Bundan önceki birkaç yazıda herkesin bildiği bir kısım kelimelerin Kandıra’ya, Kandıralılara mahsus kullanımlarını dikkatlerinize sunmuş, bir yönüyle öncekilerden farklı bir grup kelimeyi kenara ayırmıştım. Bu seriyi onlarla tamamlayalım:
Bunlar, bilinen bir kelimedeki herhangi bir sesin düşmesi veya farklı söylenmesiyle ortaya çıkan kelimeler. Kelimenin değişmiş biçimi, öncekiyle hiç ilgisi olmayan, Kandıralı olmayanların farklı algılayacağı başka bir kelimeymiş gibi görünüyor. Özellikle de cümle içinde geçmediyse, tek başına kullanıldıysa.
Bunlardan biri “atık” kelimesi. Günlük dilde “kullanılmış, artık işe yaramayan madde” anlamına geliyor. Hayatımızda “atık su”, “tibbî atık” vb. kullanımları yer etmiş durumda. Ancak biz Kandıralıların dilinde bir “atık” daha var. Zaman ifade eden “artık” kelimesi bizde r’sini kaybedince “atık” biçimine dönüşüyor. “Bundan böyle, bundan sonra” anlamında. Babaannemin yıllar önce bana hatıralarını anlatırken kullandığı “Geldilee; biz atık dışarı çıktık” cümlesinde olduğu gibi. Bizde bir çocuk karnı doyduğu zaman annesine “Atık yimiicim” der “Artık yemeyeceğim, bundan sonra yemeyeceğim” anlamında.
“Ey”, bir seslenme ünlemidir. Atamızın “Ey Türk Gençliği!” hitabındaki gibi. Biz de çok sık kullanırız. Bizde bir “Ey!” daha var. Cevap ünlemi. “Efendim, buyur, buyrun” anlamında. Ancak kullanımı pek hoş karşılanmaz. Kaba bir sözdür. Hattâ seslendiğinde bu cevabı alan kişi, “Eyy değil, efendim!” şeklinde hafif yollu azarlar onu. Kibar olması için. Kocakaymaz köyünden Muharrem Sevük gocabamız, gençlik hatıralarını anlatırken şöyle kullanmıştı bu ifadeyi: “Gocagarı o küüden. ‘Abla!’ dedim, ‘Ey!’ dedi.”
Bir başkası “file” kelimesi. Herkesin bildiği anlamı “ağ”. Çocukluğumuzdaki alışveriş filelerini çağrışırır bize önce. Bir de futbol sahalarındaki kalelere gerilen ağları. Başka kullanım yerleri de var tabii. Kandıra ağzında bunun yanında başka kelimelerden dönüşmüş bir “file” daha mevcut. “Falan” ve “filan” belirsizlik zamiri, bizde “file” diye söyleniyor. Bu Arapça kelimelerdeki uzan a’lardan kaçınmak için olsa gerek. Çocukluk çağında Kandıra’nın Tekeşinler köyünde Kurtuluş Savaşı öncesi düşman işgalini yaşayan bir teyzemiz, Yunan askerlerinden bahsederken “Gâvılları biliyom ya! Tavıkları file huruyodulaa sokaklaada. Yunan gâvırı…” demişti bir zamanlar bana. Bazen de “bile” sözü “file”ye döner bizde. Kandıra’nın Çakmaklar köyündeki bir gocanamızın şu sözlerinde olduğu gibi: “ Caminiy yanında bi gaynarca varıdı. Ona yalınayak file gidiyoduk. Buz gibi suda gışın…”
“Genç” kelimesi Kandıra köylerinde “geç” diye söylenir. “Dinç”, “ödünç” vb. başka bir takım kelimelerde olduğu gibi n’sini kaybeder. Öyle olunca da günlük dilde “erken olmayan” anlamındaki “geç” sözüyle ve “geçmek” fiilinin emir için kullanımındaki “geç” ile örtüşür. Oysa TDK Türkçe Sözlük’te “genç” kelimesine verilen “yaşı ilerlememiş olan” anlamında kullanılmıştır. Yine mukaddes Kurtuluş Savaşımızda topraklarımızdan söküp attığımız Yunan işgalcilerin kaçışını anlatan Kandıra Sepetçi köyünden rahmetli Raif Koç gocabamızın bana anlatırken söylediği şu sözlerindeki gibi: “ Güzel geç gelinneri, gızları, gâllârı. Doldumuş gemiye, gaçırmış kâvir…”
Bilindiği gibi “kısmî” sözü TDK Türkçe Sözlük’te “kısmi” şeklinde yazılır. Ancak bu kelime i’si uzatılarak söylenir. Sözlükte “Bir şeyin yalnızca bir bölümünü içine alan, tikel” şeklinde tanımlanmıştır. Ancak Kandıralılar “kısmı” kelimesini “kısmî” şeklinde ı’sıni inceltip uzatarak söyler. Öyle olunca da sözünü ettiğimiz kelimeyle çakışır ama anlamı farklıdır. Eskiler bu kelimeyi “kımsî şeklinde söylerdi. “Erkek taifesi” anlamında “adam kısmî”, “kadınlar” anlamında “garı kısmî” sözlerini çok duymuşuzdur. Daha çok onlardan beklenmeyen, yasaklanan, ayıplanan davranışlara kalkıştıkları zaman. Karakiraz köyündeki rahmetli büyük teyzem, çocukluk çağında duyduğu bir olayı anlatırken şöyle demişti: “Kel Meemet o zaman ona göz atmış. Ataa ya! Ondan soora garısı da varımış, çoluk çocuu vaa emme, e adam kısmî. Çapkınımışdı demek ki!..”
“Temsil” sözünün e’si bizde biraz açık, ağız yayılarak, a’ya yakın şekilde söylenir. “Meselâ, söz gelişi, faraza” anlamında. “Birinin veya bir topluluğun adına davranma” ya da “oyun, piyes” anlamlarının dışında. “Söz temsili” veya “Temsili” şeklinde değil, doğrudan “Temsil” biçiminde. İlk hecesi vurgulanarak. Karaağaçoğlu köyünden merhum Mehmet Öz gocabamızın şu ifadelerinde olduğu gibi: “Ondan soora efendime süüliim, çeteyinen doşmanı burdan , Sakarya’dan guudulaa yaani. İzmir’e. Temsil atık. Dengize…”
Bulmacalardaki “Aksiseda?” sorusunun cevabı “yankı” kelimesidir. Böyle yazılsa da “yangkı” şeklinde söyleriz farkında olmadan. Bildiğimiz n ile değil damak n’si ile. Bir de “yan tarafta bulunan” anlamında kullanılan “yanki” sözü vardır malûm. “Yandaki” kelimesi kadar sık kullanılmasa da kullananlarımız vardır. Kelimede bulunan “ki”, kalınlık-incelik uyumuna girmeyen az sayıdaki ekten biridir. Ancak bu ek bizim köylerimizde uyuma girerek kalın ünlülerden sonra “+kı” biçiminde kullanılır. Öyle olunca da “yan” sözüyle kullanımı, yazı dilindeki gibi “yanki” değil, “yangkı”şeklindedir. Yani aksiseda, eko anlamındaki kelimeyle örtüşür. Kocakaymaz köyünden daha önce adını andığım gocabamız, köylerindeki düşman işgalini anlattığı sırada millî çetelerimize katılan iki gencimizden bahsederken “Ondan sooora şindi üs yangkı garagoldan dürbünnen meşede iki taane uşak (genç. K.A.) dutmuşlaa bizim küüden” demişti bir zamanlar.
“Yassı”, “yayvan ve düz” demektir. Bizde bir “yassı” daha vardır ki zaman bildirir. Tahmin edilebileceği gibi “yatsı” sözünün bozulmuş biçimidir. Bizim dil biliminde gerileyici yakın benzetme dediğimiz olayın sonucunda ortaya çıkar. Kelimedeki s, kendisinden önceki t’yi kendine benzetir. Bizde yalancının mumu “yatsıya kadar” değil, “yassıya kadar” yanar; yatsı ezanı değil “yassı ezanı” beklenir ve “yassı namazı” kılınır… Tıpkı Kandıra Sepetçi Sakallar köyünden Şerife Koyun teyzemizin 1983 yılında bana bizim düğünlerimizi anlatırken kullandığı “Yassı olu tabii, millet namazına gidee” cümlesindeki gibi.
Nur içinde yatsın…