AYDINLIK MAHALLESİNDEN!!
Kardeşim Gülten sanırım 4 yaşında falan. Bende ilkokula gidiyorum. Resim yapmayı çok seviyorum o günde yine resim yapıyorum. Gülten’e de kağıt kalem verdim. O da bir şeyler karalıyordu. O ara ortaokulda öğretmen Şükran teyzenin annesi su böreği getirmiş, annemle kapıda sohbet ediyorlardı. Bir ara Gülten’in sesi kesildi baktım mosmor olmuş nefes alamıyordu, Ben çığlık çığlığa bağırıyordum ,annemler panikle içeriye koştular.

Gülten kalemin tepesindeki silgiyi burnunun içine sokmu, tepeye kadar itmiş nefes deliklerini tıkamıştı. Annemle teyzem burnunu yukarıdan sıkarak aşağıya doğru ittiriyorlar fakat silgi çıkmıyordu. Teyze Gülten’i kucağına alarak koştura koştura Şükran teyzeye götürdü. Annemde peşinden gitti.
Bende evde korku ve merakla beklerken geldiler. Şükran teyze silgiyi cımbızla çıkarmıştı. Gülten eve gelirken çığlık çığlığa ağlıyordu, belli ki çok korkmuştu
Şimdi düşünüyorum da ne cesaret. Hastaneye götüreceğimize ilkel yöntemlerle çıkarmaya çalışmışız. Bazı davranışlarımız düşündükçe çok garip geliyor bana.
Kandıradan korkulu bir anı.
BİZİM EVDEN
Bir gece annem ve babam gezmeden geldiler. Annem kolundaki bilezikleri camın önündeki masanın üzerine çıkarıp yukarıya yatmaya gittiler.
Biz Babaannemle aşağıda o odada yatıyorduk. Babaannemin horultusundan uyuyamamıştım (ayni vapur gibi ses çıkarıyordu). Gözlerim açık yatarken camın önüne el feneri tutulduğunu gördüm(camlar yukarıya doğru kaldırılarak açılıyordu. Hiç bir kilit yoktu. Camı açmış el fenerini içeriye tutuyordu. Birden karşıdaki bilezikleri görmüş o cama yönelmişti. Elini uzatsa bilezikleri alabilecekti. O ara bana bir cesaret geldi yataktan fırladım ışığı açtım baba! baba! diye bağırmaya başladım. Hırsız camı pat diye bırakmış kaçmıştı. Babam peşinden koştu bütün komşular uyanmıştı arkasından koştular yakalayamadılar. Polis geldi hırsız ilk geldiği cama sopa dayamış, o cam açık kalmıştı. Polis inceleme yaptı ve gitti. Annemler beni yukarıya yatırdılar. Ben sabaha kadar gözümü kırpmadım, uyuyamadım. Ertesi gün alt kattaki camlar çivilendi ama ben bir müddet yukarıda yattım.

Bu gün gibi hatırlıyorum bu olayı. Bir türlü aklımdan çıkmıyor bu sevimsiz anı.
Bu da Aydınlık Mahallesi Tekke meydanından bir anı.
BAYRAM ABİ
Bayram abi Aydınlık mahallemizin renkli simalarındandı. Hamallık yapardı. Boylu poslu biriydi. Evimizin yan tarafına bitişik küçük bir evi vardı. Eşi Halide teyze ile burada yaşarlardı. Hiç çocukları olmamıştı. Halide teyze çok sigara ve kahve içerdi bu yüzden sesi erkek sesi gibi kalınlaşmıştı. Sesleri bizim evin içine kadar gelirdi.
Bayram abi mahalle çoçuklarını eğlendirmek için tek eliyle bizleri yukarıya kaldırırdı. Boyu çok uzun olduğu için kendimizi gökyüzünde zannederdik.
Halide teyze kanser oldu öldü. Son zamanlarında çok kötü olmuştu onu mos mor haliyle görmüş çok üzülmüştüm.
Bayram abi ,bilmem ne kadar süre sonra köyden bir kızla evlendi. Mahalleden bir otobüs kaldırdılar hepimiz düğününe gittik. İyi bir insandı bayram abi
Ablam Ankara’da kolej de okurken tatile geldiği sırada valizini Bayram abiye taşıtmaktan çok utanmış. Gözleri dolu dolu anneme anlatmıştı.
Bayram abinin Sabriye teyzeden bir kızı üç oğlu olmuştu.

İşte Bayram abiden hatırladıklarım bunlar. Ha birde Bayram abi ve Halide teyze sinemaya gitmişler filmde uyumuşlar. Film bitip ışıklar yanınca seyirciler tarafından uyandırılmışlar.
Aydınlık mahallesi tekke meydanında ki çocukluğumdan bir kesit daha.
HATİCE TEYZE (BERBER)
Hatice teyze, Osman amcaların evine bitişik iki katlı yeşil boyalı büyük bahçeli evde eşi ile beraber otururdu. Ben onu gözlerinde gözlük camının önünde otururken görürdüm. Eşini ise eve girip çıkarken sakin sakin yürüyüşü ile uzaktan tanırdım. İnce upuzun boylu şık takım elbiseli fötr şapkalı biriydi.
Bir oğlu iki kızı vardı. İki kızı da İstanbul’da evliydiler. Oğlu da tatillerde yanlarına geliyordu. Ben Lamia teyzeyi çok iyi tanıyordum zira o annemin çok iyi arkadaşıydı. İstanbul’da diş doktoru ile evlenmiş, bir oğlu bir kızı olmuştu. Lamia teyzede Kandıra’ya annesinin yanına taşınmıştı. Çocukları kışın Babanın yanında okula (Alman lisesine) gidiyorlar, yazları ise annenin yanında kalıyorlardı. Nihal abla ablamın arkadaşıydı çok iyi anlaşıyorlardı. Yazları iple çekiyorlardı. Oğlu Ali abinin kısacık boyu vardı. Halbuki Lamia teyze uzun boyluydu. Demek baba kısa boyluymuş. ben çok fazla tanımıyordum, Sadece uzaktan görürdüm. Babası İsveç’ten film makinası almış duvarda kendi yaşıtlarına film oynatıyormuş. O zaman bu olağanüstü gelirdi ve bizler çok merak ederdik. Ara sıra onu ağız armonikası çalarken görürdüm, Biraz tavırlarından mıdır nedir bana çok itici gelirdi.
Lamia teyze çok güzel bir kadındı, uzun boylu, çok şık giyinen, modern biriydi. Çocukken, içimden eşi bu kadını neden bırakmış diye düşünürdüm. Yıllar sonra çocukları anne ve babayı tekrar birleştirdiler ve İstanbul’a döndüler.
Hatice teyzenin Lakabı niçin Berber di hala çözemedim. Kadın berber değildi ama lakabı buydu.
İşte çocukluğumun Aydınlık mahallesi Tekke Meydanından bir kesit daha.
KANDIRA’DA İZ BIRAKAN KİRACILARA DEVAM!
BAŞKOMİSER NURİ ASLANDOĞAN VE AİLESİ!!
Aydınlık mahallesinde Fikriye teyzenin evinde kiracıydılar, komiser Nuri Bey amca ,eşi Behice teyze. Üç çocukları vardı. İki oğlu ve bir kızı vardı. Nuran benim okul ve mahalle arkadaşımdı. Nuran’ı çok severdim. Annesi Behice teyze ufak tefek bir kadındı. Çocuklarla bile büyük insanlar gibi değer vererek konuşan biriydi. Nuri Bey amca Kilolu ve çok tonton biriydi. Kadri ve Nuran anneye, Doğan ise babaya benzerdi. Behice teyze çok güzel baklavalar yapardı. Nereli olduklarını bilmiyorun. Ama sanırım doğu taraflarındandı.
Kandıra’da düğün olduğu zaman gece gelini ev ev doaştırıp, heyamollaya çıkarırlar, davul, klarnet cümbüş ile ”heyamolla, peynir ekmek yolla, biz size geldik, gelinde getirdik” diye evlerin kapılarını çalar o evden ne varsa verirler onları alıp gideceği tüm evlerden bir şeyler toplar, o kalabalık gecenin üç veya dördünde gelinin evine gider o topladıkları ganimetleri hep beraber yerlerdi. (Bunu buraya niye yazdığımı merak ediyorsunuz şimdi anlatacağım.)
Bu bizim gelenek ve göreneklerimizdi. Hatta ramazanda dahi romanlar davul, klarnet ve cümbüşle Türk sanat müziğinin güzel eserleri ile sahura uyandırırlardı Kandıra halkını.
Kandıra’ya o sene yeni bir kaymakam tayin olmuştu. O gece heyamollaya çıkmış düğün sahipleri ,akraba ve komşuları yine davullu, cümbüşlü şarkılı, ev ev dolaşırken bir grup polis gürültüyü kesmelerini ve evlere dağılmamızı istemiş. Kaymakam rahatsız olmuş. O ara Baş komiser Nuri Bey amca devreye girmiş Kaymakam’a Kandıranın yıllar boyu yaşadığı geleneğidir, evlere dağılmazlar demiş ve ikna etmiş ve biz kuzenin heyamollasına devam ettik.
Bana göre çok tonton adamdı Nuri Bey amca. Nasıl kaynaşmıştı bizlerle. Büyük oğlu Doğan Teğmen olmuş fakat kanser olup vefat etmiş, Bizim kuzenlerle çok iyi arkadaştılar. Hepimiz çok üzüldük.
Bir daha onlardan hiç haber alamadım. Mahallemizin çok güzel iz bırakan insanlarıydılar