NARDANE KUŞÇU -NEDEN KANDIRA?

NEDEN KANDIRA
Narköy’e gelenler  ve Kandıralı ziyaretçilerimizin bana en çok sordukları  ‘Neden Kandıra’yı seçtiniz? sorusuydu.

Doğduğumuz coğrafya,demografik yapı,kültür,öz değerlerimiz ve genetiğimiz bir araya geldiğinde biz farketmesekte  hayatımıza yön verir. Ben Adana’nın Ceyhan ilçesinin Kösreli nahiyesinde babaannemin yönettiği çiftlikte doğmuşum. Yıl 1954. Köyümüz ailemin de mensubu olduğu yörükler tarafından kurulmuş. Daha sonra çeşitli nedenlerle Sarız’dan   gelen avşar ve kürtler,Bulgaristan’dan gelen Türklerle  hep birlikte yaşamışız. Bu kültürel zenginlik hepimize çok deneyim ve değer kattı.
Ailemin olmazsa olmazı doğaya saygı,tarım,eğitim ve teknoloji idi.İyi insan suyu temiz tutar,bastığı yerde ot biterdi.Eli toprağa değmeyenin yüreği yanmaz;yüreği yanmayanın kalemi doğru yazmazdı.Gökyüzüne bakıp düşler kurardık ve büyüklerimiz bize düşlerimizi sorardı. Meraklı olmak normaldi ve yaşımıza uygun denemeler yapmak da…Bu nedenle olsa gerek ailede icat çıkarıcı çoktur. Babam askeri ehliyetliydi ve köylümüzün ve çevre köylerin insanlarını Ceyhan’a götürmek için ilk otobüsü getirendi.


Size biraz daha aile hikayemden söz edeceğim çünkü ‘Neden Kandıra?sorusunun mayası çocukluğumda yaşadıklarım ve anlatılan aile hikayelerinde saklı diye düşünüyorum. Annemin ailesinin büyük çoğunluğu da köyümüzde yaşıyordu. Babaannemle çiftçilik öğrenirken anneannemle ilginç yemekler ve özellikle yaylaya gittiğimizde ormanları tanımayı,su bulmayı, kendim olmayı öğrenme fırsatım oldu. Annemin babası  yani büyükbabam 14 yaşındayken Fransızlar Adana’yı işgal ettiklerinde Fransızca,Arapça bildiği ve velespiti olduğu için casusluk yapmış. Her iki ailede de çok kitap olurdu;o kitaplar bugün bile rüyama giriyor.Yine savaş zamanında babamın dedesi dört sahra hastanesi açmış bir hekim. Oğulları Çanakkale’ de şehit düşmüş ve onların eşleri Fransız askerleri  dahil  yaralılara bakmışlar.
Savaş zamanlarında çoğunlukla çiftçiliği  de kadınlar yapar  çünkü köylerde bu işleri yapacak olanlar cephededir.Kadın çiftçinin önceliği ailesini,köyünü ve cephedeki askerlerimizi,çocuklarını doyurmaktır. Kadın mono kültür tarım yapmaz. Elindeki atalık(evladiyelik) tohumlarla ihtiyaç olan herşeyi ekmeye ,işlemeye çalışır. Tohumları tıpkı babaannem gibi kurda,kuşa,aşa olsun diyerek toprağa kavuşturur. Koyunu,keçisi,ineği,atı olur. Biz de şimdi Narköy’de bunu yapıyoruz.


Kandıra  tarihi,coğrafyası, ekosistemi,faunasının ve florasının ,kültürünün çeşitliliği,mitolojik hikayeleri,Kandıra Bezi,hala otantik unsurlarının büyük bir kısmını muhafaza etmesiyle,kadın ve küçük aile çiftçiliği ile ,köprü bir coğrafya olmasıyıla  özellikle onaltı yaşımdan bu yana hep ilgi alanımda oldu. Narköy’ü kurmadan önce de defalarca gelip gittim.Yörük kültüründe de dokumalar,kilimler özel bir yer tutar. 1996- 2002  yılları arasında Kandıra Bezi ile özel bir çalışma yaptım ve oluşturacağı etkiyi görmek için bir fuara katıldım. İnanılmaz ilgi gördü, bakanlık tarafından kültür ürünü sayıldı, Marmara Üniversitesi’nde araştırma konusu oldu.Kadın arkadaşlara öğrettim ve satışını ben yaptım yurt dışından ve Türkiye’den özel alıcıları vardı. Görünür kılınan her değeri büyük ilgi görüyordu.
1974 yılında evlenip İstanbul Kadıköy’de yaşamaya başladığımda Kandıralılar iskeleye ürünlerini getirirlerdi ve çabucak biterdi;ben de alabilmek için elimden geleni yapardım. Kandıra uzun yıllar İstanbul’un manavı olmuştur.Saray mutfağında kullanılan ürünlere baktığımızda da bunu görebiliriz.Şile pazarına da sabah yedi gibi yanında kızı ile bir arkadaş gelirdi sadece peynir ve ekmek alabildiğimde bile kendimi şanslı sayardım. Kandıra  Kocaeli’nin Kaşıkçı elmasıdır.
1990’lı yıllarda okul bahçeleri betonlaşmaya,eğitim sınav odaklı olmaya başladı. Dünyada ve ülkemizde küresel ısınma,su ve temiz gıda bulmak giderek zorlaşıyordu,ormanlar azalıyor,betonlaşma artıyordu. Bu durum dikkatimizi mevcut değerlerimizin korunmasına çekiyordu.Temiz su,doğal besinler,alternatif enerji kaynakları,doğal arıtma,doğanın korunması,kültürel değerlerimiz ve bunların gelecek kuşaklara aktarılması her insan ve kurumun sorumluluğu olmalıydı.Yaptığımız işlerde,projelerde,sayılanları dikkate alan insanların,kurumların,şirketlerin sürdürülebilir kalkınma,sürdürülebilir turizm ve tarım açısından uzun soluklu ve verimli olma olasılığı daha yüksek olacaktı.


Narköy’ün düşünü 1996  yılında kurdum.’ Bir eğitim ve organik tarım çiftliği kuracağım’ diye başlıyordu. Bu nedenle Narköy’ün  ana cümlesi ‘DÜŞÜ OLMAYANIN İŞİ OLMAZ’ Bize ulaşılabilecek kadar yakın,doğal olabilecek kadar uzak bir yer lazımdı. Biz kimseye kente git,kırsala git demek istemiyorduk. Sağ beyin sol beyin arasındaki epifiz bezi gibi bir köprü olmak istiyorduk. Kandıra tam olarak bir köprü coğrafya. Amacımız gelen aileler,şirketler,okullar,gönüllülerimizle deneyime dayanan eğitimler,yedikleri gıdalar, doğada gördükleriyle bir farkındalık oluşturmaktı.Narköy aynı zamanda TA-TU-TA çiftliğidir. Çoğunluğu yurt dışından olmak üzere  6000 kişi civarında her meslekten gönüllü ağırladık. Köylerimizden gelen arkadaşlarımızla, çocuklarıyla birlikte çalışarak,birbirimizden öğrenerek aynı zamanda önyargılarımızdan kurtularak barışa da katkı sağladığımızı düşünüyoruz.Kandıralı olmak bizim için paha biçilmez dostlar. 

One thought on “NARDANE KUŞÇU -NEDEN KANDIRA?

  1. NAR KÖY YÖNETİCİ VE ÇALIŞANLARINI CANI GÖNÜLDEN KUTLUYORUM TEBRİKLER. BÖLGEMİZDE BACASIZ FABRİKAMIZ VAR.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir