Dünden Bugüne Kandıra’mız-Abdullah KÖKTÜRK

Daha önceki yazılarımda , Kocaeli geneli ile ilgili , Kandıra’yıda içine alan özellikle tarih ile ilgili yazılarım olmuş idi.
Kandıra bölgesini nasıl, ne zaman ve hangi şartlarda geldiğimizle ilgili…
Daha sonra da yerleşimler ile geçim kaynaklarımız ve sosyal hayatla ilgili bildiklerimizi aktarmaya çalıştım…
Şimdi de Kandıra çevresinin tarih sürecinde ki gelişmeleri ile bugünlere taşımaya çalışacağız.

1326 larda yoğun Türkleşme , yani yerleşim yaşayan Kocaelimizin bir parçası olan Kandıra mızda , daha sonra da zaman zaman göçler yaşandı.
93 Harbi dediğimiz 1877-1878 yıllarında Batum civarından (Acara bölgesinden)gelenler oldu. Bugün Beylerbeyi dediğimiz köy ve civarında yerleştiler.


Yine bu yıllarda Balkanlarda yaşanan hezimetler sonucunda bölgemize gelip yerleşenler oldu.
Muhacir dediğimiz bu Türk toplulukları Dalca, Kabaağaç köyleri olarak Kandıra Bölgesine yerleştiler.
Daha sonradan da ağırlıklı olarak Giresun yöresinden insanlarımız ilçemizin sahile yakın bölgelerine yerleştiler.
Yine yakın tarihlerde ,Erzurum’dan Kandıra’nın içine, çevresine ve Babadağı nın eteklerine yerleşen insanlarımız oldu.
1930 lu yıllarda Kırım dan Tatarlarımızda bölgemize geldiler.


Devlet eliyle bir çok köye dağıtılsalar da, onlar daha sonra köyleri terk ederek Eskişehir’e göç ettiler. Eskişehir ve Ankara Polatlı tatarların yoğun yaşadığı yerlerdir.
Orhangazi döneminde yoğun Türk göçüne sahne olan Kandıra ve çevresi, Oğuzların çocukları Türkmenler (manav)lar tarafından tam bir yerleşim alanı haline gelmiştir.


Daha sonra da bazı köylere farklı Türk boyları da gelip yerleşmişlerdir. Özbek, Kırgız gibi…
Aslen Türkmen olan bizim yörük diye tabir ettiğimiz insanlarımız da son yüzyılda gelip Babalı civarına yerleştiler.
Kandıra bölgemizde ezici bir çoğunlukta olan Türkmenler(manavlar) bu günde özellikle köylerde yaşamlarını devam ettirmekteler.
Bu yerli halk, bölgeye geldiklerinde , çok aktif insanlardı. Gocaanalar, gocabubalar çocuklarla hayvanlara bakarken, yetişkinler at sırtında buraları yurt yapma ya çalıştılar.


Köylere çok acımasız baskınlar yaparlardı bu çeteler. Onun için manav eevleri birbirine yakın , onun için hayvanlar hemen evin altında olmuştur.
Osmanlıyı da kuran bu insanlardı. Osmanlıda ipin ucu başkalarının eline geçtikten sonra manavlar(Türkmenler)unutuldu. Unutulunca da bu yerli insanlar, Türkmenler hayvanlarla ,tarlalarla baş başa kaldılar.


Devlet yönetiminden uzak, ticaretten uzak, sosyal hayattan uzak kaldılar. Dolayısı ile geri kaldılar.
Osmanlı nın son iki yüzyılında saray da etkili alanlarda Türk yoktu zaten.
Bolu yöresinden saraya giden Türkmenler (manavlar)aşçılık yaparlardı, bulaşıkçılık yaparlardı. Safranbolu yöresinden sarada alt kademe hizmetlerinde manavlar vardı.
Son zamanalar da Apdülhamit ”Yahu sarayda ki tüm gizli konuşmalar dışarıya çıkıyor. Dil bilmeyen Arnavutları da saraya getirdim, yine sırdiye bir şey kalmadı” diyerek Osmanlının kurucuları o sadık ve samimi insanları hatırlayarak ,Taraklı Söğüt, Geyve ve Göynük’ten 200 genci saraya aldırdı


Onlarıda bekçi,seyis ve hizmetçi idiler sonuçta.
Osmanlı sarayında son zamanlarda Türk kelimesinin de bir anlamı kalmamıştı, hakir görülürdü.
Türk kavramı ve anlamı Mustafa Kemal sayesinde yerini buldu. Ezik ve hor görülen bir topluluk olmaktan çıktı.
Devlet yönetimi Kafkasya’dan gelenlerle Arnavutluk tan gelenlerin elindeydi hemen hemen.
Dış işleri ve Maliye de Yahudi, Ermeni ve Rumların insiyatifin de yürütülür hale gelmiş idi.
Kandıra ve çevresinin geri kalmasının , insanlarımızın devlet yönetiminde , idaresinde ve ticaretinde çok etkili olamamasının nedenlerinden biri de budur.


Cumhuriyet döneminde de keşke bir yatılı ilkokul, ortaokul veya bir lise olsaydı. Bu gün çok sayıda Profesör, çok sayıda asker, doktor, kısaca önemli yerlerde çok insanımız olurdu.
Bir yatılı okulla bizim çocuklarımızın da önü açılırdı. Bu okullardan bir şekilde mezun olunuyor zaten yeter ki eğitim imkanını ver bu insanlara.
Ama maalesef olmadı…..


Onun için cemiyetçiliği pek bilmiyoruz.


Siyasi kavramlara sıkışıp kalıyoruz.

Birbirimizi hırpalıyoruz ve yoruyoruz.


Büyük düşünüp ,kucaklayıcı ve toparlayıcı olmaktan uzak kalıyoruz.


Kısaca biz bu yörenin bu toprakların çocuklarıyız. Biz birbirimizi anlamazsak başkası hiç anlamaz.
Farklı ailelerde ,farklı okullarda, farklı S.T.K’larda vede farklı siyasi atmosferlerde yetişmiş olabiliriz.
Bunlar bizim alt zenginliğimiz olsun. Buralarda hoşgörülü olmamız lazım. Papağan gibi bulunduğumuz, şartlandığımız ortamlarda gördüğümüzü ve bildiğimizi sandığımız söylemlerle birbirimizi kırmak akıl karı bir iş değildir.
Biz gözleme, un çorbası ve dartılı ekmek makarnası ile mayamız dürülmüş insanlarız.
Bu toprakların çocukları , gençleri ve tüm insanları birbirini anlamalı .
Bağnazlıktan, tutuculuktan ve şartlanmışlıklardan uzak durmalıdır.
İşte o zaman kaliteli insan ve kaliteli topluluğu oluştururuz.
Bölgemize, insanımıza, bunun yanında milletimize, ülkemize de bilinçli insanlar olarak faydalı olma fırsatı yakalamış oluruz…..18.09.2021

One thought on “Dünden Bugüne Kandıra’mız-Abdullah KÖKTÜRK

  1. Abdullah hocam , gönlünüze ve kaleminize sağlık. Bu tarih ,kültür, birlik ve beraberlik içerilkli bölgesel yazınız aslında tüm ülkemiz insanın ihtiyacı olan tespit, tavsiye ve güzel hasletlerdir.
    Hatta günümüz de ;Sömürü , kan , gözyaşı ve işgalciliğin hakim olduğu dünyamızda bu haksız uygulama ve sömürü/kapitalist sistemlerin son bulması , hakkın, hakikatın ve güzel ahlakın hakim olması için çözüm içerikli yazınızın son 5 paragrafından dolayı da ayrıca teşekkür ederim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir