Hani şu seyir terasları var ya camdan olan. Şöyle şehrin yüksekçe yerine kurulan. Tüm şehre tepelerden kuşbakışı bakan. Bugünlerde öyle bir terastan bakıyorum ben de. Gönül terasından.
Yirmi yaşında genç bir edebiyat öğretmeni olarak çıktığım bu yolculukta biriktirdiklerimle o terastayım. Seyrediyorum. Şu gördüğüm ilk göreve başladığım yer, şunlar da o yıllardan yaşadıklarım, anılarım, heyecanlarım, komşularım, ilk öğrencilerim… Benimle birlikte onlar da büyüdüler, çocukları torunları oldu. Emekli oldular. Yıllar içinde şöyle ya da böyle yollarımız kesişti. Dedim ya gönül terasındayım öğretmenliğimi seyrediyorum.
Henüz birkaç aylık öğretmenim. Okulumuzun hizmetlisi var çok neşeli, güler yüzlü. Konuşurken öğreniyorum yürüme engelli bir eşi olduğunu. Uykularım kaçıyor. Şöyle onu gezdireceği tekerlekli sandalye olsa sohbeti yapıyoruz. O yıllarda Müge Anlı henüz yok tekerlekli sandalye isteyeceğimiz, herkesin dostu, Kızılay geliyor aklıma. Oturup durumu anlatan bir mektup yazıyorum. Art arda yazışmalar, doktor raporu falan derken hop araba geliyor. Mutluyuz, mutluyum. Sevincime diyecek yok.
Bir velim var, bir anne. Eşi vefat etmiş. Çocukları okusun diye çabada. Ben de bir gayret… Kadıncağızın durumunu anlatan ikinci bir mektup daha yazıyorum Kızılay’a. Yazışmaların ardından çocuklara da burs bağlanıyor. Bir teneffüs molasındayız. Çay içip konuşmaktan kuruyan boğazlarımızı yumuşatacağız. Öğretmenler odasının kapısı sertçe açılıyor. Sinirli bir bey giriyor içeri. Yürüyüşü öfkeli, sesi öfkeli… “Kimdir bu Yasemin öğretmeen!? “ Çekinerek benim diyorum. Eyvah bu kadar öfkeyi hak edecek ne yapmış olabilirim. Babam yaşında bir adam. Hiç susmadan konuşuyor.
İlçenin Kızılay başkanıymış. Görevi zaten fahri yapıyormuş. İkide bir ona iş çıkarıyormuşum. Yazdıklarımı okuyacak, onaylayacak, imza atacakmış. Başka iş mi yokmuş. Fahri işmiş zaten. Konuyu anlıyorum bu gönüllülük işi gönülsüz yapılmaz ki. Sesim titriyor. “Bırakın o zaman,” diyebiliyorum. “Kim yapacak diyor sertçe. Ben yapmazsam kim yapacak?” Ne diyeceğimi şaşırıyorum. Öğretmen arkadaşlardan biri yardıma yetişiyor “Ben yaparım,” diyor. Adam rüzgârıyla geri çıkarken öfkeli sesi odayı dolduruyor. “Yapın o zaman, istifa ediyorum!”

Yasemin Yetkin