Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl Ramazan ayında İslam’ın inananlarına hayat veren ilkelerinden birini gündeme taşıyarak sayın halkımızda o konuda duyarlılık oluşturmak için “Ramazan Ayı Teması” belirlediğini biliyoruz. 2016 yılında “Gelin Gönüller Yapalım Bu Ramazan ve Her Zaman”, 2017 yılında “Üzerinde her canın hakkı var”, 2018 yılında “İsraf Olmasın”, 2019 yılında “Ramazan ve İnfak”, 2020 yılında “Ramazan ve Sorumluluk Bilinci” temaları işlenmiş idi. Bu sene de Ramazan ayının temasını, “Şifa Ayı Ramazan” olarak belirledi.
Arapça kökenli şifa kelimesi; Türkçe sözlük anlamı olarak “Bedensel veya ruhsal bir hastalığın son bulması, hastalıktan kurtulma.” anlamında kullanılmaktadır. Ramazan bütün mahiyetiyle maddi ve manevi hastalıklarımız için bir şifa kaynağıdır. Ama asıl kaynak belirli bir zaman dilimi değil, bu ayda indirilmeye başlanan Kur’an-ı Kerim, farz kılınan oruç ve bu ayda Müslümanlara bahşedilen rahmet, mağfiret ve kurtuluş ikliminin sağladığı fırsatlardır. Şifanın tahakkuku için önce hastalıkların tespit ve teşhisi sonra da Kur’an ve sahih sünnetten tedavi ilkelerini bulup uygulamak gerekir.
Günümüz Müslümanlarının itikadi, ameli ve ahlaki konularda yüce dinimizin temel ilkelerini çok değişik sebeplerle ( siyasi, iktisadi, ideolojik, kültürel, mezhepsel, hayatımıza girip yerleşen İslam dışı gelenek ve uygulamalar… vb. ) çarpıttığını, saptırdığını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Örneğin Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnete bakış açımızdaki sapmalar, tevhit, yüce Allah’ı bütün isim ve sıfatları ile tanıma ve kulluk görevlerimiz konularındaki yanlış algılama ve yorumlamalar, ibadetlerin teşri ve hikmetleri konularındaki bilgi eksikliği, Kur’an-Sünnet bütünlüğünü kavrayamama, bid’at ve hurafeleri dini emir ve nehiyler gibi algılamalar ilk akla gelenlerdir.
Kuran-ı Kerim Müminler için şifa kaynağıdır.
“ Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (Yûnus, 10/57.) “Biz Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır.” (İsrâ, 17/82.) Bu ayet-i kerimenin tefsirinde merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki “Burada dünya türlü türlü kaygı ve hastalıklar, bela ve sıkıntı ile dolu bir hastahaneye, Peygamber bir doktora, Kur’ân da şifa verici ilaç ve yeterli gıdaya benzetilmiş oluyor. Şüphe ve iki yüzlülük, kâfirlik ve uyuşmazlık, zulüm ve haksızlık, hırs, ümitsizlik, işsizlik, cahillik, taklit, bağnazlık, kötü niyetli olmak gibi ahlâkî ve sosyal, psikolojik hastalıklara karşı Kur’ân’ın şifa ve rahmet olduğu kesin bir gerçektir. Bundan başka maddî hekimliğin, tedavisinde aciz kaldığı nice vücut hastalıklarına karşı da Kur’ân’ın şifa bağışlayan özellikleri, yetkili kimselerin öteden beri gördükleri bir husustur. Bununla beraber zalimlerin ise, ancak zararını artırır. Hakkı sevmeyenler inanmazlar da o şifa ve rahmetten faydalanamazlar ve bu şekilde zararlarını artırmaktan başka bir şey yapmazlar, kendi nefislerine zulmederler.”
Kur’ân-ı Kerîm’in özellikle mü’minler için bir rehber ve rahmet olarak gösterilmesi, insanların Kur’an karşısındaki tavrıyla ilgilidir. Çünkü inatçı ve ön yargılı tavırlarıyla daha baştan doğru ve hayırlı olan şeylere kendilerini kapatanlar, nübüvvet ve vahiy nurundan yararlanamazlar; bu yüzden de özünde hidayet ve rahmet olan Kur’an bunlara şifa olmaz. Müfessirler genellikle Kur’an’ın şifa ve rahmet oluşunu manevi anlamda açıklamışlardır. Ancak tıbbî tedavi ile birlikte veya tıbben tedavi imkânının kalmadığı durumlarda Kur’an’ın bedenî ve psikolojik hastalıklar konusunda şifa verici tesirinin olabileceği de kabul edilmiştir. Buna göre Kur’an’da şifa vardır; yani o, iman, amel ve ahlâka ilişkin manevi hastalıkları iyileştirir. Hakkını vererek okuyanlara büyük ecirler kazandırır, Allah’ın mağfiretine ve hoşnutluğuna lâyık kılar.
Kur’an’ın şifa kaynağı olabilmesi için Müslümanların öncelikle Kur’an’a Kur’an’ın bakış açısıyla bakıp öylece iman etmeleri gerekir. Yüce Allah buyuruyor ki; “ Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. ( Bakara,2/2 ) Bugün bizler Kur’an’ın buyruklarının kesin hakikatler olduklarına hiç şüphesiz iman ediyor muyuz? Yoksa işimize gelenleri kabul edip, diğerlerini görmez-duymazlıktan mı geliyoruz?
Birde Kur’an’ın dertlerimize şifa olabilmesi için çağrısına uymamız gerekir. Bu konuda yüce Rabbimiz bizlere şu çağrıyı yapıyor; “Ey iman edenler! Sizi hayat verecek şeylere çağırdıklarında Allah ve resulünün çağrısına uyun ve şüphesiz bilin ki Allah kişi ile kalbinin arasına girer. Unutmayın ki O’nun huzuruna götürüleceksiniz.” (Enfal, 8/24.)
Oruç bedene ve ruha şifadır.
Oruç, bireysel anlamda arınma ve yenilenme bilincimizi, sosyal boyutta ise yardımlaşma ve dayanışma duyarlılığımızı geliştiren bir ibadettir.Oruç, hakikati gereği yapmaktan ziyade bir terktir. Oruç tutan kişi ağzına girene olduğu kadar ağzından çıkana da dikkat etmelidir.Kâmil anlamda oruç bütün organların iştirakiyle gerçekleşir. Şöyle ki; oruç tutan kişi midesini yemek- içmekten koruduğu gibi, dilini yalan ve gıybetten, gözünü harama bakmaktan, kulağını gıybet ve dedikodudan korumalıdır. Organlarını oruca iştirak ettirmeyi başaramayan kişi şeklen oruç tutmuş olsa da, o oruç kendisine şifa olmaz. Hz. Peygamberin: “Nice oruç tutanlar vardır ki oruçtan onlara kalan sadece açlık ve susuzluktur” hadisi bu gerçeği vurgulamaktadır.
Sabırla şifa bulalım. Oruç, bir şifa vasıtasıdır. Nitekim “Oruç tutun, sıhhat bulun.” buyrularak orucun bu yönüne işaret edilmiştir. Ayrıca Peygamber Efendimiz, bir taraftan “Oruç, sabrın yarısıdır.” hadis-i şerifiyle orucun bir irade eğitimi olduğuna ve nefsimizin aşırı dünyevi isteklerine karşı koyma hususunda dienç sağladığına işaret etmiştir. Diğer taraftan “Her şeyin bir zekâtı vardır; bedenin zekâtı da oruçtur.” hadis-i şerifiyle de orucun bedenimiz için bir arınma vesilesi olduğunu belirtmiştir. Nasıl ki zekât, malın temizlenmesini, bereketlenmesini ve korunmasını sağlıyorsa aynı şekilde oruç da bedenin arınmasına, sıhhate ve selamete erişmesine vesile olmaktadır. Bugün, orucun sindirim sistemi üzerindeki olumlu ve iyileştirici etkisiyle beden ve ruh sağlığı bakımından insana sağladığı faydalar, hekimlerimizce ispat edilmiştir.
Orucun emredildiği ayetlerde farz kılınmasının temel gerekçesi takva olarak belirtilmiştir: “Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183.)
Takva ile şifa bulalım. Kur’an’ın ifadesiyle takva, “akıl sahiplerinin en hayırlı azığıdır.” (Bakara, 2/197.) Oruç ibadetinin özünden bir parça olan takva, her boyutuyla dünyevi ve uhrevi hayatı kuşatan bir hak bilinci ve bu bilincin davranışa dönüşmüş hâlidir. Zira dünyada kâmil insan olmanın ve erdemli bir toplum inşa etmenin, ahirette ise ebedi huzura ulaşmanın ön şartı bu bilinci kuşanmaktır.
Maddi yönümüz kadar mana dünyamız için de şifa kaynağı olan Ramazan ayı, hayatı anlam ve amacından uzaklaştıran anlayışlara karşı güçlü bir varoluş bilinci inşa eder. Bizlere düşen bu ayda bu bilinci kazanmaya çalışmaktır.