14 Mart Tıp Bayramı (BİR ANNENİN GÖZÜNDEN “NASIL DOKTOR OLUNUYOR)- Yasemin Yetkin

BİR ANNENİN GÖZÜNDEN “NASIL DOKTOR OLUNUYOR?”
Üniversite tercihleri yapılıyor. Tercihlerinin tümüne tıp yazıyor. “Yapma,” diyoruz, ikna
edemiyoruz. Doktor olmayı istiyor. Kirpiğinin teline kıyamadığım, ağır bir yükü omuzluyor. Altı yıl
gecesini gündüzüne katıyor. Uzun bir maratonun ilk etabını tamamlıyor. Sonra birinci mecburi
hizmet görevi. Ardından TUS denen ömür törpüsü… Dünyanın en zor sınavlarından birine
hazırlanıyor, sayfalarca ders notları var, çalışıyor.


Kalkıp destek olmak adına son bir ayda yanına geliyoruz. Evi temizlerim, sıcak çorba
yaparım, özlem gideririm sanıyorum. Odasında ders çalışıyor… Akrep yelkovan durmadan
koşuşturuyor… Saatler günler geçiyor, o hâlâ çalışıyor. Ankara’dayız. Az sonra sınava girecek.
Bina girişinde uzun bir kuyruk var. Sessizce yavaş adımlarla ilerliyorlar. Hemen hepsinin elinde
kitap… Hâlâ göz gezdiriyorlar. Son bir kez el sallamak, başarı dilemek için kapıya yakın bir
yerdeyim. Bu kapıdan girenler arasında iki yavrum var benim de.


Şaşırıyorum… Hareketsizlikten hepsi kilo almışlar. Üzerlerinde bol hırkalar, bol
eşofmanlar… Hepsi aynı… Oysa bunlar genç. 25-30 yaş arasındalar. %1’lik dilime girerek altı yılı
kenara koydular. Şimdi bu %1’ler uzmanlık sınavına giriyorlar. Şükür kazandılar. Sonra yeni bir yol
ayrımı. Asistanlar. Ayda 8-10 nöbet, bitmeyen 36 saatler… Gözümün bebeği kıyamıyorum… Dört
yılı iple çekiyorum. Bu yoğunluk bitince rahatlayacaklar sanıyorum. Bitmiyor, ardından ikinci
mecburi hizmet.


Niye? Neyin mecburisi? Biz okuttuk, o koca koca kitapları biz aldık. Burs parasını ödedik.
Yine de mecburi hizmet. Evlerini İzmit’te bırakıp “Ver elini Siverek. İki yıl mecburi hizmete geldik”
dediler. Günde yüz-yüz elli hasta bakarak, savunmasız… Korunmasız… Şifa dağıtmak için
çabalayarak geçen iki yıl. Siverek’te yiyecek ekmek, içecek suyumuz varmış. Minik torun bize
emanet. Hastaya ayrılabilen beş dakikalık süreden ne doktorların ne hastaların memnun
olmadığı bir süreçle yola devam.


Ardından covid salgını… Sadece alkışlamak ve ışıkları kapatıp açmakla yetindiğimiz
doktorlar… Can güvenliği olmayan, darp edilen, yaralanan, yine de şifa dağıtmaktan
vazgeçmeyen doktorlar… Hipokrat yeminine sadık kalan, hem alnının teri hem beyninin teri
kurumayan doktorlar… Hâlâ okumaya, araştırmaya devam eden, yaştaşlarının yaşadığı gibi
gençliklerini yaşayamayan, mesaisi 17.00’de bitmeyen, 24 saat devam eden doktorlar…
Yorgunsunuz, kırgınsınız biliyorum. Bir anne olarak tüm kalbimle dualarımdasınız hepiniz.
Minnettarız. İyi ki varsınız… Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Umudun olduğu her gün bayramdır
bence. Nice güzel bayramlara…


Yasemin Yetkin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir