayısını artıran, insanların görsel zevklerine hitap ederek sanatçılara ilham kaynağı olan, aynı zamanda ekoturizm ile ülkelere parasal kaynak oluşturan, göç yolları ve davranış biçimleri ve türlerin özellikleri nedeniyle bilim adamlarının araştırmalarına konu edilen, en nihayet avlanma eylemi ile insanların hobi gereksinmelerini karşılayan, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve özünlü değerlere sahip olan eşsiz yaratıklardır. Böylesine önemli değer ve işlevlere sahip, doğal müze özelliğindeki yaşama ortamlarının canlı objeleri olan göçmen kuşları, ne yazık ki, dünya ölçeğinde esaslı bir yönetim biçimine kavuşamamışlardır.
Dünyada medeniyet getirme vaadiyle savaş ittifakı kurarak, binlerce masum insan ile göçmen kuşların yok olmasına neden olan sözde gelişmiş ülkeler, geniş bir dünya coğrafyasını kullanan göçmen kuşlarının yaşam hakkı için neden bir ittifak oluşturamıyorlar?
Bu soruya cevap araması gereken çevre tabelalı sivil toplum örgütleri neden sessiz kalıyorlar? Bazı türlerin envanterini yapmak yeterli bir uğraşımıdır? Bu kuşların kullandıkları coğrafyalarda nelerle karşılaştıkları, ne gibi yönetim biçimiyle varlıklarının tehlikeye düşürüldüğü, yaşadıkları mekanların tahrip edilmesi, düzensizce kurulmuş ekonomik faaliyetler ve çevre kirlilikleri gibi sürekli rahatsız edici unsurlar göz ardı edilmemelidir.
Göçmen kuşların göç yolu üzerinde olan ülkeler, bazı türlerin envanteri dışında pek bir şey yapmadıkları, göstermelikte olsa bir iki yaşama ortamı kayıplarının dile getirilmesi dışında evrensel ölçüde bir çalışma yapmıyorlar. Farklı farklı avlanma gün sayıları, avlanma limitleri uygulanarak ülkelerin ekonomilerine girdi sağlama dışında, kuşların yararına esaslı bir yönetim oluşturulamıyor. Halbuki, insanların yaşama ortamlarına olumsuz müdahaleleri karşısında, göçmen kuşlarının yönetiminde planlama, örgütlenme, yürütme ve denetim gibi yönetsel işlevlerin uygulanması zorunluluğu vardır.
Yaban hayatı ve yabanıl alanların da dahil olduğu bütün doğal kaynaklar, bu kaynaklardan yararlanmaya dönük herhangi bir insan kullanımı söz konusu olduğunda, bir zorunluluk olarak bunların düzenlenmesi ve denetimine gereksinim duyar. Bunun için yaban hayatı yönetimleri oluşturulur.
Ülkelerdeki yaban hayatı yönetimleri, uygarlığın ya da çağdaş yaşamın genel yönelimleri ve gerekleri doğrultusunda, toplumsal talepleri belli ilkeler çerçevesinde mümkün olduğunca karşılamaya çalışan yasal birimlerdir. Bu birimlerin, göçmen kuşlarının göç yolu üzerindeki ülkelerle, aynı ilkeler çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmeleri arzu edilir.
Yaban hayatı yönetimleri, yaşama ortamı ve türlerin korunması ile ticari, rekreasyonel, geçimlik ve turistik kullanımları düzenlemek amacıyla yürütülen etkinliklerden oluşur. Ülkelerin yaban hayatı yönetimleri bu etkinlikleri, göçmen kuşlarının kullandıkları coğrafyalarda, eş güdüm içinde gerçekleştirmeleri beklenir.
Fakat bu beklentilerin oluşması zaman alması nedeniyle, göçmen kuşları kullandıkları coğrafyalarda zarar görmeleri kaçınılmaz görülmektedir. Bu hayvanların içinde çulluk türleri gibi doğa dışında üretilemeyen pek çok tür bulunmaktadır. Bu durum dünyanın gen kaynaklarının tükenmesine neden olmaktadır. Ayrıca, göçmen kuşları devletlerin direk fonudur ve onlar doğasal, ekolojik, ekonomik ve kültürel anlam taşımaktadır. İlk bakışta önemsiz görülen bir türün tükenmesi bile, domino prensibine göre diğer türlerin tükenmesini sağlamaktadır.
Uluslararası topluluğun, doğal kaynakların mevcut durumuna karşı giderek artan ilgisine paralel olarak, politikaların ve kurumların küreselleştirilmesi sürecinin başlaması sonucunda, göçmen kuşların yönetiminde birliktelik sağlanabileceği umut edilmektedir.
