KANDIRANIN RENKLİ SİMALARI-Nurşen Yeniay

Cık cık Hüsniye: Bir Oğluyla (Sırrı abi) kulübe gibi bir ev de otururdu. Mahallenin afacan çocukları onu gördüklerinde cık cık cık cık diye tempo tutarlardı. Küçücük bir kadındı. Sinirle o çocukları kovalardı. Halamın oğlu Ahmet abimi yakalamış parmaklarını ağzının iki tarafına geçirmiş yırtarken halam elinden zor kurtarmış.

Guguk Ahmet: Ahmet diye saf biri vardı. Kimin neyi nesi bilmiyorum. ”Ahmet guguk evine konduk” diye tempo tutarlardı. Arada ise ”Ahmedi medi kuyruklu kedi bir sıçan tutmuş yalamadan yutmuş” diye onu kızdırırlardı. O da küfrederek elinde sopa ile çocukları kovalardı.

Dilsiz: Birde dilsiz vardı ben ona çok üzülürdüm. Uzun boylu oldukça yakışıklı biriydi. O da herkes gibi normal sadece yarım dilsiz biriydi. Kandıra’mızın bir kırmızı kamyonu ( biz ona taka tuka derdik) vardı. Onu görünce afacan çocuklar haydi bak kırmızı kamyon geliyor derlerdi. O da ”kırmızı kaymon geliyor dihhaaa” der oynardı.

Pembe: Ben İlkokula giderken Pembe diye birini hatırlıyorum. Küçücük çocuktu ama kalın sesi vardı. Bizden iki sınıf aşağıdaydı. Ama o kadar küçük kız tüm öğrencileri korkutur, küfür eder, bizleri koşturur, yakaladığında bize saldırırdı. Kimin çocuğuydu bilmiyorum. Öğretmene bile korkudan şikayet edemiyorduk. Bizlere gözlerini kaydırarak bakardı.

Remziye: Sokaklarda elinde sigara ile başı boş dolaşırdı. Kendine takılanlara felaket küfrederdi.

Bahattin le evimize gidiyoruz yolumuzu kesti. Bir sigara parası istedi. Bahattin ‘de cebinden paraları çıkarırken paralar yerlere saçıldı. Bahattin’e öyle bir küfretti ki, ben yerlere yattım gülmekten. Daha cebindeki paraya sahip olamıyor birde bana para vermeye kalkıyor P……dedi. Ve de parayı almadan gitti. Bu bizim aylarca dilimizde pelesenk oldu. Bahattin’le hep gır gır geçtim uzun süre

Adil: Adil’in iri kocaman gövdesi vardı hatırladığım kadarıyla, kocaman da dudakları vardı. Dudaklarından salyalar çıkardıİ dudak kenarları salyalardan yalama olmuştu. Saftı, başı boş gezerdi. Kimseye zararı olmazdı. Burnundan konuşurdu. Konuşmasını kimse anlamazdı. Onu da bu kadar tanıyorum sanırım. Kandıra’nın romanlarındandı.

Coruk: O nu yorgan gibi rengarenk ceketiyle hatırlıyorum. Ceketi yeşil, mavi, sarı, kırmızı, her renkten nasibini almış kas kalın yamalı ceketti. Çeşme başına gelirdi. Çocuk vicdanı, acıma hissi ile üşümüştür biraz ısınsın mı dedim anneme. İçeriye aldık karnını doyurduk, Daha da görmedim onu. Neden coruk dendiğini, kimin bu ismi taktığını, ailesi kimdi? Hiçbir zaman öğrenemedik…..

FİKRİYE TEYZE!!

Kandıra Aydınlık mahallesi sakinlerindendi Fikriye Teyze. Eşi, ayakkabı tamircisi, kendisi de ev hanımıydı. Camın önünde oturur oya yapardı. Ufak tefek neşeli biriydi. Çok sigara içmekten sesi kalınlaşmış erkek sesi gibi olmuştu. Kahveyi çok severdi. Kahvesini her öğlen teyzemde mangalda ağır ağır pişen bol köpüklü olarak sigarası ile birlikte içerdi.

Ellerimde siğiller çıkmıştı, Bir elimde 10 tane bir elimde 6 tane. İlkokula gidiyordum. Ellerimi arkadaşlarımdan saklıyor, önlüğümün cebinden çıkaramıyordum. Bir akşam üstü okuldan çıktım eve geldiğimde annem Fikriye teyzene git ellerini göster dedi. Sanırım onunla konuşmuş. Gittim. Siğillerimi saydı, evinin önünde bulunan incir ağacından bir uzun dal koparttı. Siğiller kadar onar santim 16 tane çubuk yaptı. Beni Hanife teyzenin (HANİK) bahçesine götürdü. Her bir çubuktan sızan incir sütünü siğillere sürerek okudu. 6 Çubuğu bir,10 çubuğu bir deste yaparak bahçeye açtığı çukura gömdü. İki gün sonra bir siğil söndü. Kazdığı yerden bir çubuk çıkardı. Gerisini tekrar bağladı ve tekrar gömdü. Bu böyle on beş gün daha devam etti. Elimdeki tüm siğiller bitti. Ellerim tertemiz olmuştu. Çok mutlu olmuştum. Nur içinde yat Fikriye teyze. Mekanın cennet olsun. Seni hep camının önündeki güzel çiçeklerinle ve elinde iğne ile oya yaparken hatırlayacağım.

N.Y

ANNEANNEM!!!!

Anneannemi yüzünde parça parça kırmızılıklar ve yara gibi kabuklu haliyle hatırlıyorum. Anneannem çubuklu Osmaniye köyünden, beyaz tenli, sarışın, çok güzel bir kızmış. (anlatılanlardan biliyorum.) Seyrek sahil koyunun sahiplerinden Osman Beye gelin gitmiş. Tahteravanla Seyreğe götürülmüş.

Anneannemi tüm torunları çok severdi. Biz çeke çeke bize götürmek isterdik. Kuzenler çeke çeke kendilerine götürmek isterlerdi. Bize geldiğinde annem ona umaç çorbası uvdururdu. Çok naif, iyi niyetli sessiz bir kadındı.

Anneannemlerin İzmit’te oturduğu yıllarda ,bir sabah erkenden telefon çaldı. Annem sesli sesli ağlamaya başladı. Ben çok korkmuştum. Bana İşten izin al anneannen ölmüş deyince içim cızladı. Bende hem ağladım hem giyindim. İşten izin alarak İzmit’e geldik. Oradan cenazeyi alarak Kandıra da’ki evlerine getirdik Orada işlemleri bitirdikten sonra gömmek üzere Seyreğe götürdük. Orada herkese yemekler verildi. Helvalar kavruldu. Okuması yapıldı ve evimize döndük. Ben anneannemin yüzüne baktım, hiç aklımdan çıkmadı o hali, Işık açık yattım o gece. Babam korkuyorsan gel sen annenle yat dedi bana. Hayır dedim. Bu defa annem korkuyorsan baban senin yerinde yatsın dedi, Hayır dedim. O ara dalmışım sanki yatak yukarıya doğru yükseliyor gibi geldi bana. Baba diye seslendim. Sen gel burada yat, ben annemle yatayım dedim. O geceyi hiç unutamam. Niye 20 yaşındaki birine ölünün yüzünü gösteriyorsunuz? hala kızarım.

Anneannem gürcü olduğu için bazı kelimelerİ çok farklı telaffuz ederdi. Kapıya gapi, kuşa guş derdi. Bu da bizim çok komiğimize ve de hoşumuza gittiği için tekrarlatıp gülerdik. Kırışık sarkık kol etlerini sallardık. Çok tatlı kadındı canım anneannem.

Kandıra dan aile anım.

N.Y

HANİK (Hanife yenge)

Mahallede komşuları ona Hanik diye seslenirdi. Kocaman bahçesinde erik ağaçları vardı. Bahçede tek bir yaprak göremezdiniz. Hanik o kadar temizdi. Bahçenin hemen yanı başında Belediye ye ait bir çeşme vardı. Oradan her gün kova ile su alır bahçeyi ve evin önünü yıkar pırıl pırıl yapardı.

Hanik güzel kadındı. Kısa boylu, dalgalı saçları vardı. Dudaklarına kıpkırmızı ruj sürerdi. Mahallede hepimiz onu severdik. İki çocuğu vardı Gönül ve Sedat .Evin yanında Behiye Hanım teyze ve Manifaturacı Asım enişte otururdu, (bütün mahalle ona enişte derdi niçindi sebebini bilmiyorum).Behiye Hanım teyze çok sigara içerdi. Asım Enişte biraz sinirli insandı. Günde 1paket birinci sigarası parası verirdi. Behiye teyze sigarayı bitirir beni çağırıp Asım enişten görmesin bana bir paket sigara al derdi ve bana arka bahçesindeki can eriklerinden bir kucak erik verirdi.

Hanife yengenin eşi Vedat amca günde üç beş defa eve gelirdi iş yerinden. Upuzun boyu vardı. Çok sevimli bir adamdı. Çok seri konuşurdu. Ben konuştuklarının hiç birini anlamazdım. Güzel ailelerdi. Hanik O kadar temiz olmasına karşın, bizim Bahçedeki erik ağacına çıkıp erik toplarken döktüğümüz yapraklara hiç kızmazdı, arkamızdan yine süpürürdü.

Ben Mahallemi ve çocukluğumu çok özlüyorum.

Aydınlık mahallesinden bir kesit daha

N.Y

Puzzle nın nir parçası eksik onu da ben tamamlayayim Hanife teyzemin büyük oğlu Öz abi Altın nal sineması altında şirin bir lokantası vardı 80 li yıllar ve cok yakışıklı bir adamdı
zafer Portakal

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir