Kandıra eski belediye başkanlarından Ragıp Uygur’un oğlu Dündar Uygur.. Babam.. Askerliğini bahriyeli olarak yapmış, askerliği sırasında Türkiye’nin ilk savaş gemisini teslim almak üzere Amerika’ya gidip yaklaşık 5-6 ay Amerika’da kaldıktan sonra savaş gemisiyle Türkiye’ye gelir. Yaşamının ileriki yıllarında, “Sakarya gazetesi” nde kaleme aldığı “Amerika Notları” adlı köşe yazılarında anılarını yazmış, o dönemler olan 1950 li yıllarda ülkemizde hiç bilinmeyen kot pantolonu, coca colayı, hamburgeri, turizmi, Amerikan halk ve yaşamını anlatacaktır. (Orijinal gazete asılları hala bendedir)
Askerlik sonrası memuriyeti düşünür ve ister. Ziraat bankasında memur olarak çalışma hayatına başlar. İlk görev yeri donanma kenti olan Gölcük/İzmit’tir. Gölcük’te görev yaptığı dönemde kendinden yaşça küçük genç bir kıza aşık olur, aşk büyür, ailelerin onayı alınır, annem Ayla Uygur ile evlenirler.. Memuriyet bu, tayinleri çıkar, Gelendost/Isparta ilçesine giderler. İlk çocukları abim Özcan Uygur, ardından ablam Canan Uygur doğar. Üçüncü tayin yerleri belli olur, Bilecik - Pazaryeri ilçesine gelirler. Burada Ayla Uygur ilkokul öğretmenliği yaparken, Dündar Uygur Ziraat bankasında müdür yardımcılığına terfi etmiştir. Beklenmeyen bir gelişme olur, vahim bir kaza ile 3 yaşındaki kızları ablam Canan Uygur’u kaybederler Pazaryeri mezarlığına defnedilir. Yaşanan acı hayatı iyice zorlaştırıp gurbeti çekilmez hale getirir. Ayla Uygur ilkokul öğretmenliğinden, Dündar Uygur ziraat bankasındaki görevinden istifa eder, babaocağı Kandıra’ya geri dönerler. (Ben Kandıra’da doğdum, ocak 1967)
Dündar Uygur muhtelif esnaflık girişimlerinde bulunur. Camcılık yapar, civciv besiciliği ve yem ticareti yapar, eski bir matbaa makinası alır, Kandıra gazetesi çıkarır, Kandıra Esnaf Kefalet Kooperatifi kurucu başkanıdır. İki hayali vardır, biri “Kandıra Bankası” nı kurmak, bu konuda yeterli desteği etrafından alamaz bu hayal gerçekleşmez. Tarım Bakanlığı yetkilendirme sertifikası alır, yetkili bayi olarak tarım ve ziraat ilaçlarını satmaya başlar.. Gübre o dönem Kandıra’ya yüksek maliyetle ve ağırlıklı olarak Sakarya bölgesinden gelmektedir. Gübre bayiliği alarak tarım ilaçları yanında gübre ticaretine başlar. İkinci hayali ise Kandıra sahillerinde turizm hareketini başlatmaktır. Bu işe tek başına kolları sıvayarak başlar..
1970 yılı yazına hazırlık, bu gün liman olan Kefken sahilinde, yan yana sıralanmış barakalar kurarak turizmciliğin startını verir. İzmit ve Sakarya gazetelerine ilan verir, duyurur. İlk turizm hareketi Kefken merkezde başlar.
Ancak Karadeniz’in sert kış havası, barakaları perişan eder. İnatla 3 yıl üst üste burada turizm hareketi devam eder. Artık baraka sayısı talebe yetmemektedir, daha geniş kalıcı bir yere ihtiyaç duyar. Kovanağzı’nda denize sıfır, 3,5 dönüm bir yer bulur ve alır. İnşaat zamanı gelmiştir. Sene 1974. O dönemde Kovanağzında sadece ve sadece askeri eğitim kampı vardır. Kalan her yer yeşillik ve ormanlık alandır. Tüm aile ve akraba bireylerinin ve Kefken ustalarının iş gücü ile bu arazi sınır kenarlarına “L” şeklinde 34 odalı pansiyon yapılır. Odalarda sadece yatak ve komidin vardır, tuvalet kadın/erkek ayrımıyla umumidir. Bir isim konmak gereklidir. İsim bulunur, MOCAMP MOTEL DERYA …
Elektrik yok, içme suyu yok, doğru dürüst yol yok. Mevcut yol Kefken köyü ile Cebeci köyü arasındaki patika. Satınalınan arazinin yanındaki diğer parselleride satınalması teklif edilir, ancak maddi gücü buna yetmez. Yaptığı yatırım, aldığı arsa kendisini zora sokmuştur. Bu yatırım karşılığında başarıyı elde etmek zorundadır. Turizmin tanıtımlarına başlar ve her yaz sezonu müşteri potansiyelinde artış olur. İzmit, Sakarya, İstanbul’dan daimi müşteriler oluşmaya başlar.. (Her ikisinede Allah rahmet eylesin, Behiye Hanım ve Rahmi amca ben bildim bileli yaşamları boyunca, deniz tarafındaki 34 nolu odada kaldılar. Ses ve güzellik yarışmaları organizasyonlarından Rahmi beyi tanımayan yoktur, nur içinde yatsınlar)
Mocamp Motel Derya nın turizm hareketine katkıları ile ünlenmeye başlayan Kovanağzıında arsaya olan taleple arsa fiyatları değerlenmeye başlamış, arsa alanların yaptığı konutlar, ardından ormanlık geri tarafa şekerkampın kurulması, belediye sitesi evlerinin yapılması ardından gelen hareketliliktir. Bunun yanında çadır turizmide kendiliğinden geişmiş, özellikle kovanağzı deniz/kum tarafındaki çadır sayısında artış artık buranın ÇADIRKENT yada SAHİLKENT olarak anılmasına yol açmıştır. Çadır yaşamında tuvalet ihtiyacı ordaki ortamda karşılanamadığından Çadırkent halkı tuvalet ihtiyacı için komple Mocamp Motel Derya imkanlarından yararlanmıştır.
İlerleyen yıllarda, Çadırkent unutulmazlarından olacak, Adapazarı “Altınzincir” orkestrası Sefer beylerin çadır kampa gelmesiyle, bambaşka neşeli günler başladı. Mokamp / Çadırkamp atışmalı şarkıları, ortak eğlenceleri, eşsiz günlerdi. Boney M şarkısı, Rasputin, bu şarkıyı Türkçe sözlerle revize ettiler, 2 yıl yazına damga vurdu.. Onlarıda buradan anmışken, umarım iyidirler ve herşeyleri yolundadır.
Deniz tarafına kurulan büyük bir çardak ve büfe ile, sadece kamp müşterilerine değil, dışardan herkese çay bahçesi ve restoran olarak yeme içme hizmeti sağlanmıştır. Çardak üstü her sezon başında ormandan kestiğimiz taze taflan dallarıyla doğal ortam olarak yaratılırdı. Bütün yaz boyunca güneşten kuruyan taflanlar, sezon bitiminde kamp ortasına toplanarak yakılan büyük ateş ile yaza veda edilirdi. Her yıl tekrarlanan ritüel haline gelmişti.
Ateş demişken, malum elektrik yok, kampın en büyük eğlencesi, istisnasız her akşam kamp ortasında yakılan ateş idi. Günün deniz saati bitiminde, sıcaklık azalınca ama hava kararmadan, kızlı erkekli gençler arkadaki ormanlık alana gider, kurumuş odun dalları, kuru ağaç kökleri kim ne bulursa, taşıyabileceği boyutta, çoğuda sürüyerek kamp ortasına getirirlir, yakma biçimi verilir, kimse bu işten üşenmez, herkesin akşam yemeği bittikten sonra, genelde saat 21.00 gibi, ateşe ilk kibrit çakılırdı. Sandalyesini kapan gelir, sandalye bulamayan, sandelyelilerin önüne yere.. 😊 Saz çalan varsa saz eşliğinde, gitar çalan varsa gitar eşliğinde, bunlar yoksa kampın dabrukası eşliğinde, şarkılar söylenir, oyunlar oynanır, oynanmaktan yorulunduğu zaman artık dinlenceli oyunlar başlar, misal avuç içine yüzük saklama oyunu oynanırdı. “Yüzük sende” oyunu.. Bir kişi avuç içindeki tek yüzüğü, sıradakilerin avucuna bırakır gibi yapar, herkesi dolaşır, bir kişiye gerçekten bırakır. Sonra sıradaki herkes tek tek yüzüğün kimde olduğunu tahmin etmeye çalışır. Bilemeyen verilen cezayı uygular, bilen yüzük dağıtmaya çıkar vs.
Elektrik olmayan günler, insanların daha çok birlikte sosyalleştiği, birbirleriyle daha çok temasta olduğu, arkadaşlıkların çok geliştiği, stresin neredeyse olmadığı, gerçekten “mutlu” bir yaz geçirilen günlerdi.. Zerrin Özer’in şarkısındaki gibi, “ne güzel geçmişti bütün bir yazz”..
Dündar Uygur’un yerli turist yanında, kovanağzına yabancı tursit getirme idaelide çoktu. Bunun için kendi tasarladığı 20×20 ebadında özel İngilizce broşürler bastırttı. Önlü ve arkalı. Önünde İstanbuldan/Kovanağazına yol haritası, mesafe ve ulaşım formülü.. Arkasında Mocamp Motel Derya tanıtım bilgileri, kovanğzı deniz kum doğa resimleri.. Bunlarıda İstanbulda biz dağıtırdık. Hatta çok büyük bir anı, babamla birlikte sultanahmetteyiz, her gün gelen geçen turiste elden broşür dağıtyoruz, gecede arabada yatıyoruz. Bizim 100 lük fargo arkası istenildiğinde yataklı vagon.. bir sabah bir kalktık, her taraf asker, başka kimse yok ortalıkta, 12 eylül 1980, babam öğrendi geldi, darbe olmuş dedi. Baba darbe ne dedim ? 😊 Aç bilaç 2 gün arabada kaldık, zarlo zorla yol izni aldık, 10-15 noktada durdurularak, aranarak, bekletilerek, 2 gün süren yol süresiyle kandıraya zor dönebildik. Telefon falan yok, bizden haber alamayan ev halkı merak içinde, ne günlerdi.. 😊
Her yazın 2 ayrı büyük ritüeli vardı. Biri güzellik yarışması diğeri ses yarışması. Tarih belirlenir, jüri oluşturulur, yarışmanın yapılacağı ve günü kerpe/kefken/kumcağız/cebeci duyurulur, ilk 4 e ödüller açıklanır, gerçekten çok sayıda aday katılımı olur, festival tadında, olaysız, huzur içinde yarışmalar sonlanır, ödüller dağıtılırdı.
Elketrik yoktu ama, hafta sonu kalabalıkları dahil herkese soğuk meşrubat soğuk bira hizmeti sunduk. Kolay bir süreç değildi. Bu gün bilinen ve kullanılan elektrikli soğutucu çift kapaklı dondurma dolaplarının motorsuz olanları vardı. Soğutma amaçlı buz kullanırdık. Her Cuma günü, Adapazarı sanayi sitesine gittik, o dönem herkesin hatırlayacağı orijinal kapalı kasalı 100 lük fargo kamyonet, arkası talaş yüklü, sanayiden 1,5 metre boyda 40×40 buz satın aldık, yolda erimesin diye talaşa batırdık, kampa gelince buzu çekiçlerle kırıp dolaplara meşrubatlarla birlikte istifledik. 3 saate buzzz gibi meşrubatlar hazır. O dönemin meşrubatları cocacola, pepsi, elvan gazoz, yedigün portakallı meşrubat. En çok tercih pepsi. Bira efes ve tekel var. Tercih edilen efes. Bu arada meşrubat, tahta kasalarla gelir, istifler ve dolap yerleştiririz. Şişeler kullan at değil, sahile götürmek isteyen depozito ödeyecek. O dönemlerde su henüz şişelere girmemişti, su parayla satılmazdı. Soğuk su Allah rızası için sürahiden bardakla.. 😊
Sudanda bahsetmişken, içme suyu kovanağzında yok. Kampa kuyu açtık su acı, ph kötü, ancak kullanıma. 10 tonluk bir depoya pompayla basarız, mutfak, tuvalet, duş bu suyla. O deponun içini hijyen nedeniyle her yıl boyama işi, en küçük aile ferdi bendenizde. Deponun içi sıcakta bir cehennemm. Ama su dolduktan sonra, güneşten ısınan su, duş için ideall.. 😊 Peki içme suyunu nerden temin ediyorduk? Meşhur kırmızı fargo, her gün saat 17.00 suya gidiş saati. Her oda misafirinin, çadırcıların, karavancıların, komşuların boş bidonları. Muhtelif büyüklükteki plastik bidonlar. Envai çeşit renk, ebat şekil, kiminin üstünde isim yazılı, kiminde farklı renkte ip bağlı, boşları toplayıp kefken merkez çeşmeye.. E herkes su için oraya gidiyor, hadi sıra.. Sıraya gir herkeste var bir bidon, bizde ikiyüz bidon. Büyük abiler ve ablalarla dalaşmaya gerek yok, hadi biz gidelim kurt yerine.. Orası sakindir, gideriz azda olsa ordada sıra. Kavga gürültü tüm bidonları doldurduk, kampa döndük, arabanın kapısı açılınca bidonları alan alana.. Kişilerin arasında o bidon senin/benim tartışmaları, sulh ile biten susuzluk günleri. Suyu dağıttık, sıra çöplerde. Büyük variller var, 8 varil, her gün dolar. Bakın o günlerde insanlar çöplerini sağa sola atmaz, ortada bırakmazlardı, o kültür çadır dahil tüm misafirlerde vardı, bu güne geldiğimizde, kefken,kerpe,cebeci sahillerinin ücra köşelerine gittiğimizde kahroluyoruz, insan kadar doğaya zararlı başka canlı yok. Neyse, varilleri fargoya topla, ağır olur en az 3 kişi olmamız lazım, ormanın en arka iç taraflarında, toprak yoldan girerek bulduğumuz bir çukur alan var, çöp alanımız sadece orası, variller dök dön. O dönemler çöp toplayan belediye hizmeti yok, o dönemde plastik poşette yok, kağıt keseler kullanılır, hatta tutkal alıp kendi kağıt keselerimizi kendimiz yaparız.. Neyse çöplere dönelim, çöpler bizden sonra orman doğal yaşamındaki kurt kuş tüm canlıların beslenme alanı. Ayı ve kurt görmedik ama çakallarla çok dans ettik. 😊
Evet elektrik yoktu, kampta aydınlatma sorunu çözmek için, benzinli büyük bir jeneratör kurduk, bir jeneratör odası yaptık, benzin ikmali esnasında ısınmış jeneratörün yangın riskini, pek çok kez, özellikle abim Özcan Uygur çok yaşamıştır. Elektrik gelene kadar jeneratörün çok kahrını çektik.
Elektrik geldikten sonrada tadı başka bir kovanağzı oldu. Ateş eğlenceleri bitti ve azaldı. Yerini müzik sistemli eğlence ortamları aldı. “Disko Curcuna” bu gün kim hatırlamaz? İki üç nesil yaz eğlencelerini orda yaşadı. Orda başlayan arkadaşlıklar, yeni tanışmalar, evliliğe giden arkadaşlıkların başlangıç noktası.
Kovanağzına gelip, “BEYTUŞ” kafede çay içmeyen, hamburger yemeyen varmıdır? Tadı hala damağımda..
Fakat nedense, daha sonraki tarihler için, bu gelişmelerin artarak devam etmesi beklenirken, tersi oldu, kovanağzı bu gün bildiğiniz kovanağzı. Üstelik deniz ve kum alanının tam ortasına birkaç sene önce yapılan arıtma terfi istasyon merkeziylede son noktası kondu. Cennet gibi denizi, kumu, kapalı koy güzelliği olan bir yere ancak bu kadar kötülük yapılabilirdi. Neyse..
Kamp dönemi devam ederken hem abim hem benim kendi hayatlarımızla ilgili rotayı farklı çizmemiz nedeniyle, babam Dündar Uygur, yaşlanma ve yorgunluk nedeniyle artık tek başına kamp sürecini yürütemez hale geldiğinde, kiraya verme yolunda gittik. Önce restoran, sonra kamp tarafı kiraya verildi. Bir müddet böyle devam edildikten sonra, site yapılması yönündeki taleplere daha fazla dayanamayarak satıldı. Kamp alanına yapılan “sahilkent sitesi” bu gün misafirleriyle yaşamına devam etmekte. Bizde artık orada bir ev sahibi olarak kovanağzı yaşamına devam etmekteyiz.
Mocamp Motel Derya artık anılarda ve hatıralarda yerini aldı.
Çok küçüklerin Dündar dedesi, delikanlıların Dündar amcası, yetişkinlerin Dündar abisi, kimisi için Dündar bey, babamız Dündar Uygur’u 23 Ocak 2020 tarihinde son yolculuğuna uğurladık, nur içinde yatsın.. Şiirleriyle, köşe yazarlığıyla, esnaflığıyla, turizmciliğiyle, ileri görüşlülüğü ve yatırımcı cesaretiyle, kooperatifleşme güdüleriyle, vizyonuyla bir EFSANE geçti bu hayattan.. Öyle yada böyle pek kişinin hayatına bir yerlerde dokunmuş, pek çok kişiyle anıları vardır. Kesinlikle sıradan bir insan değildi.
Bu kubbede baki kalan hep, hoş bir seda imiş.. Onunda hoş bir seda bıraktığına inanıyoruz.
Saygı ve sevgiyle..
Özkan Uygur
03.07.2021
Elinize sağlık Özkan Bey. Nur içinde atsın dündar amca.
Müthiş bir hikaye zevkle okudum.Kaleminize sağlık..
Başarılı yenilikçi çalışkan Dündar abi mekanı cennet olsun