Göçmen kuşların göç davranışı :
Göçmen kuşları
Ünlü Biyolog Prof. Kurt Koswig’e göre; Afrika’nın Viktorya gölüne kadar giden yaban kazı ve yaban ördeklerin bu göç davranışına akıl erdirmek zordur.
Bıldırcınların, Karadeniz’in kıyı kesimlerini izleyerek kuzeye ya da güneye göç etmeleri daha güvenceli olacakken, bu kuşlar, hava koşulları nedeniyle büyük kayıplar vererek Karadeniz’i doğrudan doğruya geçmeyi sürdürmektedirler. Çünkü geçmişte bu hayvanların göç davranışı, biyolojik yaşamlarının bir evresi olarak yerleşirken, büyük bir olasılıkla, Karadeniz’in bulunduğu yerde bir kara parçası bulunuyordu.
Çulluklar, Eylül ayı ortalarından kuzey ülkelerinde havalar soğumaya ince sular donmaya başladığı geceler, ormanların yüksek kesimlerinden göçler önce alçak, ılıman sahil bölgelerine doğru başlar. İsveç’teki orman çulluklarının bir kısmı Norveç sahillerine geçer ve oradan kuzey denizini aşarak İskoçya’ya, İngiltere’ye ve İrlanda’ya dağılırlar. İsveç’teki diğer bazı çulluklar, Baltık denizini aşarak Danimarka, Almanya, Hollanda, Belçika ve Polonya’ya yerleşirler. Havalar soğudukça kuşlar yavaş yavaş Avrupa’nın iç kesimlerine yayılırlar. Bu bölgelerde biriken çulluklar Elbe, Mein, Oder ve Tuna nehirleri vadilerini izleyerek Akdeniz’e inerler.
Göçmen kuşların yönlerini nasıl buldukları hep merak konusu olmuştur. Doğa bilimcilere göre, güneş ve ay ışınlarına göre yön bulmaya uyum sağlamış ve biyolojik saatini ona göre ayarlamış bu kuşlar, yeni konumlanmalara uygun uyarlamayı zamanında gerçekleştirememiş olduklarından, bıldırcının Karadeniz’i geçme örneğinde olduğu gibi eski göç davranışlarını sürdürürler Göçmen kuşların bu göç davranış biçimlerine göre yönetilmeleri yaşamsal önem taşımaktadır.
Göçmen kuşlar yönünden Türkiye’nin önemi:
Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz ve Suriye çölleri, batıda Ege Denizi, doğuda ise dağlık ve step alanları ile çevrelenmiş olan Türkiye, Batı Palearktik olarak adlandırdığımız Bölgenin önemli bir kısmını teşkil eder ve oldukça önemli bir göç yoludur.
İlkbahar ve Sonbaharda karşılıklı kuzey ve güneyden gelen kuşlar, kuzeyde Trakya’dan Kuzey Doğu Anadolu’ya ve güneyde Ege Denizinden Güney Doğu Anadolu’ya uzanan bir hat üzerinden geçerler. Bu saha 42-36 enlem ve 26-44 boylam dereceleri arasında bulunur ve batı ile doğu arasındaki hudut mesafesi de takriben 1200 km uzunluğundadır.
Ülkemiz nesli dünya ölçeğinde tehlike altında olan, 146 kuş türüne ev sahipliliği yamaktadır. Örneğin; tepeli pelikan, küçük karabatak, yaz ördeği, pasbaş patka, dikkuyruk, kara akbaba, şah kartal, küçük kerkenez, huş tavuğu, toy ve boz kiraz kuşu ülkemizde üreyebilen ender türlerdendir. Ülkemizde soyu tehlike altında olan türlerden; küçük sakarca kazı, Sibirya kazı, akkuyruklu kartal, bozkır delicesi, büyük orman kartalı, bıldırcın kılavuzu, mezgeldek, kara kanatlı bataklık kırlangıcı, sürmeli kızkuşu, büyük su çulluğu, ince gagalı kervan çulluğu ve ada martısı az sayıda görülmektedir.
