KANDIRA HALK KÜLTÜRÜ SÖZLÜĞÜ [C-Ç] Doç. Dr. Kenan ACAR

Son yazımdan sonra 6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı bir depremle sarsıldık ülke olarak. Bizim çocukluğumuzda bazen “zelzele”, bazen “Allahemri” derlerdi bu felâkete. Başta sevgili öğrencim Sema Yıldırım olmak üzere, kaybettiğimiz canlarımıza rahmetler olsun. Yaradan, karakışın ortasında en yakınlarını kaybetmenin dayanılmaz acısını yaşayan insanlarımıza sabır ve dayanma gücü versin. Ülkece onların acısına ortak olduk, yaralarına merhem olmaya çalıştık, çalışıyoruz, çalışmaya devam edeceğiz. Bu duygular içinde -bölge halkının en kısa zamanda günlük hayatına dönmesi dileğiyle- Kandıra halk kültürüne ait sözleri konu alan yazılarıma devam ediyorum:

CABBAR: Bu kelime Kandıra köylerinde “cappar” şeklinde söyleniyor. Çok gayretli ve çalışkan demek. Dolayısıyla bir sıfat. Övgü içeren, herkesin kendi hakkında kullanılmasından hoşlanacağı güzel bir sıfat. Arapça mübalâğa, abartma belirten bir söz. Aslında cebr eden, zorlayan demek ama olumsuz anlamda kullanılmıyor. Anlam iyileşmesine uğramış. Hatırladığım kadarıyla “Cabbar kadın”  şeklinde daha çok kadınlar için kullanılıyor.

CIBIL, CIBILDAK: Şehirde yaşayanlarınçıplak” sözünden bozulma olmalı. Halk onu değil, bu iki kelimeyi kullanıyor. Yeterince giyinmeyen kişileri anlatmak için. Tabii biraz ayıplama içeren bir söz. Toplumun ortak kabullerine uygun giyinmeyenlere yönelik olan, onları anlatan bu sözün anlam alanı zaman içinde değer yargılarının değişmesiyle farklılaştı. Eskilerin “izafî”, şimdikilerin “göreceli” dediği, zamana ve kişinin bakış açısına göre değişen bir söz. Elli yıl önceki insanların “cıbıl” ya da “cıbıldak” gördüğü bir giyim tarzını bugünün insanları öyle görmeyebiliyor.

CINGAN: “Çingene” sözünün Kandıra ağzındaki telâffuzu. Bugün “Roman” diye bildiğimiz toplum kesimini anlatıyor. Çocukken köylerimizin yerleşim alanının bittiği dış kesimlerine gelir, buldukları düz bir yere çadır kurarak yerleşir, bir süre kaldıktan sonra çadırlarını toplayıp giderlerdi. Eski zamanlarda oradaki bir pınarın yanına böyle bir çingene çadırı kurulmuş olmalı ki bizim köydeki mevkilerden birinin adı hâlâ “Cıngan Pınarı”dır…   

CIRMALAMAK, CIRMIK : İnsanların yüzüne yönelik “tırmalama” eyleminin bizim oralardaki ifadesi. İnsanların veya kedi, köpek vb. hayvanların tırnaklarını kullanarak başkasına saldırmasını anlatıyor. Hareketin adı “cırmalamak” ama “cırmık atmak” diye de söyleniyor. Sonucunda insan yüzünde veya el, kol gibi görünen yerlerinde kalan ize ise “cırmık” deniyor.  

CIRIK: Kandıra köylerinde tavukların “civciv” ile “piliç” arasında bir büyüklüğe ulaşanlarına verilen ad. “Kurkuk” denilen annelerinin peşinden hep birlikte yürüyen, ondan ayrılmayan, bebeklik çağını geçmiş ancak   rüştünü henüz ispat etmemiş yavrular. Biraz büyüdüklerinde “piliç” olarak anılıyorlar. “Cırık” sözü köylerimizde hafif yaramaz, çok konuşan, sevimli kız çocukları için de kullanılıyor. Sevgi içeren bir kınama sözü…

CÖRTLEN: Çörtlen” şeklinde de söyleniyor. Köy pınarlarının sürekli aktığı için durdurulup depolanamayan fazla suyunu “yalak” denen geçici havuzlarına aktarmaya yarayan, üstü açık, yaklaşık  yirmi cm. uzunluğundaki kanal. Pınardan su içmek için eğilmek istemeyenlerin su içtiği  yarım boru. Tabii pınara düşmekten korkan küçük çocukların da. Sürekli aktağı için tertemiz ve buz gibi olan pınar suyunu ağzımızı “cörtlen”e dayayarak kana kana içme bahtiyarlığına ermiş çocuklardık biz.

