DARAĞACI
Ve günlerden bir gün, bir sabah erken
Kuşluk vaktinde, bülbüller öterken
Kentin meydanında bir darağacı.
Sallanıyor boşlukta bir yabancı.
Geçiyor sabahın yolu alnından
Ve yalın ayaklan gecede…
(Yeni yollarını mı düşünmede
Bu ayaklar?..son durağına kadar
Ne uysal yürümüştür bu ayaklar!)
Esintili alanda üç beş adam;
Uykusuz yüzleri donuk birer cam,
Bakadurmuşlar öyle… ve garibi
Hepsi ayrı ayrı asılmış gibi.
Ben de aralarında üç beş adam;
Uzatsam elimi, alnını tutsam
”Uyan , kardeşim! Desem, bu uykudan”
Yüzünü kapardı hemen , korkudan.
Çekilirken gece batıya doğru,
Konmuş da bir çatıya karga ruhu
Söylenip duruyordu: ”Gün doğmada
”Ya sallanır gördüğüm kim, sehpada?
”Ben miyim bu? ben mi, bu baş, bu eller,
”Bu ayaklar?.. ya hani nerde yollar?
(Anlamamış ne olup bittiğini
Zavallı karga; atın yittiğini
Sadece bir göğe, bir yere bakıp
Ölüyü ölüye çekiştirir hep.)
”Niye geldin bu çıkmaza, be ayak?
”Var mı beni boşlayıp, burda barınmak?
”Ben insanoğlunun aynası mıyım?
”Şu garip yolcunun aynısı mıyım?
”Benzeten kim bana bu dağarcığı?
”Orada sadece bir darağacı
”Ve onda rüzgarla sallanan bir dal!…
”Yalnız, beni düşünür gibi bir hal!”
Bir yağmur gölcüğü yerde akşamdan,
İçinde titrek bir yansı idamdan…
Bu biçim üzre bitecekken gece,
Dağılacakken artık seyirci de,
Birden, kargalarla doldu gök yüzü.
Tüm asılmışların ruhlar sürüsü
Tamusal bir koroyla, dişi erkek,
Alçalarak, yükselerek, dönerek,
İlenirlerdi bağrışa çağrışa
Hem asılana, hem asan nebbaşa:
İşte Ölen, ama işte Öldüren,
İşte Bulan, ama işte Bulduran,
Filozof ve kurtarıcı, hem yalvaç,
Hem doğrucu bir ruh ve de yalancı
Ve siyasacı ve hakcı ve hırsız
Ve can çalan ve övüngen ve arsız
Gün doğmak üzre, eşya kabarıyor,
Yeryüzünün çatısı ağarıyor;
Acı bir gün! karga ağlanır durur;
Adam darağacında sallanır durur…
Ahmet Muhip DRANAS