Ülkemiz aynı zamanda iki ana kuş göç yolu üzerinde bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; Kuzey doğu Avrupa, Balkan ülkelerinden geçerek Trakya üzerinden İstanbul boğazı ve Saros körfezini takiben, Anadolu’dan içbükey bir kavisle Uludağ sığınağı, Kaz dağı sığınağı, Boz dağı sığınağı, Olimpus sığınağı, Toros sığınağı boyunca Hatay- Amonos Belen geçidi hattıdır. İkinci olarak; Kırım yarımadasından Karadeniz’i kat ederek Orta Anadolu’ya uzanan hat ve Kafkaslar üzerinden, Doğu Anadolu’ya uzanan hat, Kafkasya üzerinden Doğu Karadeniz kıyılarını takiben Karacadağ, Palandökenler, Munzurlar ve Binboğa dağları boyunca Hatay-Amonos Belen geçidi hattıdır. Hatay Belen geçidinde birleşen her iki hat, Suriye, Ürdün, İsrail’in Akdeniz kıyılarını takip ederek, Süveyş kanalından Nil nehri boyunca Afrika’ya ulaşan Karadeniz-Marmara boğazları-Süveyş kanalı göç yolunu oluşturur.
Göçmen kuş rotaları Türkiye kuş göç yolları
Karadeniz-Marmara boğazları-Süveyş kanalı göç yolu
Önemli kuş sığınakları
Kuzeydoğudan yurdumuza giren önemli bir göç yolu Anadolu’yu enlemesine keserek güneye inmekte, Belen Geçidi-Hatay üzerinden yurdumuzu terk ederek güneye, hatta Güney Afrika’ya kadar devam etmektedir. Bu hat üzerinde her yıl yüz binlerce yırtıcı kuş türünü göç ederken görmek olasıdır. Yırtıcı kuş türlerinin hemen hemen hepsinin korunma altındaki, gittikçe nadirleşen hayvan türlerinden oldukları düşünülürse bu göç yolunun önemi ortaya çıkar. Batıda ise aynı şekilde Trakya ü
zerinden İstanbul Boğazı’na doğru yönelen göç yolu aynı şekilde güneye inerek burada kuzeydoğudan gelen göç yolu ile birleşerek Türkiye’yi terk eder. Bu göç yolu da başta leylekler ve bazı yırtıcı kuş türleri için hayati öneme sahip rotalardır.
Türkiye’de göçmen kuşların önemli bir sığınağı olan 1milyon hektar sulak alan bulunmaktadır. Bu alanlarda yaşayan ince gagalı kervan çulluğu çok önemli bir türdür. Avrupa’daki popülasyona göre oranladığımızda; tepeli pelikanın %12,4’ü, dik kuyruğun %64’ü, yaz ördeğinin %52’’si Türkiye’deki sulak alanlarda yaşamaktadır. pasbaş ördek ile
bıldırcın kılavuzu da Türkiye’de barınan önemli göçmen türlerdendir.
Türkiye’de barınan önemli göçmen kuşları
Yurdumuzda kuluçkaya yatmayıp, transit göçer veya kış ziyaretçisi olan kuş türleri gurubundan 46’sı büyük tehdit altındakiler (B.2), 22’si ise tehlike altındakiler (B.3) kategorisine girmektedir. (ICBP: İnternational concil for Bird Preservation) Bu rakamlardan anlaşılacağı üzere göçmen kuşları büyük tehdit altındadır. Bu tehlike çevredeki bozucu faaliyetlerin artmasına bağlı olarak daha da yoğunlaşmaktadır.
Ülkemizde yerleşik kuşlarında da, yurt içi göçler olduğu gözden kaçmaktadır. Bölgesel olarak gerçekleştirilen yerleşik kuş göçlerinde, avlanma tarihleri bu göç davranışına göre tespit edilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde göçmen kuşların bölgesel olarak göçlerinde de buna dikkat edilmesi gerekir. Yani bölgesel avcılığın avlanma tarihleri bu gerekçelere dayanması gerekir. Sadece avcı yığılmalarını önlemek için avlanma tarihleri belirlenmesi hatalı bir karar olur ve geri dönüşü olmayan zararların doğmasına yol açar.
Göçmen kuşların göç sırasında karşı karşıya bulunduğu tehlikeler:
1- Bitki koruma ilaçları ile evsel ve sanayii atıklarının çevreye verdiği zarar
2- Turizmin gelişmesi sonucunda kuşların doğal yaşam alanlarını daraltması
3- Yoğun ve bölgesel sanayileşme ile belli bölgedeki canlı varlıkların yok oluşu
4- Kuluçka, beslenme, geceleme, dinlenme veya kışlama alanlarının tahrip edilmesi
5- Sulak alanların kurtulması ve saz kesimi
6- Akarsuların doğal akış düzenini bozulması
7- Tarımın yoğunlaşması
8- Ormanların, meraların, çayırlıkların yok edilmesi
9- Yüksek gerilim hattı ile yol yapımı veya trafiğin verdiği zararlar
10- Çeşitli nedenlerle insanlar tarafından izlenme ve yoğun av baskısı
Yurt dışından örnekler:
Fransa’da 1 Temmuz ila 28 Şubat arası av dönemi olarak belirlenmiştir. 1973 yılına kadar haftada 3 av günü bulunurken şimdi gün sınırlaması bulunmamaktadır. Göçmen kuşlarda avlanma limiti yoktur. Ancak, illerdeki bazı av komisyonları vurulacak hayvan sayısına 10-15 gibi sınırlama getirebilmektedir. Su kuşlarının gece avlanması yasaktır. Ancak, bu konuda hoş görülü davranıldığı, gümelerde gece, avlandığı da bilinen bir gerçektir. Bundan başka, 19 ilde su kuşlarının gece avlanabilmesi için yasa teklifinin parlamentoda görüşüldüğü bile olmuştur. Fransa’da 15 Temmuzda başlayan su kuşları avına AB karşı çıktığından 1 Ağustos tarihine çekilmiştir. Fransa’da göçmen kuşları için kapsamlı bir envanter çalışması yapılmadığı, bazı göçmen kuş türlerinin havadan sayıldığı da bilinmektedir.
ABD’ nin 51 eyaletinde mevcut 4 mevsim değişik iklim ve doğa koşulları dikkate alınarak her eyalette konumlarına göre av ve yaban hayatı işletmeciliği uygulanmaktadır. Buradan hareketle her eyaletteki yasalar birbirinden farklı olmakla birlikte genel olarak hareket noktaları av ve yaban hayatının kontrolü, rehabilitasyonu, verimliliği, insan sağlığı açısından önemi bakımlarından birbirleri ile yarış eder konumundadır.
New Jersey Eyaletinde, 500.000 hektardan fazla eyalete ait topraklarda yaban hayatının ev sahipliği yaban koruluklar, düzlükler, tepeler, çamlık ve tuzlu molozluk arazi yapısına sahip alanları, sportmen bay ve bayanların kullanımına sunulmuştur. Bu alanın toplam 256.000 hektarlık bölümü 108 yaban hayatı işletmecilerince, yaban hayatının geliştirilmesi, rehabilitasyonu ve su kuşları projesi ile yaban hayatı üzerine çeşitli aktiviteler için organize edilmektedir.
Su kuşları Projesi: Bu projede 30 değişik türde göçmen su kuşlarının ekolojik işletme programı uygulanmaktadır. Bu projenin aktiviteleri Atlantik Uçuş Yolu Konsili (AFC) koordinasyonu ile diğer komşu eyaletlerle ve federal servisler tarafından yürütülmektedir. Araştırmalar su kuşlarının nüfusu, üretimi, hayatta kalmaları, hasadı ve kullandıkları su alanlarının ekolojik yapısı ile ilgilidir. Yapılan sörvey araştırmalarında kar kazı, Atlantik brant, tundura kuğusu gibi nadir türlerle birlikte yoğun olarak bulunan su tavuğu, yaban ördeği, Kanada kazı, Breending su kuşu türlerini de kapsamaktadır.
Göçmen kuşların avlanması için ayrıca ABD yaban hayatı servisinin düzenlemiş olduğu yıllık hasat programına göre lisans ücreti alınmaktadır.
Sulak alanlar biyolojik çeşitlilik açısından çok önemli ekosistemlerdir. Para ve hırs üzerine kurulmuş bir düzeni olan ABD’de, bir sulak alan kurutulursa bir başkasının yapılması zorunluluğu Federal Yasa ile güvence altına alınmıştır.
Yukarda örneklerden de anlaşılacağı üzere, G 8 ülkelerinde bile insan kullanımına ilişkin bazı olumsuz yönetim biçimleri bulunmaktadır. Bunun için göçmen kuşları ile ilgili uluslararası anlaşmalara uygun olarak, dünya ölçeğinde yönetim biçimleri oluşturulması kaçınılmaz görülmektedir.
Sonuç ve öneriler:
Geniş bir dünya coğrafyasını kullanan göçmen kuşların bu gün maruz kaldıkları tehlikeler sayılamayacak ölçüde çoktur. Bunun yanı sıra dünya insanlarının evrensel bir yönetim biçimi oluşturamamaları ise ayrı bir trajedidir. Ülkelerin ulusal ölçüde aldıkları kararlar, göçmen kuşları korumaya yetmeyeceği gibi, bu kuşlardan avlanma düzeni içinde yararlanan avcı kesiminin de hırpalanmasına yol açacaktır.
Fransa örneğinde olduğu gibi, AB’nin kurucu üyeleri arasındaki ülkelerde bile göçmen av kuşlarında, genelde av günü sınırlaması ve avlanma limitine dikkat edilmemesi, gece gümelerde yapılan ava hoş görülü olunması, ülkemiz yönetiminin almış olduğu kararları polemik konusu yapan çevreleri hiç rahatsız etmemesi şaşırtıcıdır. Eğer göçmen kuşlarla ilgili yönetimsel olarak kısıtlama getirilecekse, tüm ülkelerin aynı doğrultuda karar almaları kaçınılmaz görülmektedir. Bunun yanında Yaban Hayatı Yönetimleri dünyadaki örnekleri de dikkate alarak, gerekçeli karar almaları halinde, alınan kararlar polemik konusu yapılamayacaktır.
Günümüz dünyasının gelişmiş ülkelerindeki sivil toplum örgütleri ile avcı kuruluşlarının en çok tartıştıkları konulardan başında, bölgesel olarak göçmen kuşların yaşama ortamlarının korunması gelmektedir. Ülkemizde ise, avlanma ile ilgili kararlar çeşitli çevrelerce basın yoluyla gerekçesiz bir şekilde tartışmaya açılmaktadır. En kısa sürede bu kısır tartışmalar aşılarak, göçmen kuşların sığınaklarının ne şekilde korunacağı konusu gündemimize girmelidir. Bir örnek vermek gerekirse, Tuz Gölündeki habitat kirlenmesi sürerken, avlanma etkinliklerini tartışmayı ön plana çıkaran çevreler inandırıcılıklarını kaybediyorlar. Unutmamak gerekir ki, usulsüz avlanmaların yaban hayvanlarına verdikleri zararlar, habitat kayıplarının sebep olduğu zararların yanında çok düşük oranda kalmaktadır. ( BM-FAO Örgütüne göre %10 )
Bu gün için göçmen kuşların yaşama ortamlarının yıkıma uğramasının engellenmesi bilinçli ve ciddi çabaları gerektirmektedir. Avcı kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin olumsuz müdahaleleri önleme amacı çevresinde birleşmeleriyle, ilgili kurum ve kuruluşları, basın, kamuoyu baskısı ve yargı yoluyla sürekli denetim altında tutmaları gerekli görülmektedir.
Yaban Hayatı Workshop toplantılarında 1999 yılından beri söylediğimiz gibi, kuş göç yolları üzerindeki ülkelerle iletişim ve eşgüdümü sağlayacak, envanter, izleme ve av yönetiminde bütünleşmeyi sağlayacak, Av ve Yaban Hayatı Yönetimine bağlı, “Göçmen Kuşları Birimi” oluşturularak, göç yolları üzerindeki ülkelerle birliktelik sağlanmalıdır. Ayrıca, yurdumuz üzerinden geçen her iki göç yolu için, AB Ülkelerinden veya (WWF-İnternational) Dünya Doğayı Koruma Vakfından proje karşılığı alınacak finansal destekle Karadeniz-Marmara boğazları-Süveyş kanalı kuş göç yolu yönetimi oluşturulmalıdır. (ABD’deki AFC yani, Atlantik Uçuş Yolu Konsili gibi)
Doğa bilimciler ile ornitologlar (kuş bilimciler), belirli bölgelerde yaşayan ve soyları tükenme tehdidi altındaki hayvan türlerinin karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri belirlemek ve gerekli önlemleri almak amacıyla kırmızı listeler hazırlamaktadırlar. Ş.Urfa Birecik’te kelaynaklar için tesis edilen biyogenetik rezerv örneğinde olduğu gibi, tehlike altındaki göçmen kuşları ilgili öncelikle biyogenetik rezerv alanları belirlenerek, burada yaşayan hayvan topluluklarına yönelik kırmızı listeler hazırlanmalı ve renkli resimlerle basılarak kamuoyuna benimsetilmelidir.
Kelaynaklar
Sonuç olarak, doğaya nesnel bir şekilde bakarsak, göçmen kuşlarına kullandıkları coğrafyalardaki ekosistemler içinde en uygun yeri bulabilmek, bunu uygulayabilmek ve yeni bulunacak ekosistemlere eklemleme oluşturabilmek ile yayılım sağlanarak, türlerin beslenmesi ve barınması konusunda kolaylaştırıcı olmak, göçmen kuşların kullandıkları coğrafyalarda bilimsel ve evrensel ölçütte esaslı bir yönetim biçimleri oluşturmak, insanoğlunun doğaya karşı başlıca görevidir.
Erkan KAYAÖZ
Orman Yüksek Mühendisi