ÇANGAL : Üzüm asması. Derleme Sözlüğü’de bulunan anlamlarından buna en yakın olanı, “Dallı budaklı, eğri ağaç”. Anadolu ağızlarından pek çoğunda böyle kullanılıyor. “Çengel” kelimesiyle ilişkili. O da zaten Farsça “kıvrık” anlamındaki “çangel”den geliyor. Üzüm, sarmaşık vb. ağaçların tutunmak için en yakınlarındaki bir şeye sarılmalarına da “çangal atmak” deniyor.

ÇEKİŞMEK: Azarlamak. Bizim köylerimizde genel dildeki gibi “kavga ya da rekabet etmek” anlamında kullanılmıyor. Karşılıklı değil, tek taraflı bir eylem. “Bubam banga çekişti” diye ağlayarak gelirdi çocuklar annelerine. Yahut yanlış bir hareketi görülen çocukların anne-babasına “Çekiş buna biraz!” derdi öteki büyükler.

ÇILBIR: Zincir. “Çılbır” deyince “haşlanmış, yoğurtlu yumurta yemeği”ni anlıyor bugünkü nesiller. Oysa bizim köylerimizde genellikle hayvanları çekmek için kullanılan yuları oluşturan demir halkalar dizisine ya “sincir” ya da “çılbır” denirdi. Galiba biri diğerinden biraz daha küçükce idi. Ancak hangisi olduğunu ne yazık ki tam hatırlayamıyorum…

ÇİÇİ: Yaramaz kız çocuğu. Yukarıda bahsettiğim “cırık”tan biraz daha yaramaz, hareketli kız çocukları için kullanılırdı. Bir miktar da şımartılmış olanları için. Eleştiri dozu daha fazla olup azarlanma ihtimali daha yüksekti “çiçi” çocukların. “Cırık” olanlarına tahammül edilirdi ama “çiçi”lerin yaramazlıklarına pek sabretmezdi büyüklerimiz. Hemen “çekiş”irlerdi onlara. Pek sevgi sözü sayılmazdı kısacası bu söz.

ÇON : Kalça. “Kalça” sözünü bilmezdi bizim büyüklerimiz. Bilenleri de ayıp sayar, kullanmazdı. Ancak onlardan her ortamda “Çonnarım ağriiya!” yakınmasını duyabilirdik. O ayıp sayılmazdı. Derleme Sözlüğü’nde başka anlamları da var ancak bu anlamıyla Düzce, Zonguldak, Çankırı, Samsun, Ankara ve Mersin’de de kullanılıyormuş. Bugünkü neslin biraz kaba saydığı bir söz.

ÇÖĞDÜRMEK: Bizde “çüğdürmek” diye söyleniyor. Derleme sözlüğü’ne göre Anadolu ağızlarında “cövdürmek”, “codürmek”, “çondürmek” vb. pek çok söylenişi varmış. Aynı sözlük, kelimenin anlamını “fışkırtarak kavis çizerek işemek” şeklinde vermiş. Bizde de hemen hemen bu anlamıyla kullanılıyor. Daha çok da erkek çocukları için. Ancak bizde “bir su kabının ya da hortumun delik bir yerinden su sızdırması” için de kullanılıyor.

ÇÖKELEZ: Sincap. Anadolu ağızlarının çoğunda “çekelez” diye söyleniyormuş. Ancak bizdekine benzer “çakaloz”, “çökölöz” vb. telâffuzları da var. Genel dildeki “sincap” sözünü ise Farsçadan almışız. Onlardaki “sincâb” sözünün Türkçeleşmiş biçimi. Türkçesi varken niye ihtiyaç duyuduysak…

ÇÖMMEK: Çömelmek. İnsanlar için ayaklarını kırıp “çökmek”. Yarı oturur vaziyet almak. Dîvânü Lûgati’t-Türk’te “dalmak” anlamında kullanılmış. Orada “çommak” biçimi de var. Hedef küçültmek olarak düşünüldüğünde “dalmak” ve “çömelmek” anlamları birbiriyle ilişkili gibi görünüyor.

ÇUL: Köylerimizde “dombay” denen mandaların; öküz, inek gibibüyükbaş hayvanların kışın üşümemesi için üzerlerine örtülen genişçe örtü. Genellikle keçi kılından yapıldığını hatırlıyorum. Dilimizde “çul çaput” gibi ikilemeler, “Halını bilmez çulunu yırtar” gibi deyimler varsa da bizdeki anlam bunlardaki gibi “giysi” değil. Dar anlamda, hayvanlara özgü bir isim.

Bu kadarıyla yetinelim. Bugün 12 Mart 2023. İstiklâl Marşı’mızın kabulünün 102. yıldönümü. Allah, Türk milletinin istiklâlini daim etsin, onu ve bütün insanlığı deprem vb. felâketlerden korusun.    

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir