Kandıra’mın Güzel İnsanları(2)- Nurşen YENİAY

ZEHRA TEYZE VE ÖMER MUTLU AMCA!!!!!!!!

Veis amcaların evlerinden doğru yukarıya çıktığınızda karşınıza çıkar evleri.Ömer amca kilolu ,bana çok sevimli gelen insanlardan biriydi.Hep gülen bir yüzü vardı hatırladığım kadarıyla.

Zehra teyze ise çok zayıf hızlı ve telaşeli konuşan biriydi diye hatırlıyorum.

4 kızları vardı,en büyükleri Afet abla(gerçekten afet gibiydı,zerre kadar abartmıyorum)Onda Ava Gardner’in havasını görürdünüz,bir o kadar konuşkanyüzü gibi ruhu güzel insandı.Yıllar sonra Yahyakaptan’da bire bir daha çok tanıdım ne denli haklı olduğumu anladım.

Ayfer abla ablamın arkadaşıydı dedim ya! Zehra teyzenin kızları birbirinden güzel sanki ressamın tual’inden çıkmış gibiydiler.

Hatice’yi ben Hale Soygazi’ye benzetirdim,boy pos ayni,sarı saçlarını onun gibi sarar,çok güzel makyaj yapar çok güzel giyinirdi.Çok ta temiz kalpliydi.Mahallede pek arkadaşlık yapamadık zira onların arkadaşlık grubu vardı.Fakat iş hayatında bayağı samimiydik,iş yerlerimiz karşılıklıydı ara ara oraya kaçar iş ile ilgili sıkıntılarımı anlatırdım.

Serpil en küçükleriydi, O da nur gibi çocuktu rahatsızlandı. Tanrı onu daha çok sevmiş olacak ki ellerinden çabuk aldı.

Ben bu aile bireylerine gıpta ile bakardım. Kandıra’mızın güzel insanlarını anıyor ve mutlu oluyorum. Keşke yılların tekrarı olsa. Tanrı nın hakkı üç’tür desem ve üç kere yaşasam bu yılları.

Yaşadığım yıllardan bir kesit.

SAADET TEYZE!!!!

Bizim evin yan tarafında ki aradan biraz yürüdükten sonra bahçeli kocaman ahşap evde otururdu Saadet teyze. Eşi ahçıydı. Çok fazla tanımıyorum. Çünkü çocuktum. Çok fazla gözlemleyememişim demek ki. Saadet teyzeyi de Hamiyet teyzeme gelirken görürdüm. Aşırı kiloluydu, zor yürürdü, fakat çok güzel bir yüzü vardı. Evlatlığı ile teyzeme gelirdi. Ben evlerine hiç gitmediğim için evin içini hiç görmemiştim. Annemlerden aşırı temiz ve titiz olduğunu duymuştum. Bir kızını tanıyorum. Onuda Ayla ablalara gelirdi oradan. Ama okadar. Hatice abla çok güzeldi. Maviş gözleri vardı. Ben onu çok güzel bulurdum. Bebek gibi yüzü vardı. Fakat biraz kilosu vardı. Ayla ablanın doğum gününde rejim yapıyorum diye o canım pastadan yememişti. Çok Israr ettiler yine de yemedi. Ben çok şaşırmıştım. En azından herkes yerken o hiçbir şey yememişti. Şahane iradesi vardı. Ve ben her zaman böyleyim demişti.

Birde Hatice ablanın düğününü hatırlıyorum. Evin önüne masalar kurulmuş, kazan kazan yemekler yapılmış, müthiş bir düğün olmuştu.

Saadet teyzenin vefat ettiğini dün gibi hatırlıyorum. Teyzem feryat figan. Annem çok üzüntülü bir sesle komşusuna anlatıyordu. Vah vah çok ta gençti daha 35 yaşındaydı dediğinde. Ben tabi çocuğum 35 yaş bana çok genç gelmemişti. Şimdi düşündüğümde çocuk denecek yaştaymış.

Mahallede herkes çok üzgündü. Radyolar sustu, yüzler kedere büründü. Adeta yas ilan edildi.

Hatırlayabildiklerim bu kadar. Kandıra’nın güzel insanlarından anılar.

TERZİ HANİFE TEYZE!

Eşref’lerin Aynur ablanın düğünü için annem kumaş almış. Hanife teyzeyle konuşmuş düğüne kadar dikerim demiş. Bende model seçtim. Hem modeli götürmek hem de ölçü aldırmak için Hanife teyzeye gittim. Bizim mahalleye çok yakındı evleri. Aşağı çarşıya giden büyük meydanın tam karşısında bir sıra evlerin en sonunda otururdu. 2 çocuğu vardı. Apdullah ve Hikmet abla. Apdullah bizim akranımız ve oyun arkadaşımızdı. Çok iyi insanlardı. Beni elbiseyi prova etmek için çağırmış. Fakat ben unutmuştum. Elbiseyi almış, koskoca kadın prova etmek için eve kadar gelmişti. Ben her şeyi kolay beğenen biri değildim, ama diktiği elbiseyi çok beğenmiş, birde kışlık kumaş alarak güzel bir elbise daha diktirmiştim. Büyük bir mutfağı, divan ve kuzine sobası vardı. Evi sıcacıktı. Kendisi gibi. Provayı orada yapmıştı. Sonra biz o mahalleden taşındık. Bir daha onları görmedim. Apdullah teğmen, Hikmet abla ise Almanca öğretmeni olmuş. (Tanıdıklardan duyduğum kadarıyla). Zaten benim provaya gittiğim zamanlarda Hikmet abla öğrenciydi herhalde (tam olarak değilde flu hatırlıyorum). Elinde Almanca roman vardı annesine tercüme ederek okuyordu. İyi insanları beynime o kadar güzel yerleştirmişim ki, anıların içinden fırlıyorlar.

İBRAMA ( İBRAHİM AĞA)

Herkes ona İbrama diye seslenirdi. Eşi de kendisi de dünyanın en iyi insanlarındandı. Hele eşi Fahriye yengeyi sevmeyen kimse yoktu. Evimizin karşısındaydı evleri evlerinin yanında Ahırları 5-6 mandaları vardı. Biz o mandalara karpuz kabukları götürürdük. 500-600 metre ileride harmanlar dediğimiz yerde tarlası vardı. Çiftçilik yaparlardı. Tarlalarına buğday mısır ve ayçiçek ekerlerdi. Yıl sonunda buğdayları düvenle döverlerdi. Biz çocuklarda düvene biner eğlenirdik. Ayçiçekler olduğu zaman büyük bir meydan olan Tekke meydanına dökerdi. Bizlerde tüm mahalle çocukları olarak ellerimizde sopalar yardım olsun diye o ayçiçekleri döverdik. Bizede eğlence çıkardı. Tabi sabahlara kadar pata küte eğlence olurdu.Büyüklerde yardıma gelir kolayca bitirirdik.Bir taraftan yerdik bir taraftan yardım ederdik. Dudaklarımız ve dişlerimiz ayçiçeği yemekten simsiyah olurdu. Birbirimize bakar gülerdik. Ayçiçekler bittikten sonra toplanır çuvallara konur kaldırılır meydan süpürülüp tertemiz yapılırdı.

1 hafta sonra sıra mısırlara gelirdi. Bu defa ortaya mısırlar dökülür kocaman ateş yakılır kazanın içine taze mısırlar konur kaynatılır, ateşte köz olunca taze mısırlar köze atılırdı.

Onlar orada ola dursun biz çocuklar mısırları ufalardık. Köz mısırlar ve kaynamış mısırlar olduktan sonra afiyetle yerdik.

İbrama çok cömert ,bir o kadar mahallenin sevdiği insandı. 3 çocukları vardı. Mahallemizin neşeleriydiler. Ahhhhh o yıllar ahhhhh bir kez daha yaşanası yıllarmış.

İşte Aydınlık Mahallesi Tekke meydanındaki çocukluğumdan bir kesit daha!!!!!!!!

N.Y

Güzel anılarımdan bir bölüm.

N.Y

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir