Mahallelerimiz, Sokaklarımız- Nurşen Yeniay

AYDINLIK MAHALLESİ TEKKE MEYDANINDAKİ HARİKA YILLAR.

saat gecenin 3.oo civarında davul, klarnet sesiyle uyandık. Tüm komşular camlarda. Büyük teyzem Hamiyet’in eşi Esat eniştem zil zurna. Yanında çırağı küçük Mehmet abi. O da Eniştemden daha fazla sarhoş. Mahalle davul, klarnetten yıkılıyor sanki. Düğün var gibi. Mehmet abi bağıra bağıra şarkı söylüyor. Esat eniştem ona eşlik ediyor. Ben sabır taşıyımıyım (Dil dönmüyor yımıyım). Biz camda gülmekten ölüyoruz. Çok hoşumuza gidiyor bu durum. Çocukluk işte hiç bitmesin istiyoruz. Klarnetçi ve davulcuda zil zurna inletiyorlar mahalleyi. Teyzemler tam karşımızda oturuyor. O ara kapı açılıyor teyzem sinirden gerilmiş yüzü ,upuzun sabahlığı ile söylene söylene eniştemi zorla içeriye alır. Herkes dağılır uykulara devam edilir.

Aradan 1 hafta geçer bu defa yine davul ve klarnetle yan komşumuz Şeref amca. Şarkılar ve naralarla gelir. Bize yine eğlence çıkmıştı ne keyifli günlerdi,

Karşı komşumuz Osman amca her gün içer. Evin karşısından eşine Zeynebim kara gözlü Zeynebim diye seslenirdi. Oda çok içerdi. Rakı bulamadığı zaman İspirto içerdi. Zeynep teyze namazında niyazında çok muhterem biriydi. Osman amcanın o halinden çok utanırdı. Biz çocuklarada seyir çıkardı.

Çok keyifli bir mahallemiz vardı. Çok seçkin birbirine saygılı ,iyi insanlar vardı. Ahhhhh keşke bir şansımız daha olsa o yıllarda yaşamak doya doya yaşamak isterdim.

İşte mahallemde yaşanan hayatımdan bir kesit daha.

FAİK EFENDİ SOKAĞINDAN.!!!!!!

Bahattin’le Kandıra’da yedek subayken nişanlıydık. Keşke nişanlılığı uzatsaydık diyebilmek istediğimiz günlerdi. Ara ara bizi askeri gazinoya yemeğe davet eder, ateşli meyveler yaptırır, bizleri kraliçeler gibi ağırlardı. Annem ve babamda Bahattin’i çok sevmişlerdi. (kendi oğulları gibi). Evlendikten sonrada hiç değişmedi Bahattin. Annemde ona her istediğinde mantı yapardı.

Bir gün alaydan morali bozuk bir biçimde geldi. İstanbul Tophaneye bir grup askerle bir aylığına top atışına gideceğini söyledi. Eeeeeee askerlik bu mecburen gideceksin. Neyse bir ay geçti, geldi. Top atışlarında topları patlatamamışlar ve Bahattin’e üç günlük oda hapsi vermişler. Çok komik gelmişti bana. Neyse çantasını almış bayramda oda hapsini çekmek üzere alaya gitmişti. Muhabere komutanı olduğu için odaya telefon kurdurmuş saatlerce konuşuyorduk. Sanki hiç hapis yatmamış gibi. Üç gün geçtikten sonra kıyma almış. Anne bana mantı yapar mısınız dedi? Sanki yıllarca hapis yatmışta mantıyı özlemiş gibi. Biz annemle çok güldük.

Gerçekten anılar hiç bitmiyor. Şimdi ise bu yıllardaki anılar kavga şiddet öfke ve hırs yılları olarak hatırlanacak yıllar olacaktır. Yazık bizim yaşadığımız yılları kimse yaşayamayacak!!!!!!

KANDIRA’DA ARKA ÇARŞI!!!!

Çocukken Kandıra’da arka çarşıyı hiç sevmezdim. Zira bana hiç hitab etmezdi. Orada tamirciler, tesviyeciler, kalaycılar, ayakkabı tamircileri camcılar vardı. Yani çocukluk aklımla lüzumsuz bir yer diye düşünürdüm. Ne seyredilecek vitrinler ne alış veriş yapabileceğimiz malzemeler vardı.

Sadece yıpranan ayakkabılarımızı tamir için gider yapıldığı tarihte alırdık.

Birde ön çarşıdaki ahçıların kocaman tencerelerinin yıkanıp arka kapısından deterjanlı sularının dökülüp kaldırımların ıslanıp çirkin bir görüntü oluşturduğu yerdi arka çarşı.

O koca koca tencerelerin tıkırtılarını duyardım.

Bir gün ayakkabılarımı tamire götürdüğümde kaldırıma ahçılardan biri közlü kül dökmüş. Bende kaldırımda yürürken (Ayağımda tokyolar ) o küllerin içine girmiş ayağım feci şekilde yanmıştı. Benim için arka çarşı daha da sevimsiz hale gelmişti.

Tabi ki faydalı yanları çoktu. Çocuk aklımla bana hitap etmediği için bana yaramayan her şey lüzumsuz görünürdü.

AYDINLIK MAHALLESİNDEN!!!!!

Mahallenin büyük abileri, Tommiks, Teksas, Zagor, Yüzbaşı Volkan, Karaoğlan gibi kitaplardan sergi yaparlardı. Kitapları10 kuruşa okuyup geriye veriyorduk. Ben 3 kitap alıp evin üst katında okumak üzere yukarıya çıktım.

İlk Karaoğlan ı okudum. Dışarıda hava çok sıcak mahallede sessizlik hakim. Kimi öğle uykusunda kimi içeride. Bizim mahalleye yakışmayacak kadar inanılmaz bir sessizlik hakim. Somyaya uzandım ,ikinci kitabı okuyacağım. Kitap Vampirli yaşayan ölülerin dönüşü konulu korkunç bir kitap. Vampirler akşam üzeri kan emiyorlar, normal insanlar gibi parka geliyorlar, hava kararınca insanların kanlarını emiyorlar. Annem gezmede. Babaannem küçük kardeşimi alıp İbramalara, ablamda arkadaşlarına gitmişti. Aşağıya inip içecek bir şeyler almaya gideceğim korkudan inemiyorum (Çocuk aklı işte). Çıtırtılar duyuyorum. Kıpırdayamıyorum. Somyanın üzerinde kaskatı yatıyorum. Bir müddet sonra mahalleye gelen dondurmacının sesini duydum. Birden bire mahalle dondurma almak için sokağa çıkınca yine kalabalıklaştı. Ben yine korka korka (arkamdan Vampir kanımı emecek korkusu ile) aşağıya indim. Kendimi sokağa zor attım. Annemler gelinceye kadar eve giremedim.

Buda böyle bir anı işte.

Kandıra’da ORTA ÇARŞI!!

Orta çarşı bakkal dükkanlarının, lokantaların ve de kasapların olduğu tüm Kandıra’lıların ihtiyaçlarına cevap verdiği yerdir. Genelde içkili lokantaların bulunduğu yer yer de kahvelerin, erkek berberlerinin, pastanelerin, çulcunun, Tekel bayii nin, balıkçıların, gazetecinin, fırınların, kuruyemişçilerin olduğu Kandıra’nın en işlek çarşısıdır.

Sabah tüm esnaf erkenden dükkanlarını açar, dükkan önlerini süpürür, yıkar ve de dükkanlarının önüne sandalyesini koyar müşteri beklerlerdi. Beklerken de birbirleriyle şakalaşarak sohbet ederlerdi. Koca çarşı her gün olduğu gibi pırıl pırıl görünürdü.

Öğlen saatlerinde lokantalar tıklım tıklım kalabalık olurdu. Lokantaların vitrininde ki yemekler bol salça kullanıldığı için kıpkırmızı görünürdü. Alış verişe gittiğimde en çok gözüme çarpan da lokanta vitrinindeki bol fıstıklı irmik helvası (çok severim), köfte ve Patates olurdu.

Eskiden Çarşamba pazarı kurulduğu zaman, orta çarşı kaldırımlarında köylülerin pazar malzemeleri sattığı, her türlü yoğurtların, taze sebze ve meyvelerin satıldığı yerdi. Canlı tavuktan tutunda yumurtaya kadar her şey bulunurdu.

Orta Carşı nın girişinde ise Kocaman bir manav vardı.

Orta çarşı Kandıra’nın simgesiydi. Aslında Kandıra’nın her yeri tek tek anlatılmaya değer yerlerdir. Ama benim hatırladıklarım bu kadarına yetiyor .Tüm o yıllarda yaşayan Kandıra’lıların hatıralarını anlatıp eksik pazıllarını tamamlasalar her şey yerli yerine yerleşecektir.

Benden bu kadar!!!!!!!!

Kandıra’dan anılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir