Biz Kandıralılar uysal, yumuşak başlı insanlarızdır. Hoşlanmadığımız davranışlara karşı kolay tepki vermez, sessizlikle geçiştiririz. Hoşnutsuzluğumuzu veya öfkemizi içimizde yaşar geçeriz. Yüktür aslında bize bu. Yoran, inceden inceye de yıpratan bir yük. Ama bazen kendimizi, genlerimizi aşarak karşımızdakini şaşırtan, beklenmedik tepkiler veririz her insan gibi. Bu yazıda böyle anlarda ağzımızdan dökülen birkaç sözü ele alacağım. Bize mahsus, diğer yörelerde pek duyulmayan birkaç sözü.
Bu sözler kızdığımız insana karşı doğrudan söylendiği gibi onun ardından, kendisine duyulan öfkenin yansıması olarak üçüncü bir kişiye de söylenebilir. Bunlardan biri, “Köllenesi!” hitabı. “Körlenesi” sözünden değişmiş olmalı. Gocanalarımızın çok kızdığı insanlara duyduğu (çoğu zaman) geçici bir öfke ile söylediği bir söz. Günlük dildeki “Kör olası!” hitabına benziyorsa da o anlamda kullanılmıyor. O insanın yeryüzünden silinip gitmesi dileğinin dışa yansıması.
“Holliyesi!” de unutulmuş bir başka öfke sözü. “Horkliyesi!” biçimi de var. Çoğunlukla doğrudan kişinin yüzüne bir hitap olarak değil, ardından kötü bir sıfat olarak söyleniyor. Muhtemelen “Horlayası!” sözünden kısalma. Bu fiil bende biraz uyku hâlinde, dolayısıyla etkisiz, kimseye zarar veremeyecek durumda olan bir kişinin “horlamak” eylemini çağrıştırıyor, bazen de ölüp giden kişiler için kullanılan kullanılan “hortlamak” eylemini. Her ikisinde de karşıdaki kişinin etkisiz hâle gelmesi dileği söz konusu olduğu için herhalde…
Köylerimizde özellikle küçük çocuklarına kızan anneler, onlara “Gazınası!” diye bağırırlardı. Tabii “Kazınası!”’dan değişme. “Yerlerde sürünesi!” gibi bir hitap. Eli ayağı tutmayıp yerlerde sürünecek hâle gelmesini istercesine. Ama aslında o kadar da değil elbette. Geçici bir öfkenin belki de az sonra çocuğun bir küçük sevgi gülümsemesi ile anne yüreğinde şefkate dönüşecek dışa vurumu.
Bir başkası bunlar kadar kadar masum olmayan, daha büyük bir öfkeyle durumunda kontrolden çıkan kişilerin ağzından çıkan “Agzına s.çdırası!” sözü. Kaba, galiz bir ifade ama ne yazık ki böyle… Köylerimizi ve köylülerimizi tanıyanlar, oralarda insanlarımızdan bazılarının (kadın erkek ayrımı olmadan) bundan çok daha ağır ifadeleri, hattâ küfürleri rahatlıkla kullandıklarını bilirler. Meselenin bu yanını bir tarafa bırakarak bir başka ilgi çekici yanına da dikkat çekmek isterim: Bu ifadedeki “agzına” sözü, böyle bir hâletiruhiye içinde değil de sakin iken söylendiğinde böyle değil, g’siz, uzun a ile “aazına” (bir bakıma “ağzına”) şeklinde söyleniyor. “Aazına bi lokma aamadı” (Ağzına bir lokma almadı) cümlesinde olduğu gibi. Bir bakıma öfke ile vurgulanması, kelimedeki sızıcı ğ’yi normal g’ye dönüştürüyor. Tıpkı kullanımına bizzat şahit olmadığım, ancak bize uzak köylerde kullanıldığını duyduğum “Agzına yüzüne köpek kustu(r)tduumun!” sözünde olduğu gibi. Garip ama gerçek…
Son olarak diğerleri kadar bize mahsus olmayan ama bizde de çokça kullanılan, aynı yapıda bir söz: “Adı batası!”. Hitap olarak da sıfat olarak da kullanılıyor. Daha çok sıfat olarak, kızılan kişinin gıyabında, onu anarken. Karşıdaki kişinin yok olup gitmesi, unutulması, adının sanının kaybolması dileğinin yansıması olarak.
Hoş olmayan bu hitapları kullanan, bunlara muhatap olan ve böyle kötü sıfatlarla anılan kişilerin az olduğu bir toplum dileğiyle…