KANDIRA!!!!!-Nurşen YENİAY

GÜZEL MEMLEKETİM.

Batıda, batının içinde batı gibi yaşayan, modern bir kasaba. Çoğunlukla şık ,bakımlı, kültürlü kadınların yaşadığı yerdi Kandıra. Kadınlar o devrin modasını takip ederlerdi. Çaça topuklar, permalı bakımlı saçlar, mini midi kıyafetlerle Avrupalı kadınlara taş çıkartacak kadar moderndiler.

Mandolin, ud, klarnet, ağız armonikası, bateri ve gitar çalan insanlar Kandıra’mızı daha da sosyal hale getiriyordu.

Kadınlar ve genç kızlar dergilerden dış haberleri takip eder, siyasetten, müziğe, sanatçılardan, yaşayışlarına kadar her türlü bilgi sahibi olurlardı.

Fotoromanlar, gazeteler sırayla okunur, filmler takip edilirdi. Haftada bir sinemaya gidilir. (Zira bir film bir hafta gösteriye sunulurdu) Sinemaya giderken Kadınlar ve genç kızlar Oskar almaya gider gibi çok şık ve bakımlı giderlerdi.

Kar yağdığında kadınlı erkekli gece kızak kaymaya çıkarlar çok eğlenirlerdi. Sabah ise kardan adam yapılır, kartopu oynanırdı.

Ev kadınları kendi aralarında oturma yeri yapar, tombala oynarlardı. Genelde erkekler biraz içkiye düşkündüler.

Canım memleketimi burada birkaç satırla anlatmak mümkün değil. O günleri bizler gibi yaşamanız lazım. Bu anlattıklarım sadece minicik bir kesit.

KANDIRA’DAN BİR ANI!

Annem Lise Müdürünün eşi Gültekin hanım teyzeyle çok samimiydi. Gültekin hanım teyze Lisede katip olarak çalışıyordu. Lise bize yakın olduğu için öğleyin yemek molalarında bize gelirdi. O bir saat içerisinde üçümüz kahve içer konken oynardık,

O gün işten çıktım. Gültekin Hanım teyze bizde yoktu. Anneme niye gelmedi diye sordum. Grip olmuş evde yatıyormuş dedi. Annem mantı için hamuru açtı. Bende kıymaları koyup kapattım. Hemen haşladık. Annem Kocaman bir kaseye koydu. Bunu Gültekin Hanıma götür dedi. Gültekin Hanım teyzeler bize çok yakın. İzmit yolu üzerinde oturuyorlardı. Ben kaseyi aldım ve yola çıktım. Benim üzerimde o zamanların çok moda elli paça kırmızı pantalonum vardı (Bunu niye yazdığımı şimdi anlayacaksınız) İzmit yolunun iki yanı ağaçlık ve yeşil yeşil otlarla çevriliydi. O gün bir köylü kadını karşı tarafta mandalarını otlatmaya çıkmış. Hayvanlarını toplamış evine götürüyormuş. Aniden mandanın biri bana doğru koşmaya başladı. Ben elimdeki mantı kasesini fırlattım, nasıl koşuyorum. Kadıncağız mandanın peşinden koşuyor yakalamaya çalışıyordu. Bir evin bahçesinden biri demir kapıyı açtı ve beni ani hareketle içeriye çekip kapıyı kapadı. Elim ayağım zangır zangır titriyordu. Yaşlı karı kocaymış. Bana tuzlu ayran yaptılar. Nurlar içinde yatsınlar. Hayatımı kurtardılar. Onlara teşekkür edip ayrıldım. Manda beni kırmızı giydiğim için kovalamış. Hayret bir şey. Demek kırmızıya karşı öfkeleniyormuş.

Aylarca geceleri rüyama girdi. Manda beni kovalıyor, tos vuruyor, sonra sonra unuttum. Her zaman manda gördüğümde kaçarım. En korktuğum hayvandır.

Bu da unutulmayacak bir anıdır benim için.

KAYMAKAMIN ŞÖFÖRÜ REMZİ ABİ VE AİLESİ!!!!!!!

Aydınlık mahallesinin güzel insanlarıydılar. Remzi abi ve ailesi. Mürvet abla uzun boylu, güzel bir kadındı. Beş çocuğu vardı. Sündüs, Ali, Metin, Asım ve Hülya. Sündüs kardeşim Gülten’in arkadaşıydı. Hülya çok şeker bir çocuktu. Adın ne diye sorduğumuzda Hülla derdi çok gülerdik. Çok hoşumuza gittiği için Heyamolla müziğini söyletirdik sık sık. (Heyamolla fıstık leblebi yolla) Hülyaca şöyle söylenirdi. Heyamolla vıttık ebebi yolla. Çok şekerdi Hülya çok.

Hülya’yı bir gün İkimizede pamuk şeker al diye çarşıya yolladım. Gelmez Allah gelmez. Akşam oldu yok. Birşey mi oldu diye korktum. Evlerine gittim. Meğer parayı düşürmüş. Korkudan bana söylememiş. Bir şey olmamış diye bir oh çektim. Çok şekerdi Hülla çok.

Her şeyden çok korkardı. Kardeşimin doğum gününde elindeki gazozu düşür, kır. Korkudan ağlamaya başladı. Nasıl titriyor. Biz bir şey yok diye zor teselli ettik.

Sündüs, sakin bir çocuktu. Kardeşim Gülten’le çok iyi anlaşırlardı. Çok genç yaşta hayata veda ettiğini öğrendim. Çok üzüldüm.

Eve buzdolabı almıştık. Remzi abi dükkandan arabası ile bize getirdi. O seneler Buzdolabı Lüx dü. Tek tük vardı. Remzi abide babam gibi akşamdan akşama içki içerdi, Annem de buza ihtiyacı olur diye buz almaya gelin dedi. Hülya her akşam gelir bizim buzumuzu verir misiniz derdi. Bizim bu çok hoşumuza giderdi. Çok şekerdi Hülya çok.

Çok güzel aileydiler. Mahalle de sevilirlerdi. Metin ve Ali’yi mahallede oynarlarken hatırlıyorum. Sanırım bizlerden küçük oldukları için sadece mahallede sokakta oynarlarken hatırlıyorum. Asım’ı hiç hatırlamıyorum.

Kandıra anılarımdan bir kesit.

BİR ANI!!!!

FAİK EFENDİ SOKAĞINDAN AYRILIŞ!!!!!

Evlendikten sonra Bahattin’in Yedek subay evinde oturduk. Ama geçici olarak. Zira askerliği bitmiş, tayin için müracaat etmişti. O yüzden bu küçücük evde kısa bir müddet oturmuştuk. Babamlar beni Bahattin’e verirken, Kandıra’da oturma şartı koymuştu, Bir kızım Bayburt’ta uzakta, bu yanımızda kalacak demişti. Bahattin zaten Kandıra’yı sevmiş kabul etmişti. Neyse babamlar Bahattin’in tayinini Kandıra’ya yaptırdılar. Bizde alayın bulunduğu mahalleye taşındık. Burada muhteşem komşuluklar yaşadık. Nüfus Müdürü Saadettin amca ve eşi Faika teyze ile sohbetlerimiz, Ruhi amca ve Nuriye yengenin insanlığı ile Fatma nine ve Sema yengenin sevecenlikleri, Yurdanur hala ve Ragıp amcanın dostlukları bana bu mahallede hiç yalnızlık hissettirmedi. Karşımda Aziz abi ve Huriş (Huriye)çok yakın davrandılar. Bize.Çalıştığım halde ev gezmelerine gider, akşamüstü ise mahallenin kızları Gülden, Nuray, Reyhan, Nurdan ile evin önünde voleybol oynardık.

İğneci Cengiz abi ve eşi Nazmiye abla yan bitişikte otururlardı, Nazmiye abla çok güzel kekler yapardı. Güzel komşuluklar yaptık.

Ev sahibimiz Kezban teyze çok iyi insandı. Sadece eşinden çok korkardım. Adam birinci karısını leğene oturtup kesmiş. Kezban teyze ikinci hanımıymış. Onlara gittiğimde kocası geldiğinde hemen yukarı kaçardım.

Burada Fatma nineden bahsetmeden geçemeyeceğim. Çok severdim onu. Gözleri görmezdi. Kapının önünde otururdu. Ben işe giderken hatır sorar, ayaküstü sohbet ederdik. O artık topuklu ayakkabılarımın sesinden tanırdı geldiğimi. Gelin sen misin? derdi.

Sema teyzenin lokumları bir harika olurdu. Bu mahalle ve İnsanlarını çok sevmiştim. Fakat yukarı mahalle olduğu için su sorunu çekerdik. O yüzden oradan istemeye istemeye eski mahallemize geri döndük.

AYDINLIK MAHALLESİNDEN ANILARA DEVAM!!!!

NEBİYE YENGE !ZEKİ BEY AMCA!

Nebiye yengeler, Eşrefler le bizim evin arasından 100-150 metre gittikten sonra tam karşıda büyük ahşap evde oturuyorlardı, Annem ve komşular sabah çaylarına, oradan da Mahmure ablaya beyaz iş kursuna giderlerdi.

Nebiye yenge çok becerikli ve töleranslı kadındı. Komşular evine dalar dolmalarını çalar, gözlerinin içine baka baka yerlerdi, Nebiye yengede buna kahkahalarla gülerdi. Komşuluk çok güzeldi, Aydınlık mahallesinin kadınları hem hamarat hem eğlenceliydiler.

Nebiye yenge astım hastasıydı, Kendine hava verirdi. Biz çocuk aklı merak eder izlerdik. Nebiye yengenin erkek çocukları yaşamazdı. En son çocuğu olduğunda adını Yaşar koydular ve yaşadı gerçekten. Babaannem Nebiye yengeyi çok severdi iki akşamda bir oturmaya giderdi. Sanırım Zeki Bey amca tarafından akrabalığımız varmış,

Zeki Bey amca sağlıkçıydı. Çok güleç yüzlü, uzun boylu, çok şık giyinen biriydi. İki tanede güzel kızları vardı. Onlar da baba gibi uzun boyluydular. Nezihe ve Nebahat ablalar.

Seneler sonra Facebook’tan Yaşar ile görüştük. O günleri ve o güzel insanları hatırlayıp mutlu oldum.

Kandıra’mın güzel insanlarından anılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir