Kandıra’da halk tarafından kullanılan ancak genel Türkçede bulunmayan, bulunsa da farklı anlamda kullanılan sözler arasındaki yolculuğumuza üç haftalık bir aradan sonra devam edelim:
DAĞ : Bu kelime halk arasında tepeden büyük coğrafî yeryüzü şekli değil, “orman” anlamında kullanılır. Geçen yıl Moldova’da yapılan bir sempozyuma sunduğum bir bildiride bu kelimeyi de değinmiştim. Bu ülkede özerk statüde yaşayan Gagavuz kardeşlerimiz de ormana “dağ” diyor. Tıpkı “kurt”a bizim köylerimizdeki gibi “canavar” dedikleri gibi. Bizim köylerimizde orman kavgası değil, dağ kavgası yaparmış eskiden büyüklerimiz. Komşu Üğümce köyü ile aralarında böyle arbedelerin yaşandığını anlatırdı rahmetli babacığım. Çok şükür şimdi böyle kavgalar olmuyor.
DALAP ETMEK: “Bir işi ciddiye alıp gayretle girişmek, azim ve sabırla tamamlamaya çalışmak” demek. “Talep etmek”ten geliyor olmalı. Genellikle bir işi ciddiye almayan, sürüncemede bırakan, ancak yapabilecek durumda olanlar için “Dalap etse yapar, elinden hiçbir iş kurtulmaz onun” gibi ifadeler kullanılırdı eskiden.
DAMMAK: “Damlamak” demek. Yazı dilimizde yok ama tâ 11. yüzyılda Kutadgu Bilig, Dîvânü Lûgati’t-Türk gibi eski anıt eserlerimizde, Mısır ve Suriye Memlük Türkçesinde bile var. Tek fark, buralarda eski biçimiyle yani “tammak” şeklinde t’li olması. Biz Oğuz Türkleri pek çok kelimede olduğu gibi başındaki t’yi d yapmışız. “Damlatmak” anlamında da kullanılıyor.
DARAŞMALIK: “Kalabalık” anlamında kullanılan bir kelime zannediyordum. Ancak TDK Derleme Sözlüğü’nde ilk anlamının “Dar, sıkıntılı yer” şeklinde verildiğini gördüm. Niğde Bor, Balıkesir Manyas ve Bursa Mustafakemalpaşa’da bu anlamda kullanılıyormuş. Galiba bizdeki kullanımı da böyle. Hafızam beni bir miktar yanıltmış. “Daraşmalığa gelemem” sözünü hatırladım sözlükteki bu anlamı görünce.
DAYANTILIK: “Dayanma gücü” yani tahammül için kullanır bazen büyüklerimiz. Özellikle de bir yakınını kaybedenlere “Allah dayantılık versin” derler hâlâ, “Allah sabırlar versin” yerine. Tahammül’ün sadece acılara dönük olanı gibi duruyor. Sıkıntılı durumlar için kullanıldığını duymadım.
DEĞİŞ/DENGİŞ: “İki ailenin kız ve erkek çocuklarının karşılıklı olarak birbiriyle evlendirilmesi”. Anadolu’nun başka yörelerinde “berdel” denen, yavaş yavaş kalkmakta olan gelenek. Ancak hatırladığım kadarıyla bizim köylerimizde pek zorlama olmazdı. Belki de dışarıya yansıtamazdı evlendirilen gençler duygularını. Hakkında olumsuz konuşulduğunu hiç duymadım. Aileler birbirini iyi tanıdığından olsa gerek, bildiğim örneklerde her iki çift de uyumlu idi.
DEĞİŞİK/DENGİŞİK: Toplumla ve çevresindeki insanlarla anlaşamayan uyumsuz insanlar için “tuhaf” anlamında kullanılan bir söz. Kınama içeren, insanların yüzüne pek söylenemeyen bir söz.
DELİBAŞ: Daha çok gençler, en çok da ergenlik çağındaki erkek çocukları için kullanılır. “Kural tanımayan, sürekli hareket hâlindeki çocuk”larından “Bizim delibaş oğlan” diye söz eder Kandıralılar. Kötüleme değil, bir tür sevgi ve şefkat içeren tatlı bir sitemdir aslında. Gençler de bu sözden alınmaz. Gizliden bir övünme hissine bile kapılabilirler.
DEVRİSİ: Çok ileri yaştaki büyüklerimizin “ertesi” anlamında kullandığı, tarihe karışmakta olan bir söz. “Devrisi gün”, “devrisi sene” gibi tamlamaların içinde kullanılırdı eski devirlerde…
DİLMEK: “Dilimlemek, yarmak, iki veya daha fazla parçaya bölmek” anlamında söylenen bir sözdü. “Dilim seni dilim dilim dilerim!” ifadesindeki gibi. Şehirlilerin dilinde yok ama aynen yukarıda bahsettiğimiz “dammak” gibi en eski metinlerimizde bile var. Ancak elbette “tilmek” biçiminde.
DİPDORUK/DİNGDORUK: “Zirve, bir şeyin en yüksekte kalan uç kısmı”. Abartma içeren bir kelime. Yüksek bir yere çıkanlar “Tâ dipdoruuna kadar çıktık” diye anlatırdı eskiden. Arapçadan gelen “zirve” sözü zaten bizim halk dilimizde yoktur. “Doruk” sözü de pek kullanılmaz.
DÎREN : Genel dildeki “dirgen” sözünün bizim köylerimizdeki biçimi. Harman yerlerinde demet, balya vb. şeyleri kaldırıp yüksekçe bir yere konmasında ya da bir yerden bir yere taşınmasında kullanılan, iki ya da üç dişli, tahta saplı demir çatal. Makineleşmenin neredeyse unutturduğu tarım aletlerinden.
DOKURCUN: “Dokuztaş”oyununa verilen, bu kelimeyle birlikte kullanılan bir ad. İç içe geçmiş üç karenin orta yerlerinden birer çizgi ile birleştirildiği bir zemin ya da şekilde elde bulunan dokuz taştan rakibin boşalttığı bir noktaya doğru hamle yaparak kendi taşlarından üçünü yan yana getirme becerisine dayanan bir zekâ oyunu. Köy odalarında çok oynanan eski oyunlarımızdan.
DOMUZ: Bu da bir oyun.Çocuk oyunu. Köylerimizde yaptığım ağız derlemelerinde çok duyduğum, ancak hiç oynamadığım, oynandığını da görmediğim bir oyun. Derleme Sözlüğü’nde İstanbul Çatalca ve Düzce’de de oynandığı belirtilmiş. Oralarda “domuzcuk” da denirmiş. “Rakibi üzerine yerleştirilen çubukların üzerinde gezdirip altındaki çukurlara düşürme” gibi bir anlatımı var.
DOMUZLUK: “Sinsice yapılan kötülük” demek. Zarar görüleceğinden şüphelenilen, halk arasındaki deyişiyle “işkillenilen” hareketleri anlatmak için “Var bu işin içinde bir domuzluk” derdi büyüklerimiz.
DÖMELMEK: Derleme Sözlüğü’nde “Secde eder gibi durmak, arkasını çıkarmak, çıkıntı yapmak” şeklinde tarif edilen “domalmak” hareketinin Kandıra ağzındaki söyleniş biçimi. Anadolu’nun pek çok yöresinde bizdeki gibi ince söyleniyormuş bu söz. “Çömelmek” fiilindeki ince seslerin etkisiyle olsa gerek.
DÖRDÜL: “Kare” şeklinde olan. Keşke Fransızcadan gelen “kare” sözünün yerine bu kelimeyi terim olarak dilimize kazandırabilseydik. Halkımızın söz varlığında ne güzel Türkçe kelimeler var…
DÖŞEK: Bu kelime sadece bizde değil, ülkemizin neredeyse tamamında kullanılan, “yatak” kadar Türkçe, ancak sadece halk ağzında bulunan bir söz. “Yatak” derseniz kimsenin dikkatini çekmezsiniz ama “döşek” derseniz size köylü gözüyle bakarlar. Oysa tamamen algıyla ilgili bir tercih farklılığı. “Yatak” sözünde hareket yani kullanım amacı, “döşek” sözünde ise bu amaçla kullanılan ev eşyasının yani aracın kullanım ya da hazırlanma biçimi öne çıkmış. Ancak adeta “yatak” sözü “döşek”i küçümseyerek Türkçenin kullanım alanı dışına itmiş…
DURKUK: Köylerimizde insanlar için“durgun” sözünün yerine kullanılır. Bir ileri bir geri, tereddütlü davranan insanlar için. Zihnindeki bir düşünce yüzünden kararsız davrananları anlatan bir söz. “Duraksamak” fiiliyle ilişkili olmalı. Sadece insanları ve insan davranışlarını anlatan bir niteleme.
DÜŞKÜN : Genel dilde “geçim sıkıntısı çeken” anlamında kullanılan bu söz bizde “hasta, halsiz, bitkin” demektir. “Çok düşkün görünüyorsun, hasta mısın?” diye sorarlar cansız duranlara.
Durkuk olmadığınız, düşkün görünmediğiniz sağlıklı günler dileklerimle…