Geçtiğimiz haftalarda son ders zili çaldı , karneler dağıtıldı.Kimi çocuk mutlu mesut elinde karnesiyle okuldan ayrılırken, kimi çocukta üzgün ayrıldı okuldan. Takdirnamesiyle beraber karnesini alan büyük kızım, bir an önce Kerpe’nin yolunu tutmamız gerektiğini söyleyerek , bizi bir an önce Kerpe’ye gitmek için ikna etti. Kerpe’ye gitmek için yola koyulduk.
Artık tatil başlamak üzereydi. Kerpe deyince adeta bizim için akan sular durur. Gerçi Kerpe’nin o sessiz sakin, huzurlu hali, ağaçlarla kaplı o muhteşem hali, etrafa mis gibi koku veren çam ağaçlarından pek eser yok ama , olsun yine de bizi Kerpe’ye bağlayan çok fazla şey var. Daha önceki yazılarımda, çocukluğumun Kerpe’de geçtiğini sevgili okurlara anlatmıştım. Bu hafta yağan yağmur, beni tekrar çocukluğuma döndürdü. Babam yıllık iznini Ağustos ayında alır ve tüm tatilimizi yağmur eşliğinde geçirirdik.
Elektriğin ve suyun Kerpe’de olmadığı dönemlerde babam bahçemize jeneratör kurar, 4-5 aile bir araya gelerek film izler, patlamış mısır yerdik. Ve bundan büyük keyif alır, sohbetler eder, gecenin bitmesini hiç istemezdik. Ailelerde bir sıcaklık,kaynaşma vardı. Şimdi bakıyorum da bütün gençler, Kerpe’deki cafeleri, çay bahçelerini, doldursalar da, birbirlerinden hiç haberleri yok, Ellerinde cep telefonları, önlerinde laptoplar, Sürekli bir iletişim halindeler. Ama yan yana oldukları arkadaşları ile değil de başka insanlarla.
Oysa Kerpe’nin görülecek, yaşanacak o kadar güzel yerleri var ki , saymakla bitmez. Mavi kayalar denen ve pek çok şarkıcımızın klip çektiği kayalar, rüzgarlı kayalar denen karşı tarafa bakınca seyrine doyum olmayan kayalar, Ömerağzı denen ve pekçok mağaraya sahip olan güzel bir koy. Yine Kefken’de görülmeye değer muhteşem bir gün batımı manzarası olan pembe kayalar. Kerpe’de çoğu gitmiş, azı kalmış ağaçların arasında yürüyüş yapmak,kayalıklardan güneşin batışını izlemek. Eylül ayında lüfer ve palamut yemek, Kerpe diem gecelerinde Akdeniz-latin ağırlıklı müzikler dinleyip,eşsiz güzellikteki denizin seyrine dalmak insanın ömrüne ömür katar bence.
Kerpe ile ilk tanışmam babamın yıllar öncesinde burada bir arkadaşıyla beraber arsa satın almasıyla başladı. Sonra bu arsanın üzerine ev yapılma aşamaları, hatırlıyorum da evimizin her tuğlasında her taşında babamın çok fazla emeği var. Şimdi ise çocuklarım ;bahçesinde erik,elma,nar ağaçlarının arasında, mis kokulu leylak ve güllerin arasında bahçesinde tahtıravalli ve salıncağı olan,bıkıp usanmadan yüzebileceği bir havuza sahip bir evin bahçesinde tüm günlerini geçiriyorlar.
Kısacası bu bahçede iyilik,dostluk arkadaşlık gibi kavramlar barınıyor ama bu bahçeden içeri asla kötülük,hırs,kavga gibi kavramlar giremiyor. İşte böyle bir bahçede büyüyor çocuklarım,bundan daha güzel,daha anlamlı ve keyifli ne olabilir ki?
İnsanların hayatında öyle dönemler olur ki,geriye dönüp baktığınızda bazı şeylerin unutulmaz olduğunu fark edersiniz. İşte benim de Kerpe’de geçirdiğim çocukluk anılarım hayatım boyunca bende iz bırakacak türdendir. Yazdıklarımın çok büyük bir kısmını hatırlamama hafızam yardımcı oldu ama bir bölümünde Kerpe’ye gönülden bağlı olan canım babamdan da yardımlar aldım. İşte benim gözümle Kerpe’yi anlatmaya çalıştım sizlere.Umarım keyifle okursunuz.Sevgiyle kalmanız dileğiyle…
Aygül Onat Karaçanak…