Kandıra’ya gönül verenlerin hizmetine sunulmuş bir kültür meydanı olan bizkandirayiz.com internet sitesinde ilk yazım, 30 Nisan 2021 tarihinde “Yoz Pide” başlığıyla yayımlandı. Üzerinden üç yıl geçmiş. Bu ellinci yazım. Gagauz Türkleriyle dil ortaklıklarımızı dikkat çektiğim serinin de üçüncü ve son yazısı. Rusçadan Türkiye Türkçesine aktarılıp 1991 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Gagauz Türkçesinin Sözlüğü’nde bulunan ve bize benzeyen sözlerden bundan önceki iki yazıda değinmediklerim şunlar:
Bugün bayram. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Bütün çocuklarımızın bayramını kutlayarak çocuk dilindeki bir kelimeyle başlayalım o zaman. Kandıra’mızın köylerinde çocuklardan zaman zaman duyduğumuz, genel dilde bulunmayan “yalandırmak” sözü, Gagauz Türklerinde de var. “Yalan söylemek, aldatmak” anlamında. İlgi çekici bir kelime doğrusu.
Gagauz Türklerinin köylüsü de şehirlisi de insanı seven ve ona değer veren, merhametli kişilerden bahsederken bizimşehirlilerimiz gibi “insancıl” demiyor, onun yerine Kandıra köylerindeki gibi “adamnıklı” sözünü kullanıyor.
Bizim köylerimizde seyrek de olsa kullanılan bir “alatlamak” fiili var. “Acele etmek” anlamına geliyor. Türk Dil Kurumunun Derleme Sözlüğü’ne göre Anadolu’nun başka yörelerinde de kullanılıyormuş. Gagauz kardeşlerimizin dilinde sadece sonundaki ek farklı. Onlarda “alatlamaa” şeklinde geçiyor.
Gagauzlar da biz de “üvey anne” için Türkiye Türkçesinin başka ağızlarında olduğu gibi “analık” sözünü kullanıyoruz. “Aşırı derecede yorulmak ve bitkin düşmek” anlamında “farımak” kelimesini kullanıyoruz biz de onlar da. “Gözer”, bizde de onlarda da “büyük kalbur” demek. Dokuma tezgâhında arış ipliklerini açıp kapatan tarağa biz diğer ağızlarda olduğu gibi “kücü” diyoruz. Bu kelime Gagauz Türkçesinin Sözlüğü’nde “gücü” diye geçiyor ve anlamı “Dokuma tezgâhında esas iplik düzeni” diye verilmiş.
Önceki yazılarımda Kandıra’da “araba sürmek” anlamında “haydamak” filinin kullanıldığını belirtmiştim. Bu kelime Gagauz Türklerinde “haydamaa” biçiminye aynı anlamda kullanılıyor. Yine bugünün “hiperaktif, yaramaz” çocuklarına Kandıra köylerinde “haymana” dendiğini de yazmıştım. Gagauz kardeşlerimiz de bu kelimeyi “başıboş” anlamında kullanıyormuş. “Yalabık” sözü de ortak kelimelerimizden. Gagauzlar da bu kelimeyi “parlak, ışıldayan” anlamında kullanıyor Kandıra dahil pek çok Türkiye Türkçesi ağzında olduğu gibi.
Boynuzlu hayvanların boynuzlarını kullanarak saldırması yani “boynuz vurmak”, Türkiye Türkçesinin pek çok ağzı gibi Kandıra ağzında “süsmek”, Gagauz Türkçesindeyse “süsmee” şeklinde ifade ediliyor. Onların sözlüğünde “boynuz vurmak, batırmak” diye geçiyor. Bir yazımda Kandıra köylerinde bugünkü şömineye karşılık gelen “ocak” ve”ocaklık” sözlerinin kullanıldığını yazdım. Bunlardan “ocaklık”, Gagauz Türklerinde de var ve “mutfak sobası, baca” anlamlarına geliyor. Hemen hemen bizdeki gibi. “Ongmadık” sözünü de yazmıştım. “Tembel, bir işe yaramayan insan” anlamında. Bu kelime Gagauz Türklerinde “talihsiz” demekmiş. Gagauz kardeşlerimizle ortak kelimelerimizden biri de “ortalık”. Bu kelimeyi birbirimizden yüzlerce kilometre uzakta, birbirimizden habersiz “ortam, çevre” anlamında kullanıyoruz. Bu kelimeyi de yazdım.
“Otluk” sözü genel dilde kullanılmaz ama Türkiye Türkçesinin diğer ağızları gibi Kandıra ağzında da kullanılıyor. Gagauzlarla ortak kelimelerimizden. Onlar da bunu “ot yığını” anlamında kullanılıyor. Daha önceki bir yazımda bahsettiğim “kene” anlımındaki “sakırga” da onlarla ortak sözlerimizden.
Bizim köy evlerimizde mutfak diye ayrı bir bölme yoktu. “Hayat” denen ortak alanın bir köşesinde hazırlanırdı yemekler. Her türlü tabak çanak, su kapları ve el yıkamaya yarayan evye ya da lavabo da bu açık alanda olurdu. Su gideri dışarıya verilen bu köşeye “çanaklık” denirdi. Gagauz kardeşlerimiz de bu kelimeyi “çanakların dizildiği raf” için kullanıyor. Bugünün mutfak dolapları için yani…
Gagauz Türkleri de Kandra köylüleri de bugün herkesçe bilinen bazı kelimeleri herkesin bildiğinden farklı anlamda kullanıyor:
Bunlardan biri “bakır” kelimesi. Yukarıda bahsettiğimiz çanaklığın bir köşesinde duran su dolu kaplara yani su kovalarına onlar da biz de bakır diyoruz. Bazen de “su bakırı”. Pınar ya da çeşmeden su sırığının iki ucunda, omuzda taşınarak getirilen kovalara. Genellikle yayvan ağız ve tabanlı olan bu kaplar çoğunlukla bakırdan yapıldığı için bu ad verilmiş olmalı. Ancak bakırdan yapılmasa da onlara bakır deniyor. Oysa genel Türkçede bir maden ya da elementten başka bir anlamı yok bu kelimenin.
“Canavar” kelimesi de öyle. Acımasız, vahşi, saldırgan gibi anlamları bilinir herkesçe. Yani bir sıfattır. Oysa Kandıra köylerinde sahipsiz koyunları canavar yani “kurt” yer. Gagauzlar da bu hayvana “canavar” diyorlar.
Böyle kelimelerden biri de “dağ”. TDK Türkçe Sözlük’te “Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hakim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümü” diye tanımlanmıştır. Oysa bizde bu kelime “orman” anlamında kullanılır. İnsanlar odun kesmek için ormana değil, “dağ”a giderler. Köyler arasında “dağ kavgaları” olurdu eskiden. Gagauzlar da kelimeyi “daa” şeklinde ve “orman” anlamında kullanıyor.
Bir üçüncü kelime de “çit”. Genel Türkçede bağ, bahçe, ev vb. alanları zararlı olabilecek dış etkenlerden korumak için tahta, tel vb’den onu çevreleyecek şekilde yapılan basit engel gibi bir şey anlaşılır çit deyince. Halbuki Kandıra köylerinde “küfe” demektir çit. Dışarıda içine her türlü şey konup sırtta taşınarak kullanılır. İçeride ise belli aralıklarla yapılan ekmekler onun içinde üzerine bir örtü serilerek saklanır. “Ekmek çiti” de denir. Eskinin ekmek dolabı yani. Gagauz Türkçesinin Sözlüğü’nde buna yakın bir biçimde “ambar, mısır ambarı” anlamı verilmiş. Kandıra köylerinde de çuvallanamayacak kadar büyük miktardaki mısır, buğday vb. tahıllar normalden çok büyük, belki on katı kadar büyük bir “çit”in içinde muhafaza edilirdi.
“Geçirmek” sözü de böyle. Günlük konuşma dilinde “geçmesini sağlamak” demektir ama Gagauz Türklerinde de Kandıra ağzında da “uğurlamak” demektir geçirmek. Tek fark, onların kelimeyi “geçirmee” şeklinde telâffuz etmesi. Gelen misafir bazen kapıya kadar bazen de sokağın başına kadar geçirilir bizim töremizde. Batılılar gibi oturduğumuz yerden uğurlamayız biz misafirimizi…
Gagauz Türkleriyle ortak, ilgi çekici bir fiilimizdir “debeştirmek”. Onların sözlüğünde “depreştirmek, kıpırdatmak; kurcalamak” denmiş bu fiil için. Bizde de aynen böyle, bu anlamlarda kullanılılır. Yerinden oynatılmaması, karıştırılmaması istenen şeylere dokunmaya kalkanlar “Debiştirme onu!” diye uyarılır. Gizli kalması gereken şeylerden söz edeceği anlaşılan kişiler de böyle ikaz edilir Kandıra’nın köylerinde.
Gagauzlarda “atılmış, terk edilmiş” demek olan “fıydırık” sözü var. Biz de seyrek ve biraz argo da olsa bir şeyi “fırlatıp atmak” anlamında “fıydırmak” fiilini kullanıyoruz.
“Gidişmek”, Türkiye Türkçesinde günlük dilde kullanılan bir kelime değildir. Onun yerine yaygın olarak “kaşınmak” sözü kullanılır. Gagauzlar da Kandıralılar da “gidişmek” sözünü kullanıyor “kaşınmak” sözüyle birlikte. Kelime Türkiye Türkçesinin başka ağızlarında “gicişmek” biçiminde de kullanılıyormuş.
Türkiye’de halk ağzında “raf” anlamında kullanılan “sergen” sözü, bu anlamıyla Gagauzlarda da var, Kandıra köylerinde de.
Bizim köylerimizde bal kabağı ile yapılan bir çeşit tatlı börektir “kıvırma”. Yufkanın içine rendelenmiş tatlı kabak konup rulo şeklinde kıvrılarak yuvarlak tepsinin içine helezonik bir şekilde yerleştirilir ve pişirilir. Piştiğinde tadına doyum olmaz. Gagauz kardeşlerimizde de “kıırma” diye bir börek varmış. Ancak onlarınki peynirliymiş. “Peynirli börek veya çörek” demekmiş onlarda “kıırma”.
Kandıra ağzında “kokmak”, Gagauz Türkçesinde “kokmaa”, “koku yaymak” anlamının yanında “koklamak” anlamında da kullanılmakta. Aynı şekilde bizdeki “ses etmek” ile onlardaki “sesetmee” kelimeleri “seslenmek, sesini duyurmak” demek. Gagauzlarda “bağırmak” anlamında da kullanılıyormuş ama bizde daha çok “ses çıkartmak” demek. Ton farkı var. Onlarda yüksek, bizde ise alçak tonda ses çıkartmak anlamına geliyor.
Gagauz Türkleri “yağmur bulutu” için “sallanan salkı bulut” ifadesini kullanıyormuş. Bu ifadedeki “salkı” sözü, Kandıra’nın köylerinde de var. İstenmeyen bir biçimde sarkan şeyler için söz gelimi bir yelek veya hırkanın çok yıprandığı için göze batacak biçimde sarkan etek kısımları için bu kelime kullanılır.
“Salma deve, gelmez eve”, amaçsız bir biçimde devamlı gezen insanları ifade eden ilgi çekici bir deyimdir Kandıra’da. Başıboş, avare insanlar için kullanılır. Bu deyimdeki “salma” sözü Gagauz Yeri’nde “şımarık” anlamında kullanılıyormuş. Böyle çocuklara “salma uşak” derlermiş.
TDK Derleme Sözlüğü’nde Türkiye Türkçesi ağızlarında “aptal, sersem, budala” anlamında kullanıldığı kaydedilen “seme” sözü, Kandıra ağzında yalın hâliyle kullanılmaz. Bu kelimeyi “uyku semesi, uyku semesine” ifadelerinin içinde görürüz. Tam uyanamayan insanların yaptıkları hareketler için kullanılır. “Uyku sersemliğiyle anlayamadım” şeklinde değil, “Uyku semesine anlayamadım” vb. şekillerde kullanılır. Gagauz Türkleri de bizdekine benzer biçimde “seme” sözünü “sersemleşmiş, sarhoş” anlamında kullanıyor.
Bir de farklı anlamlar yüklediğimiz ortak kelimelerimiz var:
Gagauz Türkçesinin Sözlüğü’nde “sütlen” kelimesine “bir bitki adı” karşılığı verilmiş. Bu kelime TDK Türkçe Sözlük’te “sütleğen” biçiminde geçiyor vehemen hemen aynı anlama gelen uzun bir tanımı var ve sonuna “Japon Kaktüsü” sözü eklenmiş. Bu kelime “sütliyen” telaffuzuyla Kandıra köylerinde de var ama sadece “bir mantar türü”nün adı. Çok lezzetli bir mantar. Herhalde beyazlığıyla dikkat çektiği için böyle anılıyor.
Bir diğeri Gagauzlarda “sövmek” anlamında kullanılan “takaza etmee” fiili. TDK Türkçe Sözlük’te “takaza etmek” şeklinde alt madde olarak yer alıyor ve “azarlamak, başa kakmak” anlamları verilmiş. Bu ifade Kandıra köylerinde “rahatsız etmek” anlamında kullanılır. Gereğinden fazla yakın duran birine biraz uzaklaşması, “takaza etmemesi” söylenir. Yahut bir şey birinin yanına konacağı zaman ondan izin isterken “takaza edip etmeyeceği” sorulur.
Bir üçüncüsü “yağlık” sözü. Türkçe Sözlük’te “sırma işlemeli büyük mendil, çevre”; Gagauz Türkçesi Sözlüğü’nde ise “yaalık” biçiminde “mendil, peçete” anlamıyla verilmiş. Kandıra köylerinde kelime aynen Gagauz kardeşlerimizdeki gibi söyleniyor ama anlamı her ikisinden de farklı. Kandıra’da bu kelime bildiğimiz “havlu” anlamına geliyor.
Büyüklerimiz Kandıra bezinden “yağlık” kullanırmış “çanaklık”taki “bakır”lardan “naştapa” ile aldıkları suyla ellerini yıkadıktan sonra kurulamak için.
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer…