Kandıralı olmak
Kandıralı olmak benim için çocuk olmaktır…
Çocuk olup, eski İzmit yolunda bisiklete binmek; karayolları şantiyesinde top oynayıp koşturmak; yaz gecelerinde çığlık çığlığa saklambaç oynamaktır… Mahallenin çocukları ile arkadaştan öte kardeş gibi olmaktır…
İlkokul yıllarında, Akçakoca İlkokulu’nun bahçesinde yakan top, yakalamaca ve futbol oynamak, kömür küllerine düşüp üstünü başını bir güzel batırmaktır…
Ortaokul yıllarında, ilkokulda giydiğim siyah önlüğü çıkarıp, takım elbise giyip kravat takmak ve birden büyük adam olduğunu sanmaktır… Yine büyümenin göstergesi olarak, öğretmenlerimize “Hocam” diye hitap etmeye başlamaktır… Eşofman giyip beden eğitimi derslerine katılmak ve jimnastik sandığından takla atamamaktır…
Kandıralı olmak benim için delikanlı olmaktır…
Lise yıllarında, okulun bahçesinde basketbol oynamak, kız arkadaşlarımızı etkilemeye çalışmaktır… Aşık olmak, Karaüzüm bayırında oturup hayal kurmaktır…
19 Mayıslarda Alay’ın altındaki toprak sahada kısa şortlar ve atletlerle jimnastik hareketleri yapmak, meşrubatçılardan gazoz almak sonra da bisikletlerle Kerpe’ye kaçmaktır…
Üniversite hayalleri kurmak ve acaba başarabilecek miyim diye kaygı yaşamaktır, İhsan Hoca’nın terapisiyle biraz olsun rahatlamaktır… Hafta sonları üniversite hazırlık kursu için otobüsle İzmit’e gitmek, akşam yorgun argın eve dönmektir…
Üniversite yıllarında, baba ocağı, anne sıcaklığını özlemektir… Üniversitenin ilk yıllarında 2-3 haftada bir Ankara’dan gece otobüse atlamak, sabaha karşı İzmit’e inmek ve Kandıra’ya hareket eden ilk otobüs saatine kadar Seçkin’de işkembe çorbası içmektir…
Yetişkinlik yıllarında, izin zamanlarında anne-babayı ziyaret etmek, onların yaşlanmalarına şahit olup hüzünlenmektir… Çarşıya çıkıp eskimeyen dostları ziyaret edip hasret gidermektir…
Kandıralı olmak benim için günahı sevabıyla, acısı neşesiyle insan olmaktır…